31.08.2008

Kayserispor 0-0 Galatasaray

Lincoln yoktu, buna herkes hazırdı ve herkes bekliyordu. Ancak Mehmet Topal'ın olmaması sürprizdi. Sağ bekte Bükreş maçının üstüne yine Linderoth beklenmiyordu aslında. Ben Barış ve Linderoth'u görünce sağ bekte olanı Barış sanmıştım ama öyle değildi. Barış'ın erken gelen sakatlığı Mehmet Topal'ı yeniden olması gereken yere getirdi. Lincoln'ün yokluğu hissedilmedi bile takımda, Kewell ve Arda yeri geldiği zaman O'nun yapması gerekenleri fazlasıyla yaptı. Lincoln'e faul aldırıyor kart aldırıyor dediler, orta sahanın hücum kısmındaki üçlü faulleri de aldırdı, topu da kullandı.

Kayseri eksiklerini fazlasıyla hissetti, açıkçası çok daha fazla etkili olacak bir rakip bekliyordum. Yine de lige Sivas deplasmanı ile başlayıp içeride kağıt üzerinde ligin en güçlü kadrosuna karşı 6 eksikle mücadele edip iki maçta da gol yememek önemli bir başarı. Cangele veya Purovic sakat olmayıp sahada olsalardı Aghahowa ile birlikte mükemmel işler yapabilirlerdi. Kayserispor 4 büyükler dışındaki 14 takım arasında açık ara en iyi takım görünümünde şu anda. İlerleyen haftalarda tam kadro oldukları zaman şampiyonluk adaylarını çok rahat tehdit edebilirler.

Tekrar Galatasaray'a dönelim. Bugün konuşulacak iki isim daha var : De Sanctis ve Baros. Bu sezon Aykut'un kalede olduğu tüm resmi maçları gol yiyerek kapatan Galatasaray'da artık De Sanctis'i deneme zamanı gelmişti. Maçın kaderini etkileyebilecek tek pozisyonda da Olembe ile birlikte De Sanctis'in imzası vardı, mükemmel bir top çıkarıp telafisi çok zor olan bir golü engelledi. Bunun dışında da pek fazla top gelmedi, Mehmet Topuz'un uzaktan şutunda da sorun yaşamayınca maçı kendi adına başarılı tamamlamış oldu. Bir diğer isim de Milan Baros'tu. Son 16-17 dakikada oynadı ve pek de etkili olamadı ki zaten oyuna girip de herşeyin kaderini değiştirmesini beklemiyordum. Biraz hareketli olup etkili olmaya çalıştı ama Kayseri savunmasının arasında o da Ümit Karan gibi kayboldu. Önümüzdeki maçta daha fazla süre alırsa kendisinin son durumu ve formu hakkında çok daha net yorum yapılabilecek.

Sezonun daha 2. haftasında puan kaybı yaşanmış olsa da böylesine zorlu bir deplasmandan alınan 1 puan asla başarısızlık olarak görülmemeli. Skibbe yine gereken yerlerde oyuna müdahele edip izleyenleri tatmin edecek doğru hamleleri yapamadı ama bu milli maç arasında düşünüp en doğruyu bulmak için bol bol zamanı var. Ancak şunu demeden geçemeyeceğim, Lucescu'dan sonra hem de O'nun döneminden çok daha korkak bir Galatasaray var şu an ortada. Böylesine çekingen ve korkak bir oyun oynatacağı bir takımda olmadığını birilerinin Skibbe'ye hatırlatması lazım.

Milan Kaldığı Yerden

Geçen sezonu 5. sırada tamamlayan Milan kaldığı yerden tekrar başladı Seri A'ya. Bologna karşısında özellikle ikinci yarının ilk 15 dakikasında adeta tek kale oynamalarına rağmen Pato-Shevchenko ikilisi ile golü bulamadılar. Ancelotti de Skibbe gibi ön liberosunu sağ bekte oynattı. Flamini o bölgede sırıtmamış olsa da ortada oynayacağı oyununun çok gerisinde kaldı. Ligin ilk haftasında sürpriz bir sonuçla Bologna deplasmanda 2-1 yendi Milan'ı. Kaka'nın yokluğuna sığınmak ise Milanlılar için çocukça bir bahaneden ileriye gidemeyecek elbette.

Şu ana kadar en güçlü 5 takımın 3'ü puan kaybı ile başladı lige. Kalan 2 büyükten en az biri, belki de ikisi birden puan kaybı yaşayacak çünkü birbirleri ile oynayacaklar.

Celtic 2-4 Rangers

Old Firm'de yeni sezonun ilk maçı oynandı. Uzun yıllar hatırlanacak bir maçı geride bırakmış olduk. Maçı dakika 37'de izlemeye başladım. Açtığımda Cousin golü attı ve 1-0 öne geçirdi Rangers'ı, ondan önce kim nasıl oynuyordu bilemiyorum. Bu golün hemen sonrasında sezona formda başlayan ve belki de yıllardır beklenen patlamayı bu sezon yapacak olan Samaras skoru 1-1'e getirdi 39. dakikada. Beraberlikle birlikte Celtic için daha da umutlandım, Rangers'a karşı geriden gelip alınacak bir derbi galibiyeti fazlasıyla mutlu edecekti beni akşamki Galatasaray ve Fiorentina maçları öncesinde. Devre bitene kadar karşılıklı bir kaç atak oldu, daha da ciddi birşey yaşanmadı.
İkinci devre başladığında ise gol konusunda çok umutluydum ki Rangers etkili ve çok daha istekli başladı. Değerlendirilemeyen bir kaç pozisyonun ardından Kenny Miller sahneye çıktı ve skoru 2-1'e getirdi 52'de. Hala umudu kesmemişken 10 dakika sonra bu defa 62'de golü bulan Mendes oldu ve Rangers 3-1 yapınca "beraberlik de iyidir" diyerek sakin ve umutsuz bir şekilde izlemeye başladım maçın kalanını. 75'te günün etkili ismi Cousin hava topunda kolunu gereksiz ve sert kullanınca çift sarıdan atıldı. Beraberlik konusunda umutlarım yeşerdi bu hareketten sonra aslında. Bu arada da Samaras çıkmış Hesselink girmişti oyuna. Ancak Cousin'den 2 dakika sonra bu defa Hesselink gördü kırmızı kartı, 3 dakika sahada kalabildi. Böylece gol konusunda tek umut bağlanan adam da dışarıya gidince mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Günün Cousin ile birlikte diğer kahramanı Kenny Miller da 79'da skoru 4-1'e getirdi. Parkhead'deki binlerce yeşilli buz kesti bu golden sonra. Farkı daha da arttıracak net pozisyonlar yakaladı Rangers ama başka gol bulamadılar. Son olarak da 90+2'de Nakamura'nın şık serbest vuruş golüyle maç 4-2 bitti.

Deplasmanlarda da kazananlar oluyordu bu rekabette ama ben bu kadar ezici ve net bir deplasman galibiyetini en azından son 4-5 yıl içerisinde hatırlamıyorum. Old Firm'ün yakın geçmişinde en büyük iz bırakan maç bu oldu şimdilik.

Fiorentina - Juventus

İtalya'da derbiler dışındaki en büyük maçlardan biri, belki de en büyüğü. Fiorentina - Juventus maçı 21.30'da Artemio Franchi'de oynanacak ancak Türkiye'de malesef canlı yayını yok, NTV Spor yayın hakkını almasına rağmen İspanya Ligi'ni yayınlamayı tercih etti. Avrupada ve Seri A'da haftanın maçını izleme imkanından yoksun bıraktığı için teşekkür etmek lazım NTV Spor'a ve NTV'ye. Numancia - Barcelona ve Deportivo - Real Madrid maçlarını bu maçtan daha önemli bulmak büyük yetenek doğrusu. Yeni sezona girerken ilk haftadan böylesine büyük bir hatayı yapmamalıydı NTV Spor. Evet Fiorentina yüzünden normalden fazla tepki gösteriyor olabilirim ama İspanya'da bu maça göre daha önemsiz olan maçlar sonuçlandıktan sonra gecenin 12'sinde bu maçı banttan izlemek istemiyorum ben.Oturup Kayserispor - Galatasaray maçı ile dönüşümlü izlemek varken git internette sonucuna bak, sonra 12'de tüm gollerin dakikasını bilerek heyecansız ve tatsız şekilde maçı izle..

Neyse.. Maça geçelim.. İlk haftada ligin en önemli ve en çok beklenen maçlarından biri oynanıyor ancak bu maçın bu kadar önemli olmasının başka bir sebebi de var.

Bu iki takım ligde ilk haftada daha önce de karşılaşmıştı ancak bu tam 67 yıl önce gerçekleşmişti. O gün 1-1 biten maçın ardından yeniden iki takım kendileri adına sezonun açılış maçında karşı karşıya geliyor.

İki takım arasındaki son maç ise Delle Alpi'de oynanmıştı ve Fiorentina deplasmandan 3-2'lik galibiyetle dönmüştü.

30.08.2008

Vedad Ibisevic

Sanırım Türk futbolseverlerin kendisi ile karşılaşması Hoffenheim - Galatasaray maçı ile oldu. Hoffenheim'ın 2-1 kazanmdığı o maçta Ibisevic skoru 1-1'e getiren golü atmıştı.

Futbola Basel altyapısında başlıyor ancak daha sonra Amerika yolu gözüküyor, Basel'de kalıcı olamıyor bu yüzden. Amerika'da ise Saint Louis Üniversitesi'nde okuyor ve bu okulun takımıyla başarılı maçlar çıkartıyor. Kendisini avrupaya geri getiren ise Bosnalı ünlü çalıştırıcı Vahid Halilhodzic oluyor ve kendisini Paris Saint-Germain'e transfer ediyor. PSG forması ile fazla şans bulamıyor ve ikinci ligde Dijon'a kiralanıyor. Burada iki sezonu başarılı geçirince Alemannia Aachen'in dikkatini çekiyor 22 yaşındaki Bosnalı. Burada geçen 1 sezonun ardından 2007 yazında Hoffenheim'ın yolunu tutuyor genç golcü. Burada ilk sezonunun sonunda bilindiği üzere takım Bundesliga'ya çıkıyor masalsı bir yolculuğun sonunda.

Bu sezon ise kariyerinin ilk ciddi sezonunu yaşıyor doğal olarak. Daha önce bu kadar üst düzey bir yerde ön planda olup sürekli oynama şansı olmamıştı. Bu sezona iyi bir giriş yapıp ilk 2 hafta sonunda liderliği ele geçiren Hoffenheim adına skor yükünü sırtlayan adam oldu gol adına kısır geçirdiği sezonların ardından. Şimdilik görünen o ki gol krallığını zorlayacak bu performansı ile. 3 haftalık performansı buna işaret ediyor.

Yazıyı bitirirken Hoffenheim Leverkusen deplasmanında 5-2'lik mağlubiyetle liderliği de bıraktı, ligdeki ilk mağlubiyetini ve puan kaybını da yaşadı. Ancak gol hanesinde birisi penaltıdan olmak üzere iki kere Ibisevic* yazıyor yine. 3 hafta geçmiş oldu ve 5 gole* ulaştı Ibisevic. Yaşı daha 24 ve önünde uzun bir kariyer şansı var. Çok etkileyici bir başlangıç oldu kendisi için, bakalım son yıllarda yepyeni yıldız golcüler üreten Bundesliga'nın yeni bir yıldızı olmayı başarabilecek mi.

*Leverkusen maçında penaltı golünü Ibisevic atmamış, Salihovic atmış. Skor sitelerinde ilk anda Ibisevic yazmışlardı. 3 haftada 4 gol atmış oldu Ibisevic.

Unutulmayanlar #7

Hand Of God / Tanrının Eli

Sanırım bu seride yorum yapmaya gerek duymayacağım karelerden biri..

francHits #1

1. A Perfect Circle - Gravity
2. Slipknot - Snuff
3. Ehl-i Keyf - Uzak
4. Dandadadan - Aydınlıklar
5. Deftones - Lucky You

UEFA Süper Kupa 2008 : Manchester 1-2 Zenit

Dün akşam yine maçlar arasında gidip geliyordum ki "yeter artık" diye isyan edip Süper Kupa'yı izlemeye karar verdim. Maçı Zenit'in alacağından emindim ama yine de heyecanla bekliyordum, bu kadar merakla beklememin üç tane sebebi vardı. Birincisi 30 Milyon Euro'luk adam Danny, ikincisi en beğendiğim ön liberolardan biri olan Tymoschuk ve Euro 2008'de de göremeyip hiç izleyemediğim Pogrebnyak. Danny neden 30 Milyon € ettiğini anlatan bir oyun koydu ortaya, golünü de attı, sahanın da en iyilerindendi. Burada iyice ses getirip yine aynı miktarlara avrupaya transfer olması sürpriz olmaz bir iki sene içerisinde. Tymoschuk ise o beklediğim uzaktan vuruşlarını ve agresif oyununu sergiledi. Zaten Tymoschuk'u daha önce çok izlediğim için öyle büyük bir merakım yoktu, sadece iyi oynamasını bekleyip keyif almayı istiyordum.
Pogrebnyak ise beklediğimden daha farklı bir oyuncuymuş onu gördüm ben. Sadece gol atmaya yarayan, gelen gideni kaleye yollayıp değerlendirmeye çalışan bir oyuncu sanıyordum ben. Bugüne kadar hiç izlememiş olduğum için aldığım duyumlar ve izlediğim bir kaç UEFA özetinden bu izlenime kapılmıştım. Ancak gördüm ki düz bir santrafor olmaktan çok her yerde görülen, top taşıyan, pozisyon yaratan güçlü ve teknik bir forvetmiş. UEFA Kupası'nda gol kralı oluşuna bu maçtan sonra iyice hak vermiş oldum.

Zenit Manchester'dan çok daha iyi oynayarak kupayı almış oldu sonuçta. Ayrıca benim dikkatimi çeken, 2-3 sene önceye kadar bu Süper Kupa su bardağı ebatlarında sembolik bir kupaydı, şimdi görüyoruz ki büyütülmüş biraz daha adının hakkını vermesi için.

29.08.2008

Geçmiş Olsun Ümit Özat

Zenit-United maçını izlerken arkadaşım yazınca aniden koştum gittim Kanal 24'e bakmaya. Ümit Özat kalp krizi geçirmiş, kalp masajı ile hayata döndürülmüş lafını duyunca insan çok kötü oluyor elbette, neyse ki kalp krizi değildi, dil dönmesiydi. Baktım ama ekrana getirmiyordu Alman yayıncı kuruluş. O an o panik ve korku anında en doğru hareketti bu, bizler Meduna'yı her açıdan izlemiştik zamanında, defalarca gösterilmişti sanki iyi birşey gibi.

Bir anda tüm Türkiye'yi ve futbolseverleri korkuttu Ümit.. Mondragon ve Daum'un gözyaşları korkuttu izleyenleri ama konuştuğu, bilincinin yerinde olduğu, kalple ilgili sorunu olmadığı gibi şeyleri duyunca fazlasıyla rahatladı herkes..

Youtube'da videolar da var ama buraya amaçsızca ekleyip can sıkıntısı yaratmaya gerek yok. O artık iyi ve yeniden futbola dönmesini bekliyoruz sadece.

Tekrar geçmiş olsun Ümit Özat'a, en kısa zamanda yeniden Köln kaptanı olarak sahalara dönmesi dileğiyle...

Ekleme, Saat 00.30 : Olayla ilgili kulüpler neler yazmış diye bakayım dedim.. Efsane kaptanların arasında gördükleri Ümit Özat ölümden dönüyor ve tek kelime yazmıyor fenerbahce.org'da.. galatasaray.org'da ise geçmiş olsun mesajının 23.37'de girildiğini ve manşette durduğunu görüyoruz.. Burada kötü bir niyetim yok, gözüme takıldı belirtmek istedim, eski ve efsane oyuncuları olmasını geçtim sonuçta bir Türk futbolcu bu ve böylesine ciddi bir olaydan bahsedilmezken Josico'nun antrenmana çıkması manşeti süslemeye devam ediyor fenerbahce.org'da..

Sezon Başlarken : Serie A

Sezon öncesi serisinin son yazısına geldik. Türkiye'den sonra en çok heyecan duyduğum lig doğal olarak. Fiorentina için daha da umut ve beklenti dolu bir sezon başlıyor. Inter yine bir adım önde, Roma ise sezon öncesi pek iyi ışık vermedi. Hepsine sırayla değineceğim elbette. Inter'in şampiyon olmaması dileği ile geçiyorum takımlara.
Ligdeki puan sırasına göre yaptım ama Fiorentina kendi takımım olduğu için de kıyak geçtim. Geçen sezon ligde 4. sıra yeterli olmuştu, amaç Şampiyonlar Ligi mücadelesiydi ve bu da hakederek kazanıldı. Ancak bu elbette yeterli değil, bu sezon şampiyonluk yarışına doğru biraz ilerlemek lazım. Bu sene şampiyonluk beklemiyorum elbette, yine ilk 4'te kalınsa ben tatmin olurum bir taraftar olarak. Sezon öncesi Ujfalusi önemli bir kayıptı, bunun yanında Vieri'den kurtulmak tarifsiz bir mutluluk yaşattı bana. Sezonun ilk transferi Parma'da buluştuğu Prandelli ile tekrar bir araya gelen Gilardino oldu. O zaman Gilardino'yu gol kralı yapan Prandelli yine kendisini fazlasıyla olumlu kullanacak bu konuda şüphem yok. Orta sahada forvetin ardına alınan Jovetic gelek yıllarda adını avrupaya ezberletecek isimlerden biri. Zaten genç olan Fiorentina'nın en genç üyesi, her an parlamaya hazır bir yıldız adayı. Vargas da mükemmel bir katkı oldu sol çizgiye, hem ileride hem geride iş yapabilecek bir isim, biraz tuzlu geldi fiyatı (12M€) ancak yaptığı katkıyı beklemek lazım bu ücreti yorumlamak için. Orta sahanın hücum kısmını güçlendiren önemli bir isim de Felipe Melo oldu, Almeria mucizesinde katkısı bulunanlardandı geçen sezon. Zauri kiralandı ki Ujfalusi'nin yerini alacaktır sağ kanatta. Comotto da yedekte bekleyip fırsat kollayacaktır. Göbeğe son katkı da Juve'de bir türlü yapamayan Almiron oldu, İtalya macerasında kendisi için bu son şans ve doğru yerde olduğuna inanıyorum. Geçen sezondan daha büyük beklentilerle dolu bir yeni sezon başlıyor. Sezonun ilk maçında Artemio Franchi'de Juventus ile oynayacak olmamız da önemli bir test olacak sezonun başında.
Yine ligin en güçlü kadrosu onlara ait görünüyor. Üstüne bir de teknik direktör olarak Mourinho var kulübede. Her mevkiide birden fazla yıldıza sahipler. Alternatif bulmakta sıkıntı yaşanan tek yer kale gibi duruyor, J.Cesar çok iyi ama arkada güvenilecek isim olmaması kötü. Mancini iki kanatta oynayabilen ve Mourinho'nun isteklerine cevap verebilecek özellikte bir oyuncu. Sulley Ali Muntari için yapılacak tek yorum çoğu kişinin de söylediği gibi Mourinho'nun yeni Essien'i olduğu, bire bir olarak aynı görevde kullanacak burada da. Bir de takıma geri dönen Adriano var ki kadroya girme şansını henüz yakalayabilmiş değil, Mourinho bambaşka bir Adriano yaratabilir bu sezon. Bunun dışında fazla söyleyecek söz yok Inter için, yine her zamanki gibi en öndeler ve rakipleri normalin üstünde performans gösterip Inter'i aşağı çekmeye çalışacak.
Roma bu sezona pek hoş başlayamamış bir ekip şimdilik. Hazırlık maçlarındaki tatsız futbol bir yana Süper Kupa maçında oyun olarak Inter'den geride kalmasalar da pek umut verici değillerdi. Sol bekte zaman zaman Orhan Ak etkisi yapıp insanları çıldırtan Tonetto'nun yerine Riise'yi getirdiler. Doni'nin yedeği olarak Siena'dan Arthur'u aldılar ki yedek olması gereken Doni'dir benim gözümde. Böyle büyük bir takıma yakıştıramadığım bir isim doğrusu. İleri uçtaki forvet eksikliği ise Baptista ile son buldu kağıt üzerinde, ancak önemli olan yeşil sahada son bulması. Orta sahaya ise öyle bir takviye yapıldı ki heyecan duymamak elde değil : Jeremy Menez. Fransa'da Benzema ile birlikte en beğendiğim iki genç oyuncudan biriydi, Roma formasıyla bir an önce izlemek istiyorum kendisini, orta sahada kaybedilen Mancini ve Giuly'nin ikisini birden aratmayacak bir oyuncu Menez. Roma geçen sezon bir ara ortak olduğu şampiyonluk yarışında kolay teslim olmuştu, son haftalarda bir şansları olsa da bunun boş bir umut olduğu unutulmamalıydı. Bu sezon Inter'in yerine ilk sırada olmak için çok çabalayacaklar. Daha da güçlenen kadroda sakatlık sorunu yaşamayan bir Kaptan Totti ile şampiyon hanesine isimlerini yazdırmak istiyorlar, ancak her şeye rağmen geçen sezona göre daha da iyi olmalılar Inter'i geçebilmek için.
Geçtiğimiz sezon ilk 4'te kalalım yeter mantığıyla işine bakan bir diğer takımdı Juventus. Şike skandalından sonra tekrar bu noktaya bu kadar çabuk gelmelerine fazlasıyla sevinmiş olmalılar. Gol konusunda sıkıntıya düşmemek adına zaten güçlü olan bölgeye bir de Amauri'yi eklediler. Mellberg zaten aylar öncesinden imzayı atmıştı savunmayı güçlendirmek için. Ön liberoda tam bu ligin adamı dediğim Poulsen'i getirdiler, benim için de ilginç bir transfer oldu bu, yıllardır bekliyordum bu adamın İtalya'ya gitmesini. Yedek kaleci alma modasına da uydu bu sene Juventus ve Manninger'i aldı Buffon'un arkasına. Geçen sezonun kadrosunu bozmamış gibi duruyorlar ama 3 önemli bölgeye 3 önemli katkı yaptılar, bu sene şampiyonluk için uğraşacaklar ama Roma ve Inter kadar başarılı olmaları pek mümkün değil. Şampiyonlar Ligi'ne asılmak ve ligi idare etmek bana kalırsa daha doğru bir hareket olur ama elbette ki bana kalacak bir karar değil bu.
Geçen sezonun en kötüsü ve bu sezonun da kapalı kutusu Milan. Ronaldinho ile Kaka aynı anda oynar mı diye tartışma oralarda da çıkar mı diye düşünüyorum, hani bizdeki Tümer-Sergen olayı gibi. Yine aynı şekilde tek forvet mi çift forvet mi sorosu bu sene Milan'ı uğraştıracak. Kadroda bolluk var ileri tarafta ve bu da her hafta bir yıldızın yedek kalması anlamına gelecek. Shevchenko tekrar ait olduğu yerde ama ölü geçen Chelsea kariyerinin O'nu ne derece etkilediği önemli olacak bu sezon. Bir de Mourinho'ya karşı bir alacağı olduğu için hesabı kapatma şansı olarak görüyor burayı Shevchenko, bu da başarıya ulaşma yolunda ciddi ve önemli bir etki. Emerson, Brocchi, Ambrosini derken iyice güçten düşen orta sahaya Flamini bir doping oldu, Zambrotta ise bir zamanlar fırtınalar estirdiği lige geri döndü, hiç yakışmamıştı İspanya'ya. Bir sezon önce bonservisinin yarısını verdikleri Borriello'yu geri aldılar, ancak kendisinden faydalanmaları biraz uzun sürecek. Pato, Shevchenko, Ronaldinho, Kaka gibi doğaüstü bir hücum gücüne sahipler, bu defa da şampiyonluk mücadelesi gelmeyecekse Ancelotti kaçacak delik aramalı sezon sonuna doğru. UEFA Kupası ise Milan'ın alamadığı tek kupa ve Maldini'nin kariyerinin son zamanlarında bunu da listeye eklemek için son şansı muhtemelen, bu fırsatı kaçırmak istemeyecektir haliyle takım da kendisine uyup bu kupayı ciddiye almalı.

