İkili serinin ilk maçı geride kalırken arkasında bir dizi sürpriz bıraktı. İspanya'nın maçın genelinde bize karşı üstün olamaması en son düşünülen şeylerdendi. Bir alt posttaki İniesta hadisesi ile bu oyunun alakası yoktu, açık şekilde gördük, İniesta olsun olmasın orta sahada Emre çıtkırıldım oynamadıktan sonra, Arda-Tuncay-Nihat forvete gidip gelmelerde birbirlerinin yerini doldurdukça Dünya Sıralaması'ndaki yerimize layık bir mücadele sergilememiz zor değil. Zor değil o performansı vermek ama bu kadar da basit değil tabii ki İspanya'ya karşı başabaş oynamamız. Rakip iyi analiz edilmemiş, onu gördük bir kere. Eğer İspanya daha iyi incelenip daha doğru analiz edilse buraya puanla dönmek imkansız olmazdı. Yine de Türkiye bir haftadır mutlak favori gösterilen İspanya'ya karşı oynadığı oyunla ikinci maçtan 1 puan alsak yeter derken 3 puan için umutlanmamızı sağladı, bu bile tatmin edici herkes için. Üstelik grupta Bosna-Hersek tüm senaryoları yeniden yazdı Belçika deplasmanında aldığı 4-2'lik galibiyetle.
Kadro konusunda uzun uzadıya yorum yapmamak lazım, dün açıklandığı için sürprizin ve maç anında kadro eleştirilerinin önüne geçti Fatih Terim. Çift forvet cesur deniyordu ama gördük ki çift forvet yer geldi orta sahayı 6 oyuncuya çıkarttı, bir anda 4-6-0'a döndürdü, bazen de baktık ki farketmeden 4-3-3 oynayan bir takım gibi hücum ediyoruz. Maç içerisinde tek dizilişe sabit kalmayıp kilit oyuncuların birbirlerinin görevlerini tamamen olmasa da gerektiği kadar yapabilmesi büyük takımlara göre bir iş. Biz şimdilik büyük takım gibiyiz, ancak bu seviyede kalıcı olmak için bunları bir kaç maç değil sürekli yapmak gerekiyor. Sürekliliği sağladığımız zaman devamı bir şekilde gelecek ve üst düzey takımlar arasında kalmaya devam edeceğiz. Burada birbirinin görevini yapmaktan kastım Servet yokken Hakan'ın 90 dakika stoper oynaması gibi maç boyu süren şeyler değil, Arda hücum ederken Nihat'ın sol açığa kayması, Tuncay çıkarken Semih'in biraz sağa kayması gibi çeşitli değişimler yani..
Maçın ilk 5 dakikasını izleyemedim, Nihat'ın pozisyonu ile başladım maça. Bunun hemen sonrasında Semih'in pozisyonu gelince İspanya'nın karşısındaki tehdidi algılaması gerekiyordu ki zaten öyle oldu. Sonrası ise gole kadar biraz kör dövüşü, biraz hataların kollandığı ve açıkların arandığı bir oyun, golden sonra ise taktik hamlelerin satranç misali tek tek yapıldığı bir oyun. Az önce bahsetmiştim, Emre her zaman böyle olsa diye.. Milli maçların çoğunda pek istikrarlı olmayan bir isim ama kritik maçlarda ön planda olmayı başarıyor. Bunun altında çeşitli şeyler aramıyorum, motivasyondan olsa gerek, sonuçta 16 yaşında yine Fatih Terim'in yanında Şampiyonlar Ligi deneyimi yaşamış bir isim. O günlerin etkisiyle olsa gerek hocasının en iyi motive ettiği isimler arasında Emre. Bugün de Aurelio'nun yanında orta sahada Aurelio'nun yanında hücumcu değil de biraz daha defansif olan oyuncu görevini iyi yerine getirdi. Zaten yıllar yılı bildiğimiz Emre de bu işi yapabiliyor. Yok yere kendisinden 10 numara yaratmaya gayret edip hüsran yaşadı bir kaç teknik adam. Ancak tüm bunlar Emre'nin beklendiği gibi bir kariyere sahip olamayıp yıllardır olduğu gibi yine istikrarsız gideceği gerçeğini değiştirmiyor. Neyse konumuz bu değil şu an..
