Bir arkadaşımın ekşi sözlük'te Galatasaray ile ilgili yazdığı bir yazı var. Çok keyifle okumuştum, kafama estikçe de okurum. Annem maç esnasında televizyonun önünden geçtiğinde her çemkirişimde Levent'in bu hikayesi gelir aklıma. Arkadaşımın izniyle burada sizinle de paylaşmak istedim. Ayrıca yazıdaki hiçbir karakterin bizim franchi ile alakası yoktur. Marmaris'i görünce koşullanmayın.Son zamanlarda dargın olsam da sevmeyi bırakamayacağım bir şeydir
Galatasaray. Takımdan ötedir benim için.
Sene
1999. O zaman
Marmaris'te Anadolu Lisesi'nde okuyan, henüz bıyıkları çıkan bir bireyim. Ilık bir kış günü
İzmir'den Murat abinin telefonu ile uyanıyorum.
M- olm naber len? hafta içi var mı sınav falan ?
x- yoo neden?
M- İzmir e gel arkadaşlarla
Galatasaray - Milan maçına gideceğiz. Elimizde fazla bilet var.
x- ohaaaaa? nasıl geleceğim abi? param yok, anne falan...
M- ne bileyim olm. en çok sen sevinirsin diye düşündüm.
Bu konuşmadan sonra hayatında sadece bir kez
Galatasaray maçına gitmiş olan(
ki o da gs'nin ceza alıp İzmir'de oynadıgı bizim de 8 saat önceden stada gittiğimiz bir avrupa maçıydı.. neydi tam hatırlamıyorum) ben, "nası yapsam da gitsem"in yollarını aradım.
Gidilecek maç
3 Kasım 1999 Galatasaray Milan maçıydı. 2 gün öncesinden anneme "
anneeeğğ ben çağdaşlar'a gidiyorum, gelmeyeceğim 2-3 gün" deyip İzmir otobüsüne doğru çıktım evden. Annem de sürekli ayak baş parmağının ağrıdığını falan söylüyordu."
Aaa bi b.k olmaz ya" deyip
İzmir'de okuyan ablamın yanına gittim. Annemin hiçbir şeyden haberdar olmaması konusunda onu bir güzel uyardıktan sonra Murat abiyle buluşup yola koyulduk.
Murat abi, 2 arkadaşı ve ben araba ile güle oynaya giderken
Bursa/Kemalpaşa dolaylarına geldik. Burada kimliği belirsiz kişiler tarafından taşla saldırıya uğradık. Arabanın camı kırılmıştı. Olaylara bir anlam veremeden gecenin bir vakti camcı bir usta bulduk. Amca önce cam kırıklarını temizledi sonra yeni cam taktı. Bu sırada işte anlatıyoruz "
Abi işte İstanbul'a maça gidiyoruz şöyle böyle"... İş bittikten sonra amca, gözlerimizi yaşartan şu cümleleri kurdu:
"Gençler sizin çok paranız yoktur. ona göre ayarlamışsınızdır kendinizi. Maça gidin gelin, dönerken parasını verirsiniz."Şok olmuştuk. Ben tabi ortamdaki en küçük velet olarak "
ehauah bala bak lan beleşe getirdik" diye düşünürken abiler "
amca olmaz illa alacaksın şu parayı" diye tutturdular.
İstanbul'a gidene kadar
"insanlık ölmemiş" muhabbeti yapmıştık.
3 Kasım günü anneden telefon geldi :
A- oğlum başparmaktan içeri iğne girmiş
x- ohaa ne iğnesi? iğne? bildiğimiz?
A- evet yavrum. öğleden sonra gidip aldırıyoruz
x- oha anne? nasıl hissetmedin iğne olduğunu
(ki yaklaşık 10 gün önce başlamıştı annemin ayak baş parmağı ağrısı. o zamandan beri içerideymiş iğne)Anne 5 dakika da iğnenin alınacağını söylemişti. Biz de tam bu sırada Sami Yen'in yolunu tutmaya başlamıştık bile. Merak edip anneyi aradık, cevap gelmedi. 1-2 saat sonra bir daha aradım, meraklanmaya başlamıştım çünkü. Yine cevap veren olmadı.. Ardından babamı aradım:
x- noldu çıktı mı iğne? nasıl annem.. telefona cevap vermiyor?
B- oğlum hala ameliyatta çıkaramadı doktor. uğraşıp duruyoruz.
x- aaa ! hemen çıkacaktı 5 dakikada.
B- vallahi parmağını 3 yerden deştiler. bulamıyorlar.
x- nası bulamıyorlar?.
B- vallahi makası soktular, röntgene indirdiler anneni, iğne makasın ucunda görünüyor ama bulamıyorlar
x- hass**** be.. tamam arayacağım ben haber verin..
B- sen neredesin? gelsene hastaneye yalnız bırakma ananı.
x-(soğuk terler) ya baba gelmeye çalışacağım, arkadaştayım..
Bu arada Sami Yen'de kapalı tribünde yerimizi almışız. Tezahürat yapıyorlar konuşamıyorum babayla, arayamıyorum da..
Aradan 1 saat daha geçti. Maçın başlamasına 1-2 saat falan var. Anne arıyor.
"
ulan açsam mı açmasam mı?"
Meşgule atıyorum, anneden mesaj geliyor.
"Ben iyiyim, iğneyi çıkaramadılar."
Benim ruh halim iyice ilginçleşiyor tabi. Bir tarafta mükemmel atmosfer, biricik
Cimbom'um, diğer yanda her şeyden öte
annem.
Neyse maç başlıyor, ilk dakkalarda
Weah atıyor bir tane, sonra
Capone ile karşılık veriyoruz, ikinci yarı mı ne
Giunti atıyor, 1-2 yenik durumdayız. Baskın da oynayamıyoruz. "s*****m böyle işi" falan diyorum. Murat abi(
annem teyzesi oluyor kendisinin) "
lan keşke gelmeseydin" diyor.
Gol atacağımız falan yok diye hatırlıyorum bugün, son anlara kadar zevksiz bir maç geçiyor. Hatta stattan çıkanların olduğunu bile hatırlıyorum. Son dakikalarda
Ergün'ün ortasına kafayı çakıyor
Hakan Şükür, ardından da penaltı oluyor. Heyecandan Murat abiyi parçalıyorum. Annemi falan unutmuşum o an.
Ümit Davala penaltıyı gole çevirince, tanımadığım adamlara sarılıp, Murat abiden 5-10 metre ayrıldığımı görüyorum. Hayatımda en mutlu olduğum andır o an belki. Maç bitiyor delicesine eğleniyorum..
Bugün düşündüğümde kendimden iğreniyorum bazen "
annemi düşünemedim " diye. Ama o an ki hislerimi anlatmam mümkün değil. Ertesi günün akşamı
Marmaris'e ulaşıyorum, koşuyorum annemin yanına. Ayağı sargı içinde falan, göstermek istemiyor.
A- ne yaptın neredeydin
x- hiiiç, boşver ayağın nası?
A- dün çok sevindik biz de. hatta dışarı bile çıktık konvoya
x- ???
A- biliyorum maçı falan. senle sonra görüşeceğiz. Ama gittiğine değmiştir umarım.
O an yüzündeki gülümsemeyi hiç unutamayacağım. Ben sevindim diye harbi mutlu olmuştu kadın. Anne olmak böyle bir şey olsa gerek. Belki hiçbir zaman nasıl bir duygu olduğunu bilemeyeceğim ama azcık hissettim o an nasıl bir şey olduğunu. Bu yazı
anne olmak başlığına yakışırdı belki ama
Galatasaray Sevgisi de bambaşka bir şey değil mi a dostlar?