UEFA Kupası 2009 : 1. Tur Eşleşmeleri

Napoli gelseydi burada uzun uzun yazılar yazabilirdim ama Bellinzona ile ilgili tek bilgim İsviçre takımı olduğu. Beşiktaş S.Brijeg ile eşleşince rakibi nasıl hiç tanımadıysak bu rakip de öyle oldu. Deplasmanda iş bitmeli ve işin Ali Sami Yen kısmı eğlenceye dönmeli bu başarısız Bükreş macerasının üstüne. Beşiktaş ise zaten görünürde basit bir rakip çekecekti, Metalist Kharkiv de bir önceki turdaki gibi bilinmeyenlerle dolu bir ekip ancak ilk maçında deplasmanda olması Galatasaray gibi Beşiktaş için de avantaj.

Kayserispor ise grubundaki 5 takım arasında bana göre en iyisini çekti. Sevilla ve Wolfsburg ölümcül olabilirdi Kayseri için, PSG rahat olmasa da Kayseri'nin kalburüstü kadrosu ile başabaş mücadele edebileceği bir takım. Umarım Galatasaray ve Beşiktaş'ın yanında 3. takım olarak gruplara gelecektir.

Bu sezon Yunanistan, Hollanda ve Portekiz nispeten başarısızken çok önemli fırsatlar var önümüzde ülke puanı açısından. Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin ise önümüzdeki ilk ciddi rakip Ukrayna'dan iki ekiple eşleşmesi çok büyük avantaj, Beşiktaş ve Fenerbahçe toplamda 3 galibiyet çıkarırsa bu 4 maçta daha ne istenebilir ki..

Sezon Başlarken : La Liga

Zaragoza ile Valencia'nın sürpriz başarısızlığı ve son haftalardaki nefes kesen Şampiyonlar Ligi mücadelesinden sonra yeni bir sezon başlıyor İspanya'da. Bu sezon ligin en güçlü 5 takımı ilk sıraları kimselere kaptırmayacak gibi duruyor yine. Geçen sezonun olumlu sürprizi Racing Santander ise bu sezon yine aynı oyunu ortaya koyabilir mi bekleyip göreceğiz. Lafı uzatmadan 5 büyük takımla devam edelim.
Şampiyon sezona "forvet eksiğimiz var" bahanesiyle başlıyor. 9 kişi kalmalarına rağmen Valencia'yı 4 golle uğurladılar, hemen üç gün sonra da S.Lizbon'a 5 gol attılar. Israrla forvet sıkıntısından bahsedilmesine anlam veremiyorum. Bu sezon diğer takımların daha da güçlenmiş olması geçen sezonki kadar rahat bir şampiyonluk fırsatı sunmayacaktır Real Madrid'e. Bu sezon şampiyon kadronun üzerine pek birşey katmadılar ki doğru bir adım oldu bu, şampiyon olup düzenli ve doğru bir oyun oynayan takımı bozmak mantıksız bir hamle olmaktan öteye gidemezdi. Hollandalılara ve özellikle Ruud'a iyi bir destekçi olarak van der Vaart'ı aldılar, orta sahaları zaten kusursuzdu, bu defa bambaşka oldular. Dahası bunların arasına bir de Ruben De la Red katıldı, Javi Garcia ise ara sıra şans bulan bir yedek olmaktan ileriye gidemeyecek muhtemelen. Savunmalarında sorun yok, orta sahaları mükemmel, forvetleri ise buram buram tecrübe kokuyor, bu takımı ve taraftarı sadece La Liga'nın güldürmeye yetmeyeceği çok açık. Yeniden bir Şampiyonlar Ligi yarı finali lazım en az, yoksa Schuster'e sadece ligi kazanıyor diye uzun süre sabredeceklerini hiç sanmıyorum.
Geçen sezon Real Madrid Barça'yı vurunca buna şüphesiz onlardan çok daha sevindi Villarrealliler. Riquelmeli döneme göre çok daha iyi konumdalar, bu sezon Şampiyonlar Ligi onlar için çok eğlenceli geçecek ama Manchester ve Celtic'ten birini geçmeleri gerekiyor öncelikle. La Liga'da ise geçen sezonki gibi yalnız olamayacaklar üst sıralarda. Önümüzdeki sezon da Şampiyonlar Ligi'nde yer almak şimdilik yeterli olacak bu takıma. Bir iki sene daha bu konumlarını sürdürdükleri takdirde şampiyonluk şansı çok daha fazla olacak bu takım için. Yine de şu an La Liga'nın son sezonunda ikinci sırayı alıp şampiyonun ardındaki en iyi takım konumundalar ve bunu koruyabilmek için geçen sezonkinden daha fazla mücadeleye ihtiyaçları var. Altidore denen adama bir türlü kanım ısınamadı, o yüzden hiç de yorum yapamıyorum, zaten adam Amerika'dan geldiği için pek izleme şansımız da olmadı, kapalı kutu denir ya tam buna uygun bir isim şu an yeni transfer Altidore. Forvet sıkıntısı çok fazla olmamasına rağmen Altidore ile birlikte Llorente de takıma katıldı. Orta sahaya makul bir fiyata gelen Ibagaza "çok şart değildi ama ya tutarsa" tadında bir hamle oldu ki böylesine kaliteli bir görev adamı kötü olmayacaktır asla. Edmilson ise adıyla bile bu takıma çok şey katabilecek bir isim. Nihat'ın dönüşü ile hücum hattındaki bolluk sorunlar yaratabilir, bu kadar bol forveti sorun yaratmadan bir sezon boyunca idare etmek zor olsa gerek.
Sezonun en fazla merak edilen takımı Barcelona. Yeni bir teknik direktör, yenilenip gençleşen ve başarıya daha da aç kadrosu ile dikkatleri her zamankinden daha fazla üzerine çekiyor Barcelona. Transfer sezonunun da avrupa çapında en hareketli takımlarından oldular. Pique ile savunmaya dev bir katkı yaptılar Milito'nun uzun sürecek sakatlığında. Dani Alves'i anlatmaya gerek bile duymuyorum, Keita da Deco'nun yerine daha dinamik bir katkı oldu. Savunmada bir de Henrique katkısı var, o da yedek için sağlam bir adım Marquez'in güvensiz duruşunu göz önüne alırsak. Hleb ise Ronaldinho'nun gidişi ile O'nun bölgesine gelen bir transfer gibi duruyor, koşmayıp iki üç şov yapan Ronaldinho'nun yerine Hleb'i her zaman tercih ederim, ki günümüz şartlarında buna katılmayacak çok az kişi vardır, hele takımda bir de Messi varken... Geçen sezon gelen başarısızlığın ardından bu sezon kendi evladı Guardiola ile iyi işler peşinde olacak Barcelona, son haftaya kadar mücadeleyi götürüp heyecanlı bir final yaşatmalılar futbolseverlere. Büyük liglerde zirveye bir veya iki takımın hakim olduğu sezonlar çoğu zaman sıkıcı geçmiştir ki Türkiye 2005-2006 ile İspanya 2006-2007 büyük iki istisnadır bu konuda.
Transfer denince İspanya'da her zaman en formda takım oluyorlar o konuda herkes hemfikir sanırım. Ancak iş yeşil sahaya gelince en dengesiz takım Atletico Madrid. Geçen sezon fazlasıyla dengesiz gittiler ve son anlarda Şampiyonlar Ligi'ni bile kaçırabilirlerdi. Bu sezon geçen sezona göre daha durgun olsalar da avrupada konuşulacak transferlere imza attılar. Fiorentina'dan Ujfalusi savunma için bulunmaz bir nimet. Böyle bir adamı bedavaya almak bonservis olarak önemli bir giderden kurtuldukları anlamına geliyor, bu sayede başka bir transfer için kaynaklarına dokunmamış oldular. Savunmaya da bu sayede Heitinga'yı dahil ettiler. Çok daha sert ve mücadeleci bir geri dörtlüye sahip oldular böylece. Kaledeki güven sorunu Coupet ile aşıldı diyene gülüp geçerim ben, sadece isim olarak daha fazla krediye sahip birisi geldi o kadar. Forvette Sinama-Pongolle iyi bir alternarif ve kaliteli bir yedek olacak, Maniche'den kaynaklanan boşluk ise Valencia'da beklenenin çok altında performans gösteren Banega'nın kiralanması ile dolduruldu bu sezon için. Şampiyonluk zor olsa da imkansız değil hiç bir zaman ve bunun için herkesin normalin üstünde bir performansa ulaşması gerektiğinin farkındalar, Barcelona ve Real Madrid şampiyonluğu kendi hataları olmadıkça kaptırmayacak olsa da bir süre bu ikilinin arasına sızmak da keyifli haftalar yaşatacaktır.
Ve işte sezonun Barcelona ile birlikte en fazla merak edilen diğer ekibi. Geçen sezon Koeman'da ısrarcı olmaya devam edip küme düşmeleri pek eğlenceli olabilirdi doğrusu. Bu sezona yedek kaleci ve yedek forvet transferi ile giriyorlar, yeni ve önemli bir oyuncu alamadılar ki zaten krizde olan bir takımdan başka birşey de bekleyen yoktu. Banega'yı da kiralık verdiler. Transferde en önemli hamleleri kulübede oldu. Almeria mucizesini yaratan adam Unai Emery ile giriyorlar sezona ki Real Madrid ile oynanan süper kupa maçları bende çok olumlu izlenim bıraktı. Yeni sezon öncesi Şampiyonlar Ligi fırsatı kovalayacak gibi duruyorlar. Gerçi Emery gibi bir isim varken acaba zirveyi zorlarlar mı diye düşünmüyor değil insan. Silva, Joaquin, Villa, Morientes gibi isimlere sahip bir takımın sadece 4. sıra için değil daha yukarısı için mücadele etmesi lazım diyor akıl.. Ama aynı akıl geçen sezon da şampiyonluğa oynarlar diyordu ki Valencia'ya böyle her telden tahmin yapmanın sebebi de bu aslında. Bu sezon yukarılarda olacakları kesin de ne kadar yukarısı olacağını Unai Emery ve hücum hattındaki süperstarlar belirleyecek.

Bolt ve Diğerleri

Sözlükte Bolt hakkında birşeyler yazayım kısaca derken, bir de baktım uzamış biraz. Yazdığım şey de hoşuma gidince buraya taşımak istedim.. "ben ne zaman gece veya sabaha karşı nba, tenis, yüzme gibi çeşitli şeyleri izlemeye kalksam küçüklüğümden beri hep annem babam derdi bana "bizim zamanımızda formula 1 yoktu, nba de bilmezdik tenis de bilmezdik muhammed ali'nin maçlarını izlerdik hep onu beklerdik ne zaman maçı olsa".. hala da birşey izlerken annem çıkıp böyle der, muhammed ali'nin maçları olsa da yesek kıvamında konuşur, babam artık onları aştı benimle birlikte izlemeye başladı az çok. her neyse, sonuç olarak bir zamanlar kendi içimizden olmasa da başarıları yüzünden tüm dünyanın sempatisini kazanmış muhammed ali, herkeslere böyle heyecanlar yaşatmış.

işte 20-30 sene önceki muhammed ali nasıl onların kahramanıysa ve merakla bekleniyorsa bu adam da sanırım bir çoklarının kahramanı oldu şimdiden. spor gazetelerimiz bugün bolt'un yarışacağından ve hangi kanalın vereceğinden bahseder hale geldiyse bu adamın kendisini herkeslere sevdirdiğinin göstergesidir.

ha bir de ilk anlattığım olaya gelirsek, onların bir tane kahramanı vardı, çünkü trt ne yayınlarsa ondan haberleri oluyordu. ancak bizde kahraman sayısı pek fazla oldu imkanlarımız daha bol olduğu için.. messi canımızı mı sıktı, hemen yan kanalda phelps yüzüyor olabilir, o da mı sıktı, yan kanalda federer-nadal kapışıyor olabilir, o da kesmezse diğer kanalda ronnie o'sullivan kırmızı topların başında hazır bekliyordur, bu da kesmezse fernando torres diğer kanalda beklemekte, yok bu da yetmezse bir yerlerde isinbayeva veya vlasic atlıyordur zaten.. hiç yoksa lewis hamilton veya kimi raikkonen gaza basmışlardır, ya da dwight howard lebron'u blokluyordur bir yerde..

eskilerin tek kahramanı varken, bolt da bizim onlarca kahramanımızdan biri sadece. ama son zamanlarda en keyif vereni olduğu kesin.
"

28.08.2008

Benziyor Bunlar Arkadaşım #10


Ayhan Akman & Serdar Özkan
Mutlaka vardır daha önce de bunları benzeten, Beşiktaş - S.Brijeg maçını izlerken Serdar gol kaçırında aklıma geldi aniden bunu seriye dahil etmek..

Geliyor ! : Football Manager 2009

Che'nin tuttuğu futbol topu ile 3 Eylül'de tanıtılacağı müjdesini vermiş Sports Interactive. Bize de çarşamba gününü beklemek düşüyor.

Resmi sitede de pek bir ayrıntı yazmıyor, burada dediğim gibi 3 Eylül günü tanıtımın yapılacağını söylemişler : http://www.sigames.com/news.php?type=view&article_id=1301

Olmadı

FC Midtjylland ilk maçta Manchester City deplasmanında galip gelince dikkatleri üzerine çekmişti. O galibiyet sayesinde de rövanşını en çok merak ettiğim eşleşme oldu bu çoğu futbolsever gibi.

88 dakika durumu berabere idare edip 89'da kendi kalelerine attıkları golle maçın normal süresini 1-0 kaybetmişler ve uzamış maç, penaltılarla da City tur atlamış 4-2'lik skorla. Böylece herkesin beklediği küçük bir futbol mucizesi de erkenden son bulmuş oldu.

"Türk Müsün Canım"

Yorum yapmadan haberin linkini veriyorum, zira yapacak bir yorum bulamadım. Neden buna gerek duyulur, amaç nedir bunu yaparken, dikkat çekmenin tek yolu bu mudur... Bilemedim...

"Almanya'nın Duisburg bölgesi amatör liginde mücadele eden VfvB Ruhrort/Laar takımının Türk forvet oyuncusu Sezgin Özhan'ın takım fotoğrafı çekildiği sırada cinsel organını göstermesi büyük tepki çekti."

Garip bir milletiz doğrusu...

Şampiyonlar Ligi 2009 : Gruplar

Grup kuraları çekildi, beklenen fantastik gruplardan herhangi biri oluşmadı doğrusu. Galatasaray elenince bu sezon iki takım destekleme umutları boşa gitti, Fiorentina tek kaldı elde. Fiorentina için 2. torbadan gelecek takım önemliydi, Bayern olduğunu öğrenince ister istemez canım sıkıldı ama ilk torbadan 4 İngiliz yerine Lyon'u bulmak piyango oldu adeta. Diğer takım ise Steaua Bükreş oldu. Hem Galatasaraylı hem Fiorentinalı olduğumdan S.Bükreş maçını daha bir merakla bekleyeceğim.

Anorthosis kardeş ülkesinin takımını eledi geldi gruplara ve bir tane daha Yunan buldu. Liverpool ve Marsilya'yı yanyana görünce gözler Beşiktaş'ı aramadı demek yalan olur. Bazen can sıkıcı oluyor böyle her sene aynı maçları izlemek, bu da onlardan olacak. Şöyle en zorlu grup hangisi diye düşününce ilk bakışta Fiorentina'nın bulunduğu F Grubu'nu söyleyebiliriz ancak D Grubu çok daha dengeli duruyor bir kaç adım Liverpool öne çıksa da.

Grupları yazarken kalın yazdıklarım ikinci tura çıkacaklar konusundaki tahminlerim, italik olanlar da UEFA'ya gider dediklerim. Böyle de bir tahminim olsun erkenden, 4 ay sonra ne derece tutturduğuma bakarız gruplar bitince.

F Grubu :
O.Lyon
B.Münih
S.Bükreş
Fiorentina

A Grubu :
Chelsea
Roma
Bordeaux
CFR Cluj

B Grubu :
Inter
W.Bremen

Panathinaikos
Anorthosis

C Grubu :
Barcelona
S.Lizbon
Basel
Shakhtar Donetsk

D Grubu :
Liverpool
PSV
Marsilya
A.Madrid

E Grubu :
Manchester United
Villarreal
Celtic
Aalborg

G Grubu :
Arsenal
Porto
Fenerbahçe
D.Kiev

H Grubu :
Real Madrid
Juventus
Zenit
BATE Borisov

Erken Veda : Steaua Bükreş 1-0 Galatasaray

Doğrusu yazacak pek birşey yok. Bükreş temkinli oynayıp fazla baskı kurmaya çalışmadı. Galatasaray'ın yüklendiği anlarda kontraya çıkıp tehlikeli olmaya çalıştılar maç boyu. Aslında çoğunda başarılı oldular ve farkı bulacak golleri de atabilirlerdi ancak gelen tek gol tarihe geçecek hakem hatalarının eseri oldu. Tamam galibiyeti hakedecek bir futbol oynamadık orada ama o kadar gol pozisyonunda bir şekilde kurtulmayı becerip de böyle bir golle yenilgiye mahkum olmak canını sıkıyor insanın. Sağ bekte Linderoth ile başlamak intihar ile eş anlamlıydı, öyle de oldu, çok aksadı o bölge, Barış'ı geçtim Sabri'yi bile aradı gözler,o derece kötüydü Linderoth. Orta sahada ise başlı başına bir rezalet vardı ve adı da Lincoln'dü. Her duran topu ezdi yok etti, Kewell'ın serbest vuruştan gol bulma ihtimalinin yüksek olduğu bir anda da O'nu başından savuşturup cılız bir orta ile devreye 1-0 önde girme şansını tepti. Lincoln bu maçta kendini kurtarıp yeniden kahraman olabilirdi aslında ama artık herşey için çok çok geç. Artık yeter bu Lincoln sevdası.
Gelelim Skibbe'ye... Linderoth'u sağ beke koymak, Lincoln'e 30-35 dakikadan fazla tahammül edebilmek, forvete bir tane bile top ulaştıramamışken oyuna ikinci bir forvet almak, son günlerin en formda ismi Hasan Şaş'ı son çare olarak oyuna almak... Daha çok şey sayılır ama bu adamın doğru yaptığı bir şey sayılamaz sanırım bu maç için. Bu kadar korkak ve etkisiz bir Galatasaray'ı Tromso maçında bile görmemişti insanlar, 5 yenen Leverkusen maçında bile böyle eli kolu bağlı ve çaresiz değildi bu takım. Bu hale getirdiği için özel bir teşekkür edilmeli Skibbe'ye...

27.08.2008

Yorumlar...

Yorum bölümüne son iki haftadır dadanan bir kaç isimsiz yüzünden yorumları isimsizlere kapatmak zorunda kaldım. Blogu açtığım günden beri yorumları hiç kısıtlamadım ama artık bunun zamanı geldi sanırım.. İsimsiz yorum yapanların arasında çok doğru ve akıllıca eleştiri yapanlar da vardı hakkını vermek lazım onların, fikirlerime ters de düşse mantıklı şeyler yazıldığı için rahatsız etmiyordu. Ama dedim ya özellikle son bir iki haftadır öyle şeyler geldi ki ilk kez yorumları onaylamamaya başladım bazen.

Son Baros postunda bir kaç yorum görülüyor burada ama onaylamadığım bir kaç yorum vardı. Ne Baros'un anası babası kaldı, ne erkekliği kaldı...

Ayrıca yazım tarzlarından bunu yapanların iki kişi olduğunu tahmin ediyorum. Yorumları karşılaştırınca hepsi benziyor birbirine ve iki farklı yazım tarzı var, çok inceleyip dikkat ettim buna..

İki kişi yüzünden onlarca kişinin yorum yapma hakkını kısıtlamış olabilirim, özür dilerim bunu yaptığım için..

Parkhead the Paradise Bar & Old Trafford Bar, Marmaris

Daha önce Ibrox ve Anfield Bar ile ilgili yazmıştım. Son günlerde gelip geçerken yolda dikkatimi çekiyordu iki afiş daha. Bir tanesi fotoğraflarından da belli olan Parkhead the Paradise Bar diğeri ise Old Trafford Bar. Bekliyordum önümüzdeki sene bir kaç tane açılmasını da bu sene bitmeden böyle çoğalacaklarını düşünmemiştim. Saçma sapan barlar yerine böyle futbol içerikli yeni yeni yerlerin açılması gayet hoş oluyor. Akşam evden çıkınca "nereye gitsek" diye düşünürken birbirinden güzel alternatifler çıkmış oldu ortaya böylece.

Ancak birşeyi abartmamak da lazım. Böyle her sene üçer dörder tane açılacaksa işimiz var demektir. Önümüzdeki sene bakalım neler gelecek bu dörtlünün yanına kardeş olarak.

26.08.2008

Şampiyonlar Ligi'ne Doğru : S.Bükreş - Galatasaray

2 haftadır beklenen maça sadece 1 gün kaldı artık. Maç öncesi Ümit Karan yine yok çok büyük ihtimalle. Sabri zaten haftasonu ciddi bir sakatlık yaşadı. Muhtemelen yine haftasonu sahaya çıkan kadroda Arda'ya yer bulunacak Kewell veya Şaş kenarda duracak, Sabri'den boşalan yere -ki o yer Sabri sahadayken de hep boştu- de Barış'ı koyacak Skibbe. Hazırlık maçlarından beri bahsedilen gol sıkıntısı şimdilik yok gibi duruyor. Ancak bu yarın için endişe duymamak anlamına gelmemeli, skor olarak avantajı elinde bulunduran Bükreş zor anlar yaşatacaktır bize. Orta sahada Mehmet Topal'ın yanına iyileşen Linderoth denenmeli artık, bu maç deneme yapılacak maç olmasa da iyileşmiş bi Linderoth Mehmet'in yanında Ayhan'dan çok çok daha etkili olacaktır. En azından Mehmet'in ileri çıkışları durumunda arkada Linderoth'un olması Mehmet'i de rahatlatacaktır.

Öncesinde kesin ve net taminlerin yapılması zor olan bir maç Bükreş - Galatasaray maçı. Bükreş'in skora güvenip kapanması veya açık oynayıp galibiyet araması 90 dakikanın gidişatını belirleyecek olan en büyük etken. Bunun yanında Galatasaray'ın gole mutlaka ihtiyacının olması Bükreş'i korkutabilir, temkinli olmayıp gerçekten istekli ve golü düşünen bir Galatasaray beklenenden çok daha etkili olabilir. Ancak ne olursa olsun bu maçın kaderini belirleyen en önemli şey Bükreş'in hücum mu yapacağı yoksa sahasında oyunu kabul edip golsüz beraberliğe ve kontra atakla bulunacak bir golün peşinde mi olacağı...

Ekleme : Skibbe sağ bek için Linderoth'u düşündüğünü söylemiş. Yorum yapamıyorum işte buna, Kalli zamanındaki fantastik oyuncu denemeleri yine devam edecekse işimiz bu sezon da çok zor. Orada Barış varken sırf 11'de oynasın diye Linderoth'u oraya koymak saçmalık. Linderoth illa oynayacaksa kes Ayhan'ı Linderoth'u oynat, ya da hiç oynatma arkadaş..

3. Büyük...

Resme takılmaya gerek yok, Demirören ile ilgili birşeyler yazacaktım fotoğrafını koymaktansa bunu koydum. Neyse konuya geleyim..

mr big bu sabah yazmış ekşi'de : "tüpçü başkan sayesinde artık üç büyüklerden biri değil üçüncü büyüktür."

Üstte yazan şeyi görünce bir kaç gün önce televiyonda kim tarafından hangi programda söylendiğini unuttuğum laflar geldi aklıma. 2003'teki şampiyonluktan sonra daha da ileri gitmesi gerekirken Beşiktaş öyle bir duruma geldi ki geçtiğimiz günlerde "2 büyüklerin yanında bir de 3. büyük" lafını duydum, tanımlama böyleydi yani takım için.

Üzerinde uzun uzun yorum yapmıyorum. Ne kadar ezeli rakibimiz olursa olsun Beşiktaş gibi bir takımı şu duruma getirmek özel yetenek gerektirir. Yıldırım Demirören ve yanındakilerin böyle büyük bir camia için bu sözleri söylettirmeye ne hakları vardı merak etmiyor değilim.

Milan Baros Galatasaray'da

Fotoğraf tam 7 ay önceki Baros postundan. O zaman Portsmouth transferinde uzun uzun yazmıştım kendisi ile ilgili görüşlerimi.

Ne demişim peki ? :
"İstikrar desen yok, doğru tercih desen o da olamadı senelerdir. Baros'u yine goller atıp coşarken görebilecek miyiz onu da kestiremiyorum şöyle bir bakınca."

Görüşlerim yine aynı, Portsmouth da doğru tercih olamadı kendisi için. Kim bilir belki de doğru tercih ve doğru adım Galatasaray olacak kariyerinde. Olumlu veya olumsuz ekstra bir fikrim yok kendisi açısından, aylar önce yazdıklarımın arkasındayım yine. Kötü transfer asla değil, Euro 2004'ün gol kralı bu ülkeye geliyorsa sonuç ne olursa olsun kötü olamaz bu hamle. İyi transfer mi yoksa sıradan transfer mi onu görmek için de uzun bir sezon var önümüzde...

Umarım hem Baros hem de Galatasaray için en doğru tercih olmuştur bu transfer.

25.08.2008

İçmeye Doyulur Mu ?

Soldakini Mojito olarak, sağdakini de sek ama üzerine biraz hindistan cevizi tozu serpiştirilmiş olarak...

2008 Avrupa GP

Almanya'dan sonra İspanya'ya Valencia'ya geçmişti Avrupa GP. Monaco'dan sonra takvimdeki ikinci cadde pistiydi ancak oradaki gibi dar ve yavaş bir pist değildi. Pistin %54'ü tam gazla geçiliyordu ve fazlasıyla genişti, geçişlerin bol yaşanacağı keyifli bir yarış bekleniyordu starttan önce. Ancak beklenenler olmadı pek fazla. Başlangıçta Nakajima'ya kurban gitmişti evsahibi Alonso ve başka da ciddi birşey olmadı yarışın ilk bölümlerinde. İlk pit-stoplar yapıldığında bile pek birşey yoktu ortada, sıradan bir yarış oluyordu. Yeni bir pistten zaten fazla bir hareketlilik beklemiyordum ancak bu kadar sıkıcı geçeceğini de sanmıyordum.
İkinci pit-stoplarla birlikte yarıştaki en önemli iki olay oldu. Aynı anda pite giren Raikkonen ve Kovalainen ikilisinden Kovalainen 10 saniye civarı pitte kaldı, Ferrari'nin McLaren'i geçmek için tek fırsatı gibi görünüyordu bu. 4. ve 5. sıradaydı bu iki pilot pite girerken. Ferrari aslında doğru zamanda pit-stopu tamamlamıştı, onlar bitirdiğinde hala daha devam ediyordu McLaren'in mekanikerleri. Raikkonen vatandaşının henüz harekete geçmediğini farkedip bir an önce çıkmak istedi pitten, bu sırada araca kilitlenip kalan benzin hortumunu da alıp götürüyordu Raikkonen ve bu hatası hem zaman kaybı hem de sakatlanan bir mekaniker olarak geri dönüyordu takıma. Raikkonen'in bu büyük hatasıyla Kovalainen yeniden avantajı eline geçirmişti hem de çok daha rahat bir şekilde. Raikkonen 6. sırada geri döndü piste, yani 5. sırayı da kaybetti 4. sırayı ele geçirme uğruna. İki tur sonra da start-finish düzlüğünü bembeyaz dumanlara boğdu motorunu patlatarak ve yarışı noktaladı. Massa da ikinci pit-stopunu yaparken Sutil'in üzerinde sürdü aracını ve inceleme yapılmasına karar verdi komiserler ancak ceza gelmedi yarış sonrası. Bütün bunlar olurken Hamilton ve Kubica da tıpkı Massa gibi başladığı pozisyonda bütün yarışı sürdürdü ve ilk üç sıra değişmemiş oldu.

Sıkıcı ve tatsız geçen yarış son anlardaki olaylarıyla kendini kurtardı biraz. Bu yarıştran sonra pilotlar ve markalar klasmanı şu hale geldi :

PİLOT SIRALAMASI-TAKIMI-PUAN
Lewis Hamilton -McLaren 70
Felipe Massa -Ferrari 64
Kimi Raikkonen -Ferrari 57
Robert Kubica -BMW 55

TAKIM SIRALAMASI-PUAN
Ferrari 121
McLaren Mercedes 113
BMW 96
Toyota 41

İtalya Süper Kupası : İnter 2-2 Roma (6-5 pen.)

İspanya Süper Kupası başlığında demiştim üç maç arasında gittim geldim diye. En fazla bunu izledim bu üç maç arasında. Mancini eski takımı karşısına çıkıyordu mavi-siyah forması ile, diğer tarafta ise Riise ve Baptista yeni takımlarıyla ilk kez resmi maça çıkıyorlardı. Inter çok daha fazla pozisyon buldu Roma'ya göre. Roma'nın fazla pozisyonu yoktu, Okaka'nın uzatmalarda maçı takımı lehine çevirebileceği bir pozisyonu vardı ki gollerden sonra en önemlisiydi Roma adına. Inter'de geçtiğimiz sezonun ortalarında göz önüne çıkan Balotelli bu akşamın da yıldızlarından oldu. Gerçekten oyuna girdikten sonra mükemmel oynadı. Roma'da Totti yedekteydi, sakat mıydı bilmiyorum, sakat değilse de hataydı bu doğrusu, büyük umutlarla gelen Baptista ise ilk maçında takımla uyumlu gözükmedi. Ibrahimovic yine hücumda çok etkiliydi, böyle bir oyuncuya sahip olmak zaten sezona 1-0 önde başamak anlamına geliyor özellikle de İtalya gibi bir ligde.
Muntari'nin Roma savunmasının ihmali sayesinde attığı güzel golle skor 1-0 olduğunda yine Inter'in maçın içine edip skoru 1-0 da kilitleyeceğini düşündüm. De Rossi ikinci yarının başında Mourinho'nun böyle bir düşüncesi varsa bile yok etti yolladığı füzeyle. Sahanın yıldızlarından Balotelli skoru 2-1'e getirdiğinde Roma için herşey bitmiş gibi duruyordu. Totti de oyuna dahil olmuştu ve son çırpınışlarını yapıyordu başkentin sarı-kırmızısı. Son 5 dakikalık uzatmaya girilirken korneri golle sonuçlandırdı Vucinic ve maçı uzatmaya götürdü. Uzatmalarda Roma çok daha canlıydı 90 dakikadaki performansa bakacak olursak. İlk uzatma devresinde en çok akılda kalan şey hiç şüphesiz Balotelli'nin mükemmel frikiği ve Doni'nin kurtarışıydı. İkinci uzatma devresi de yine karşılıklı gol çabaları ve yine iki tarafın temkinli oyunuyla sürdü, beklendiği gibi de penaltılara kaldı maç. Bu devrede de yine Balotelli-Doni ikilisinden hoş bir pozisyon izledik. 2-2'lik 90 dakikanın ardından bu iki takımın uzatmada maçı almaları pek mümkün gözükmüyordu.

Penaltılarda Roma avantajı sağlamışken 5. penaltıda topun başına kaptan geldi ve topu üstten dışarıya attı. Totti bu golü atsaydı kupa başkente gidecekti, Inter bu hatayı affetmedi ve seri penaltılara götürdü işi. 4-4'lük eşitlik 6-5 ile bozuldu ve kupayı Inter aldı kaptanlarının ayağından gelen son golle. Bir bakıma Şampiyonlar Ligi finalinin bir tekrarını izledik penaltılar açısından, takımın kaptanı son penaltıyı değerlendiremedi ve herşeyin bittiğini düşünen diğer taraf bir anda kupanın sahibi oldu.

İtalya'da sezon resmi olarak başlamıştı Coppa Italia maçları ile ama Serie A heyecanı başlamasına bir hafta kala iyice tavan yapmış oldu bu maçla birlikte..

Yol Ayrımı : Demiycem

Blogda iki kişiydik bilindiği gibi Demiycem ve ben. Son zamanlarda Demir'in isteksizliğini blogun takipçileri de farketmiştir, 2-3 haftadır neredeyse hiç yazmamıştı. Kendisiyle konuştum bu durumu ve yine tek başıma devam etmeye karar verdim. Zaten kendisi de istiyormuş bunu, itiraz etmek bir yana hemen kabul etti benden daha istekli davrandı bu konuda.. Kendisine teşekkür ediyorum destek olduğu için.

Önümüzdeki haftalarda bloga başka isimler katılabilir, zaman gösterecek bunu da.

İspanya Süper Kupası : Real Madrid 4-2 Valencia

3-2'nin rövaşı daha da fazla gole sahne oldu ve kupa Real Madrid'in oldu. Silva'nın golünü göremedim, Antalya - Beşiktaş ve Inter - Roma maçları ile dönüşümlü baktığım için ilk golü kaçırdım. Bir süre sonra tekrar döndüğümde de maçı açar açmaz van der Vaart'ın kırmızı kartını gördüm. Sezona pek iyi bir giriş olmadı Hollandalı için. İlk devreye de pek bakmadım doğrusu bu karttan sonra. İkinci yarıda iki takım da iyi başlamışken penaltı pozisyonu oldu, Albiol elle oynadı ki orada kırmızı kart çıksa ağır olacaktı, Madridlilerin isyanı boşa oldu biraz. Nistelrooy penaltıyı gole çevirdi ve 5 dakika sonra sarı kart gördü. 74'te de ikinci sarıyı gördü ve kırmızı kartla oyun dışı kaldı.
Bu dakikadan sonra beklenen Valencia'nın 9 kişi kalan Real Madrid önünde golü bulup kupaya uzanacağıydı. Ancak kırmızı kartın 1 dakika sonrasında Sergio Ramos golü buldu. Real Madrid öndeydi ve kupa ellerindeydi ancak rahat değillerdi. 87'de De la Red mükemmel bir golle son noktayı koydu sandık aslında. 2 dakika sonra da savunmanın hatası ve yanlış görmediysem Robben'in çabalarıyla kaleciyi de çalımlayan Higuain 4-1 yaptı skoru. Real Madrid'in 2 gol yemesi lazımdı kupayı kaptırması için. 90 dakika dolup uzatmalara geçilmek üzereyken Galatasaray'a gelir gelmez diye iki haftadır tartışılan adam Morientes skoru 4-2 yaptı. Son 3 dakika da Valencia'nın kuru baskısı ve Real Madrid'in zaman geçirme uğraşlarıyla eridi gitti.
Bu iki maçlık finalden sonra görülen ilk şey Valencia'nın Emery ile kendini bulduğu. Koeman'ın saçmalıklarıyla dağılıp biten Valencia yeniden hayata dönmeye başlamış ancak kalede Hildebrand büyük sorun gibi duruyor şimdilik. Stuttgart'taki o mükemmel kaleci İspanya'da vasat bir 2. lig takımı kalecisine dönüşmüş adeta. Yetenekleri konusunda kimsenin şüphesi yok ancak ters giden şey neyse çok geç olmadan engellenmeli. Çok basit ve kolay gol yiyorlar, bu iki maçta çok rahar gördük bunu. Hücum hattı birbirinden yetenekli isimlerden kurulu Valencia gerideki ve özellikle de kaledeki sıkıntıyı sonlandırdığı zaman yeniden Barça ve Real Madrid için tehdit oluşturmaya başlayacaktır.

Real Madrid ise kadroya van der Vaart dışında bir takviye yapmadı ve bu haliyle gayet iyi görünüyor. Schuster'in forvet inadı tutmuş durumda ve buna da ihtiyaçları yok doğrusu. Robinho satıldıktan sonra iyi bir yedek işlerine yarayabilir ama Huntelaar direkt oynamayacaksa boşuna alınmamalı.

24.08.2008

"Küçük" Hakan

Ligde ilk gün geride kaldı ve nedense bunu buraya taşımak istedim. Hakan Ünsal'ın NTVSpor'daki Sezon Başlıyor programında iki yorumu vardı...

"Galatasaray bu dört takım arasında hazırlık anlamında en geride olanı" : Galatasaray 4-1 Denizlispor

"Aragones'in sistemi tam Türkiye'ye uygun, çok başarılı olacak" : Gaziantepspor 1-0 Fenerbahçe

Tabii ki sezonun ilk gününde çok erken bir post oldu ama üç sezon önce Galatasaray'dan haksız şekilde gönderildi diye nedir bu acımasız duruş, nedir bu her yerde intikam alma isteği ? Yorumları sadece bununla da kısıtlı değil, Sezon Başlıyor programını izleyin ve görün neler konuştuğunu. Sergen ve Rıdvan mükemmel yorumlar yapıp doğru şeyler konuşurken Hakan Ünsal rakipleri yüceltip Galatasaray'ı karalıyor sadece.

Gerçekten "Küçük" Hakan lakabının hakkını veriyor mu ne ?

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO