Kimsin Sen 55 Giyen Adam ? : Galatasaray 1-1 Sturm Graz

45+1'de golü yiyoruz, sağ bekteki o 55 numaralı adam yok yerinde. Yediğimiz hücumların çoğunluğuna bakıyorum boş olan yer yıllardır olduğu gibi yine Sabri'nin bölgesi. Sağda kademe anlayışı yok adamda.. Bekliyor, top gelince kesmeye yönelik bir hamle yapıyor, başarısız olunca da seyrediyor adam geçsin diye. Bir sağ açığın bile yapmayacağı kadar az yardım yapıyor savunmaya, üstelik kendisi bir savunma oyuncusu. Ah Fatih Terim ah, ne diyeyim ki ben sana.. Kalli yolluyordu bu adamı ama Terim "Bana Euro 2008'de lazım" dedi ve Galatasaray'da kalıp oynamasını sağladı. 2007'nin Aralık ayında kurtulacağımız adamdan Ekim 2009'da bile kurtulamadık. Zararlarını da böyle prestij içeren basit maçlarda bile görüyoruz, büyük maçları saymıyorum bile. Rijkaard ve Neeskens bile adama engel olamadı, ben umudu kesmeye başladım yavaş yavaş. Gol atıp kahraman olma uğruna maçın en güzel organizasyonunu harcadı. Top direğe çarptı diye "Ah be çok şanssızdı Sabri" diyecek değilim. Yandaki arkadaşlarına topu çıkarsa adamlar boş kaleye girecek topla birlikte ama yok, beyimiz golü kendisi atacak sonra koşup şov yapacak tribünlere. Böylesine müthiş bir takımımız varken ben sezon içinde sıkıntıdan küt diye gitmekten korkuyorum. Maç izlerken pıt diye olduğum yere düşüp yığılırsam sebebi Sabri'dir.
Hadi Sabri hep böyle diyelim, daha uzatmayalım geçelim de eleştirilecek tek isim Sabri değildi. Servet ve Mehmet Topal da bugünün kötüleri hanesine hiç düşünmeden yazılabilir. Ben bu maçı başka bir maça benzettim aslında. Rakip kalecinin kritik bir kaç topu çıkarması, yaşanan şanssızlıklar ve bir iki oyuncunun kötü performansı bir araya gelince bir adet Helsingborg maçı elde ediyoruz. Biraz Metalist maçı da var işin içinde, Servet'in ciddi bir kaç hatası ile rakibin bulduğu pozisyonlar nedeniyle böyle bir izlenime kapıldım. Neyse ki geçen sezonki maçta olduğu gibi golle sonuçlanmadı Servet'in hataları. Şu az önce verdiğim isimlere geleyim, önceliği de Topal'a vererekten. Önce Topal diyorum zira kısa keseceğim. Sezon başı çok çalışamadı dedik, ay sonuna kadar bekleyeylim dedik Eylül ayı için, düzelir dedik ama yok, aynı tas aynı hamam. Pası dibe vurmuş, şut desen hiç iyi olamadı, kolay adam geçerdi ama şimdi adamlar onu geçiyor haliyle top kapma da zayıflamış... Bugün çoğu rakip atakta pozisyonları Mehmet'in top kayıpları ve isabetsiz pasları başlattı. Kısacası sakatlık Mehmet Topal'ı Liverpool maçında Anfield'da ayakları titreyen yeni transfer edilmiş genç Mehmet'e çevirmiş resmen. Üstelik bu kez oynama şansı o kadar çok değil, Inamoto gibi bir facia yok önünde, Ayhan ve Mustafa Sarp gibi iki formda isim ve sakatlığını atıp oynamaya başlayabilirse Linderoth gibi bu iki ismi de sollayıp formayı kapabilecek bir isim var. Hal böyleyken keşke sene başı Mehmet'i yollasaymışız diyor insan. Çok kritik, zorlu ve belirleyici maçların arka arkaya geleceği yoğun programın içine giriyoruz milli maç arasından sonra ama vaziyet pek iç açıcı değil Mehmet için. Tek teselli Mehmet'in hızla dibe vurmaya başladığı bu günlerde Linderoth'un rotasyona girmesi olur. 2 boş sezona rağmen hala içimde bir umut ışığı var Linderoth hakkında. Bekleyip görelim önümüzdeki haftaları ve milli maç arasının sonrasını.

Bir de Servet'e dikkat çekmek istiyorum. Bilmiyorum farkeden oldu mu ama Galatasaray'da kötü oynadığı maçlar hep zayıf rakiplere karşı "ne de olsa kazanırız" dediğimiz maçlar. Bir kere olsun dev bir rakibe karşı sahanın en kötüleri arasına Servet'i yazmadık. Hep böyle küçük ve zayıf dediğimiz takımlara karşı Servet'in adını yazıyoruz, bunun sebebi ya motivasyon eksikliği ya da rakibi ciddiye almamaktan ileri geliyor. Küçük takımlara karşı oynanan maçları her zaman hücum hattı kazandıracak diye bir şey yok, Servet gibi yıldız mertebesine erişmiş bir ismin bunların farkında olması lazım. Bu rakibi küçümseme olayını şöyle doğrulayabiliriz; son anlarda yüklendiğimiz sırada Servet önündeki Elano'ya top atmak yerine rakibi çalımlayıp sağ dipten orta yapmayı denedi kendince. Bu rakibi küçük görmekten olur, normalde orada pasını verip içeriye girer ve kafa vurmayı denerdi. Eskişehir maçında olduğu gibi yine iyi taraftan bakmak istiyorum ben, telafi edilebilir bir maçta sezonun henüz erken denecen döneminde yaşanan bir kayıp oldu bu. Aslında taktik anlamda ders çıkarılacak ciddi hatalar yoktu, Eskişehir maçında kenar yönetim yapmadığı tek oyuncu değişikliği yüzünden eleştirilerbilirdi, haklı da olurdu insanlar. Ancak bugün ufak tefek hatalar olsa da galibiyete engel olan şey direkler ve hakem kararlarıydı. Verilmeyen iki penaltı ve direkten dönen iki top söz konusuyken başka şeyleri eleştirmek haksızlık olur. Ben zaten asistan hakemin ne işe yaradığını sorgulamaya başladım bu maçla birlikte, henüz verdikleri bir karara rastlamadım Galatasaray maçlarında. Bugün Arda'ya yapılan net penaltıyı es geçecek adamın orada durmasına gerek yok, olmasa da olur. O elle oynama diye itiraz edilen penaltı vardı, verilmeyen ikinci penaltı da onun devamında oldu. Kewell hem itiraz ediyor hem de top ayağında, rakip geliyor Kewell'a sarılıp çekiyor kendisini, Kewell nasıl beceriyorsa hem topla oynuyor hem de o ara hakeme itirazı sürdürüyordu. Adam itirazı bırakıp topla oynayacak ama rakip sarılmış, gidemiyor, haliyle de bir itiraz daha geliyor bana penaltı yapıldı diye. İşte verilmeyen diğer penaltı budur, yoksa elle oynama gibi bir şey söz konusu değil o pozisyonun başında.

Son kısım biraz dağınık oldu gibi geldi bana ama genel anlamda derdimi anlattım sanırım. Sabri'ye yoğunlaşmaktan kafamdaki diğer şeyleri net olarak aktaramamış olabilirim. Dediğim gibi son bölümlerde bir dağınıklık olduysa kusura bakmayın..