Golü yedikten sonra Fatih Terim maçı yorumlayan Rıdvan Dilmen gibi gelecek oyuncu değişikliklerini tek tek tahmin edebiliyor muydu çok merak ediyorum. Del Bosque'nin neyi nasıl yapacağı hemen hemen belliyken Fatih Terim bunlara da hazırlanmış mıydı acaba ? Villa yerine bir orta saha gireceğini herkes biliyordu, en son yapılacak Torres-Llorente/Güiza değişikliğini de. Bizde Gökhan Ünal değil de Sercan Yıldırım hamlesi beklerdim ben böyle bir maçta, Gökhan birşey yapacak olsa aynı pozisyonlar Semih'e de denk gelirdi ki Semih bulduğunu atma konusunda Gökhan'ın fersah fersah ilerisinde. Rakip ikinci yarıda Arda'yı iyi tutmuşken adam geçip hemen kaleye gidecek diğer oyuncu Tuncay'dı ki O da aynı dertle boğuşuyordu. Tuncay topu alınca bir rakibi geçse gerekli boş alanı bulamadan diğer oyuncu geliyordu. Bu bağlamda Sercan sürpriz şekilde hem savunmanın düzenini bozan hem de seri çalımları atıp kaleye gidip golü bulacak oyuncu olur muydu sorusu akıllara düşüyor. İş işten geçmiş olsa da bu maçı ne zaman işitsem Sercan Yıldırım ismi aklıma gelecek, yedeklerde bile isminin olmaması derin düşüncelere itecek beni. Maç öncesi röportajda çok heyecnalı olduğunu görmüştük, düzgün ve akıllı konuşan ender oyunculardan biridir normalde ama röportajda pek sakin değildi. Yine de bu mazeret olmamalı, maçın o anında oyuna girdikten sonra heyecanı pek düşünmüyor olması lazım. Belki Türkiye'de en azından tanıdığı bildiği stadların birinde oynanacak maçta şans bulur. Rövanşta Puyol'un varlığı onların savunma kurgusunu pek değiştirmese de bizim için dikkate alınması gereken şeylerden biri. Sercan'ın tam isteyeceği tipte bir savunmacı Puyol. Dünyanın sayılı savunmacıları arasında olsa da Sercan gibi seri isimler karşısında sıkıntıya düşebiliyor, ikili mücadeleye girerse o boğuşmada Sercan'ı zorlayıp bir anda sahadan silebilir ama daha geniş alanda zorlanan taraf Puyol olur. Diğer değişikliklere gelince Semih-Ayhan değil de Nihat-Ayhan değişse daha memnun olabilirdim. Çift forvetle başlayıp o şekilde oyunu tamamlayacak teknik adamın bir forveti alıp diğerini alırken arada 21 dakika beklemesi önemli ve düşünülmesi gereken bir durum. Bu kadar beklenmemeliydi iki değişiklik arasında, Nihat etkisizken yanına birinin daha lazım olduğu belliydi. Son değişiklik ise yorum gerektirmiyor, yorulan Emre'nin yerine Sabri koşup da bir iki pozisyon yaratır mı dedik ama İspanya 1-0'ı çoktan kabul etmişti ve bize de ağır ağır kabul ettiriyordu.
Aklımda kalan diğer şeyleri düşünüyorum, ilk olarak Volkan geliyor. Fenerbahçe ve Milli Takım performanslarını ayrı kefelere koysak bir taraf dibe vurur, bir taraf havada asılı kalır. Bir Galatasaraylı için bu durum ne derece iyiyse, Fenerbahçeli için bir kaç katı daha kötü bir oranda can sıkıcı. Ne olursa olsun bu durum Volkan'ın iyi bir transfer yapmasına engel değil. Yaptığı kritik bir kaç hamleler ve bir kaç kurtarış bu tatsız maçın hakettiği gibi sonlanmasına büyük katkıda bulunacaktı ama o yenen gol herşeyi berbat etti. Ramos'u tutalım derken Pique'yi unutmak akıl karı değil. Hazır adı geçmişken Ramos'un üstün performansını Rıdvan Dilmen hemen İbrahim Üzülmez'e bağladı ancak oraya kim gelirse gelsin Sergio Ramos farklı olmayacaktı. Hakan Balta da olsa başka bir isim de olsa Ramos yine böyle olacaktı. Aynı mantıkla düşünecek olursak Mata ve Sabri aynı anda sahadayken o bölgenin de Mata tarafından otoban gibi kullanılması gerekirdi. Ramos'un değil İspanyolların genel olarak yüksek kondisyona sahip olmaları son bölümlerdeki müthiş farkı yarattı bizim sol kanadımızda. Futbol anlamında bizler için tatmin edici bir sonuç ve oyunu geride bıraktık. İspanya'ya karşı ezilip sürekli baskı görmek gibi korku dolu hayaller kurarken biraz dikkat etsek galibiyet olmasa bile puanı alıp dönebilecek bir oyun oynadık. Kendi açımızdan değil de tarafsız bir futbolsever olarak bakınca izleyiciyi memnun edecek bir maç olmadığı gayet açık ve net. Ali Sami Yen'de en kötü mücadelenin böyle olmasını dilemek lazım ki alınacak keyif açısından bu maçtan daha aşağıya inmeyecektir puan alamasak bile. Son cümle de Nihat Kahveci için gelmeli. Kariyerini ve ismini İspanya'da tüm Avrupa'ya kabul ettirmiş bir isim böyle bir maçta daha etkili olmalıydı, 6. dakikadaki pozisyondan sonra biraz daha fazlasını umut ediyordum ama olmadı. Öyle ki, bir ara Nihat'ın oyundan çıkıp çıkmadığını sordum yanımdaki arkadaşıma, hani gözümden mi kaçtı ben göremedim mi diye..
29.03.2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder