31.01.2010

Sorun Kalede : Denizlispor 1-2 Galatasaray

Buyuk cogunlugu kotu oynanmis bir maci kazandi bu hafta Galatasaray.. Buyuk cogunlugundan kasit su, Arda'nin attigi ilk gol sonrasi bir heyecan kaybi yasandi adeta takimda. İlk gole kadar oynalilan oyunu begendigimi soyleyebilirim ki sag ve sol kanttan guzel varyasyonlar denedi Galatasaray.. 1-0'dan sonra ozellikle ilk yarinin son 10 dakikasi Denizli'nin top yapmasini ve gol kacirmasini izler gibiydi Galatasaray.. Arda'nin ekstra katki olan kafa golunden sonra, uzun zamandir goremedigimiz farkli bir galibiyet gelecek saniyordum ama devre sonundaki oyun hic de bu yonde bir izlenim olusturmadi..

Jo'nun tek forvet oldugu ve arkalarinda Arda-Emre-Baris uclusunun olusturdugu hucum hatti Emre Colak haric beklenen bir hatti.. Emre Colak'in da oyununu degerlendirirsek Elanovari hareketlerle oyunu kanatlara acmaya calisti ve topu hep ileri oynadi ki cok sevindirdi beni bu haliyle.. Jo ise sadece kagit ustunde tek forvetti.. Baros sakatlandigindan beri aradigimiz gezgin santrforu aylar sonra izledik bugun.. Kanatlara yardim eden ve rakip defansi rahatsiz eden forvet Galatasaray'in aradigi forvettir.. Nonda'yi gondermeyi hata kabul edenlerle burda ayriliyoruz sanirim..
Galatasaray'in 2. yarida devam eden vasat oyununu rakibin Denizlispor olmasina bagliyorum ben.. Oyuncular ucaga binerken kafalarina 3 puani yazmislar saniyorum.. Bu rahatlik da orta sahanin Denizlispor'un olmasini sagladi macin buyuk bolumunde.. Orta sahada top kazanamayip, pas yapamadiktan sonra Denizli'nin ataklari daha belirginlesti ve beraberlik golunu buldular.. Bu gol son 10 dakikada gelseydi saniyorum yine cikartamaycakti Galatasaray.. Yenilen golden hemen Leo Franco'ya baglamak istiyorum ki bir kalecinin gelen topa sadece tek elini uzatmasi tekrar cekimlerde sok gecirmemi sagladi.. Cok dar bir acidan gelen topa boyle acemice bir refleks bu takimin kalesine yakismiyor acikcasi.. Franchi'nin defalarca attigi gitsin temali postlarini cok acimasiz bulan ben, neredeyse girip bir postta ben atiyordum mac ortasinda.. Leo Franco cilesi bununlada bitmedi, sari kart gordukten sonra hakemi yuzune baka baka alkislayarak yapilabilecek en ihanet dolu hareketi yapti.. Hakem Halis Ozkahya'nin kirmizi kart cikartmamasinin hic bir aciklamasi yok.. Boyle bir hakki kendisinde nasil goruyor anlamiyorum, bakti boyle veremiyor maci, son dakika Youla'nin ustune kosmasini bekleyip oyle vuruyor topa.. Sagdaki Denizlili oyuncunun onune gelse top gitti 2 puan.. Tamamen sans.. Oyun kurmasi yerin dibine batsin, sezon basindan beri bir tane "aa nasil cikardi lan bunu" dedirtmemis, yenebilecek her golu yemis adam oyunu cok iyi kursa ne yazar.. Tahminlerime gore eger Atletico'ya elenirse Galatasaray, ilk kesigi Leo Franco yiyecektir..
Yeni transferler Jo ve Gio'yu konusucak olursak; Jo tek cumleyle Baros'un acigini kapatmistir Galatasaray'da.. Turkiye'de sorun yok Galatasaray forveti icin.. Dos Santos'un ise daha cok oynamasi gerekiyor.. Hizini ve cevikligini bir iki pozisyonda gosterdi.. İki Antalya maclari ilac niteleiginde olacak Galatasaray kadrosu icin.. Caner aciga gecince yine etkili oynadi.. Bu kadar istikrarli oynamasi en buyuk artisi.. Arda vasat oynadigi macta ekstra bir gol atti.. Son dakikada 2 kisiyi gecmesi "bi' de oynasa ne olacak" dedirtti.. Sonuc olarak Galatasaray bugun aktif dinlenme yaparak kazandi diyebiliriz.. Onemli bir 3 puan lig yarisinda.. Leo Franco'nun gozu kaldi ama olsun..

Cagliari 2-2 Fiorentina

Transferin son 2 gününde coşan takım sahadan da 3 puan çıkarıp moralleri iyice zirveye taşıma şansını yine tepti her zaman olduğu gibi. 1-0 öne geçtik Marchionni ile ve o ana kadar da vasat sayılacak bir oyun vardı sahada. İlk yarı böyle bitse yeterli olurdu ama 36'da gelen gol pek güzel sarstı bizi. Sonra üstünlüğü rakibe verdik öyle bitti devre.

İkinci devre ben yayını tekrar açana kadar 2-1 olmuştu bile, o şokla ikinci yarıya başladık ama güzel haber hakemden geldi kırmızı kart sayesinde. 10 kişi kalan rakibe iyice yüklenip gol bulmaya çalıştık ki bir süredir sakatlığı yüzünden adını anamadığımız Jovetic imdada yetişti. Golünü atıp 2-2 yaptı ve puanı da getirmiş oldu. Zaten kırmızı karttan sonra oyun tek kaleye döndü ancak rakip kaleciye büyük bir alkış yollamak lazım. Öyle pek hayati pozisyonlar pek olmasa da gelen topların hepsini bir şekilde kurtarınca geriden gelip 1 puan almaya sevinir olduk. 2-2'den sonra etkili olamayıp aciz bir oyun göstersek yazacaklarım çok ağır olurdu ancak son dönemde yaşanan kayıpların aksine takım bu kez kazanmayı istedi, oyunculara-hocaya yüklenmek terbiyesizlikten ileri gitmez şu maçtan sonra.

Son bir haberle bitirelim, 15 Milyon € civarı satın alma opsiyonu ile Keirrison 2 yıllığına Fiorentina'ya kiralanmak üzere.. Mutu'dan sonra Keirrison'un nasıl bir etki yapacağını anlatmama gerek var mı bilemiyorum.. İkisinin adını aynı cümlede anmak bile saçma aslında..

Haris Seferovic & Antonio Cassano

Fotoğrafta İsviçre U17 Milli Takımı'nda Japonya'ya attığı golü kutlarken görüyoruz Fiorentina'nın yeni genç yıldız adayını. Haris Seferovic'i Grasshoppers'ta izlemeye hazırlanıyordu İsviçreliler ancak o artık Serie A'da Fiorentina forması giyecek. 1992 doğumlu bu 17'lik yıldız adayı hakkında herhangi bir bilgim yok hakkında övgü dolu bir kaç yazı bulmuş olsam da. Kendisi 1 Şubat Pazartesi sabahı sağlık kontrolünden geçip resmi sözleşmeye imza atacak.

Kendisinin adını daha önceden duyan, nasıl bir futbolcu olduğunu, tarzını/oyununu bilen varsa buradan yorum bekliyorum. Tek bilgim Wikipedia kaynaklı ve orada yazanlar şöyle : Şubat 1992 doğumlu, 1.85 boyunda ki daha bir kaç cm uzayacaktır, santrfor olarak görev yapıyor, Bosna asıllı bir İsviçreli.. Devamını bilen ve oyuncu konusunda beni ve diğer okuyucuları aydınlatacak bir okuyucu çıkar umarım..

Bir de malum şu Mutu olayı var, böyle genç isimlerin yanında bir de ciddi bir golcü lazım sezon içerisinde kullanılabilecek. Son anda şart olan bu transfer için en güçlü aday Antonio Cassano. Kulübüyle anlaştı Fiorentina, tek problem Real Madrid'in kendisinin satışından alacağı 5 Milyon € civarındaki pay. Bunu iptal etmenin veya bir şekilde azaltmanın yolunu bulmaya çalışıyorlarmış akşam saatlerinde. Madrid'den beklenen cevap ve transfer için gerekli belgelerin gün içerisinde(pazar) İtalya'da olması bekleniyor. Muhtemelen pazartesi günü Seferovic ile birlikte imzayı atacaktır hesapta olmayan bir aksilik çıkmazsa..

28.01.2010

Senden Adam Olmaz!

Haberleri herkes okudu sanırım gün içerisinde, Adrian Mutu yine yasaklı madde ile gündemde. Kokain aldığı için ceza alıp kariyerini ve kazandığı-kazanacağı tüm parayı heba eden adamın böyle bir olayla gündeme gelmesi neresinden bakarsak bakalım dev bir skandal. Sibutramin isimli maddenin iştah kapatıcı olduğu söyleniyor ancak yasaklı maddeler arasında olduğu için Mutu'nun başı ağrıyacak belli ki. "Sibutramin nedir ?" diye daha detaylı bilgi isteyenler Vikipedi'den yararlanabilir buraya tıklayarak. Haberi varken bunu kullandıysa fazla söze gerek yok, kariyerini bitirir. Tabii oyuncu kasten de yapsa haberim olmadan kullandım diyecektir ki bu durumda da belli bir cezası olacak eğer sıra dışı bir durum yoksa. Tam olarak nasıl bir sebep bulunacak, nasıl bir yaptırım olacak belli değil ancak en az 1 en çok 4 sene ceza alması bekleniyor normal şartlarda. Ceza 4 sene olursa Mutu cezayı doldurduğu zaman 35 yaşında veteran bir yıldız olacak. O yaştan sonra kendisini Katarlılar bile almaz. 1 sene ceza alırsa bizimkiler vefa derdine düşüp bu adama destek olup Şubat 2011'de yeniden oynatmaya başlarlar buna adım gibi eminim.

Bilindiği üzere Chelsea'ye ödeyeceği rekor ceza konusunda CAS'a yaptığı başvuru reddedilmişti. Böyle bir durum varken Mutu'nun bu yeni skandaldan yırtması pek olası gözükmüyor. Hayır durduk yere bizim "Şişman Haldun Üstünel" olan Pantaleo Corvino'nun başına da iş açtı, forvet transferi gerekecek muhtemelen zira elde Jovetic ve Gilardino kaldı. Bir de Babacar ve Carraro var genç olarak ama onları toplasak bir tam golcü ancak ediyorlar şimdilik, eğer transfer gelmezse sene sonuna kadar ikisi de "tam" olmak zorundalar. Ben bu iki gençten de ümitliyim, bana kalsa transfer yerine bu isimlere güvenip risk almak çok daha iyi olacaktır. Şu karambolde Galatasaray'da Cem Sultan, Fiorentina'da Babacar ve Carraro ön plana çıksalar fena mı olurdu ?..

Şimdilik daha fazla söylenecek bir şey yok, kulüp ve futbolcu da olasılıklardan ziyade daha net ve kesin kararı bekliyorlar. Büyük ihtimalle önümüzdeki hafta içi netleşecektir olay, kesin olan tek şey artık Mutu'nun bu takımda yeri olmaması gerektiği!

En Zayıf Halka - Nonda #20

Yüreğimizin sesini dinleyip sizlere aktarmıştık. Kewell ile kıyaslandığı zaman bir çok kişinin tercih etmediği adamı seçti Galatasaray Teknik ve İdari heyeti. Her iki taraf için hayırlı olsun artık.

Eğer giden isim Kewell olsaydı Dos Santos gelmeden açıklanmazdı. Atatürk Havaalanı "Daddy Cool" melodisiyle çınlardı öyle bir durumda.

Nonda bizi çok sevindirdi, çok saç baş yoldurdu... Hafif bi burukluk var içimizde ama ben kendi adıma Sasa İlic'in gidişine üzüldüğüm kadar üzülmedim. Doğruya doğru Galatasaray'ı seviyordu, Galatasaray camia olarak onu seviyordu ama bu şartlardaki en zayıf halkaydı kendisi.

Nonda'nın gönderilişinin bir başka sevindirici yönü ise Kewell ile sözleşme imzalanmasının çok yakın zamanda olduğudur. Eğer sözleşme uzatılmayacak olsaydı böyle bir karar alınmazdı diye düşünüyorum. KewellAslantepe'de de izleyeceğiz sanırım.

27.01.2010

Gio Dos Santos Resmen Galatasaray'da

Beni heyecanlanırdı mı ? Kesinlikle hayır. Gidecek yabancı Nonda veya o kalede duran Arjantinli değilse ben kendi adıma bu sezona noktayı koydum. Hoca torpilinden boş oyuncu transferi yapmamalı Galatasaray..

25.01.2010

Güle Güle Veh!

Armin Veh son şampiyonun başındaki görevini yarım sezon sürdürebildi ki bu gayet beklenen bir sondu taa sezonun en başında Veh göreve gelince. Ben şunu anlamıyorum : Adamdan Magath'ın yaptıklarını yapmasını mı bekliyordunuz ?

Cevap "evet" olacaksa Wolfsburg yönetiminin büyük bir hata yaptığını söylemek lazım açık ve net şekilde. Veh'in Magath'ın Wolfsburg'a yaşattıklarını yaşatamayacağını, değil ilk 3'te kalmak, Avrupa kupalarına katılacak sıra bile elde etse şükretmeleri gerektiğini buradan Almanya'ya bakınca görüyorum ben. Adam 10. sırada götürüyordu ligi, bu elbet kötü bir derece, beklenti ilk 5 olsa bile son şampiyon için 10. sırada devre arasına girmek kötü bir şey olsa gerek. Ancak bile bile lades denen bir durum varken ortada sezonun ortasında çat diye Veh'e "bakınız kapı bu!" demek doğru değil.. Burada Veh'in kalitesine bir şey demiyorum, beğendiğim teknik adamlardan biridir zira. Ancak bu takımda Magath'ı aratmayacak kişi Veh gibi bir isim değil Van Gaal gibi bir isim olurdu. Van Gaal gelir miydi ? Bence gelirdi..

Şayet ilk paragraftaki Magath-Veh içeren sorunun cevabı "hayır" olacaksa zaten sorulacak tek soru var : Neden kovdunuz adamı ?

Bir de şu ara sıra sürpriz kadrolar yakalayıp sıra dışı şampiyonluklar alan Alman takımları neden yıllarca lige ambargo koyacakmış gibi bir hissiyata kapılır hiç anlamam(Borges'e selamlar, cidden merak ediyorum niye Almanya'da böyle bu?).. Bayern, Bremen, Schalke gibileri dururken Wolfsburg, Stuttgart gibileri nasıl seri şampiyonluklar yakalayabilir ki. O sürpriz şampiyonun oyuncularını sömürüyor diğerleri ve bitiyor takım, sonra kabak yeni gelen hocanın başına patlıyor. Oyuncu olmazsa da Wolfsburg'a yapıldığı gibi Magath'ı kapıveriyor Schalke.. Ya oyuncuyu-hocayı elde tutacaksın ya da yeni gelen hocaya ve oyuncuya suçlu muamelesi yapmayacaksın.

Yine ve Israrla : Neden Bu Devre Arası ?

Devre arasının klişe bahanelerinden biridir kışın sert ve soğuk geçiyor olması. İspanya'da İtalya'da bizdeki gibi buz kesmiyor ortalık o yüzden devre arası kısa oluyor orada, 1-2 haftayı geçmiyor denir durur.. Belki bininci baskı olacak bu neden diye ama dillendirmek lazım ki unutulmasın bu olanlar. Haftasonu Süper Lig'de 2 maç oynanamadı, bazıları ise buzun üzerinde oynandı. Türkiye liglerin tatile girdiği dönemde bahar aylarını kıskandıracak bir kış yaşıyordu, sıcacık havada utanmasak tişört ile gezecek durumdaydık Aralık sonunda ve Ocak başında mevsime aldırmadan. İngiltere'de kar yüzünden ilk 4 ligde 30 civarı maç iptal olunca da bizim devre aramızı savunanlar olmuştu, sebep de şuydu :

- İngilizler ara vermiyorlar kışın ortasında, böyle bütün maçlar iptal oluyor işte!

Eee ? Sen bahardan kalma havada devre arası tatili yapıp yılın en soğuk ve en aşırı kar yağışlı günlerinde maç oynatıyorsun, nasıl olacak ?

Lige devre arası verip Türkiye Kupası adı altında bir takım amaçsız grup müsabakasına yelken açıyorsun, sonra esas futbol oynanmaya başladığı zaman, insanların statları daha fazla dolduracağı zamanda hava engeline takılıyorsun. Güzel hava sayesinde kış ortasında tribünlerin %90-95 oranında dolacağı bir ortamda oyun oynamak varken buz gibi havada %50 doluluğa şükreder bir halde oyun oynanıyor. Yok mu bu işte bir tutarsızlık ? Yok mu dengesizlik ? Dikkat ettim ama ya bahseden olmadı ya da ben kaçırdım, bir tane bile yönetici çıkıp da şu konudan bahsetmedi. Bahar havasında tatil yaparken neden buz pistinde ayakta kalma mücadelesi veriyoruz diyen olmadı. Devre arası fikrinin gözden geçirilmesi şart artık Türkiye'de. En az 1 ay sürüyor ara, bazen de 1.5 oluyor. İzleyici kaçıyor, soğuyor, uzaklaşıyor böyle olunca..

Devre arasını 2 hafta tutun, Aralık ayının son haftası ile yeni yılın ilk haftası lig olmasın, 15 günlük boşluk yeter de artar bile fazla fazla.. Zor bir şey mi şunu uygulamak ? Kulüpler Birliği şu konuda isyanını dile getirip Türkiye Kupası'nı orjinal formata sokup devre arasını da kısa tutun diye baskı yapsa olmayacak iş değil sanki.. Ha diğer bir çözüm yolu 20 takımlı bir Süper Lig olur ama bu ülke ona daha hazır değil.. 18 takım ve 34 hafta ile işin içinden çıkamayanlar 20 takım ve 38 hafta ile iyice karıştırırlar işi..

Not: Fotoğraflar ntvspor.net'ten..

Ben Bu Ligi Seviyorum Arkadaş!

Yakın çevremde olsun blog yoluyla iletişime geçtiğim kişiler olsun çoğu kişi bana deli gözüyle bakıyor Serie A tutkum yüzünden. Avrupa'da Türkiye Süper Ligi ile birlikte izlemekten en fazla keyif aldığım lig Serie A'dır dediğim zaman uzaylı görmüş gibi bakıyorlar. Bir Premier Lig maçını veya önemli bir La Liga maçını asla tercih etmem ekranda Serie A varsa. Tuttuğum takımlar Türkiye ve İtalya'da olduğu için en zevk aldığım ligleri bunlar olarak gördüğüm sanılabilir ancak kendi takımlarımın maçı olmadığı zaman da bu iki ligi tercih ediyorum genellikle. Mesela atıyorum Catania-Cagliari oynasın, diğer tarafta Valencia-Sevilla oynasın, iki maç da aynı saatte başlamış olsun.. 90 dakikanın 60 dakikasına İtalya'da olur gözlerim, yani dönüşümlü bakarken toplam süre o olur..

Ben bu ligin sertliğini de dönem dönem ortaya çıkan golsüz ve kısır haftalarını da, ya da yine ara sıra ortaya çıkan ve Catenaccio'yu doğuran topraklara ters düşen o gol rekorlarına koşulan haftaları, kısacası her şeyini seviyorum bu ligin. İtalya ligi varsa orada ayrı bir heyecan var, diğer liglerde olmayan bir ruh var..
Bugün de bu lige neden taptığımı belgeleyen nefis bir maç oynandı. Gündüz Fiorentina maçını izlememe sebebim takımımın acınacak halde olmasıydı, futboldan zevk almayacağım için değil sinirlerimi bozmamak için izlememiştim. Futboldan zevk alma işini akşam oynanacak o nefis maçla karşılayacağımdan emindim. Alakasız hakem kararlarıyla, karşılıklı hırs ve mücadeleyle, hepsinden önemlisi müthiş futbolla yine beni fazlasıyla tatmin eden bir Serie A maçı oynandı. Dünyanın sayılı maçlarından biri olduğu için hangi ligde oynansa heyecanı zirveye taşıyacak bir maçtı bu. Ancak şu var ki insanların nesinden zevk aldığını anlamadığım bazı amaçsız Premier Lig maçlarını ve Serie A'nın "sözde" düşük kalitedeki maçlarını düşünüyorum, Serie A her zaman öne çıkıyor. Premier Lig, La Liga veya bir başkası Türkiye ve İtalya gibi olamayacak benim için. Süper Lig'den basit bir maç bile bir Premier Lig maçından daha fazla zevk veriyor bana, tıpkı İtalya'da oynanan basit bir Serie A maçında olduğu gibi..

Hem bizim ülkemizde hem de Avrupa'da çok haksızlık ediliyor Serie A'ya.. Adı çıkmış bir kere "savunma futbolu", "çok gol olmuyor", "sıkıcı futbol" diye; nasıl inandırabilirsin ki insanları yanıldıkları konusunda ?

Ekleme, Saat 04.20 :
hmm nickli arkadaştan gelen yorumdan sonra buraya ek yapmak istedim. Yüzeysel olarak konuya değinip bu ligleri sevdiğimi belirtip geçeyim istemiştim ama görüldüğü üzere sebep belirtmem de istenmiş, o halde kırmayalım bu ricayı.

Aslında öyle listelenecek maddeler dolusu yazılacak bir "sebep" yok bunun için.. Bana zevkli geliyor, haz alıyorum izlediğim şeyden.. Premier Lig'i izlerken maçları izlemeye dayanamıyorum, 90 dakika izleyemiyorum Arsenal maçları dışındakileri.. Arsenal izletiyor bir şekilde.. La Liga ise fazla ışıltılı ve şova yönelik geliyor gözüme..

Türkiye ve İtalya'da "futbol" daha fazla ön planda.. Şov yok, ışıltılı süslenmiş gibi bir ortam yok.. Tribünler sert, sahadakiler dişli, oyuncular teknikle değil güçleriyle de oynuyorlar sahada.. Zayıf-güçsüz adam La Liga'da çok rahat tutunabilir, mesela Carrusca İspanya'da tutunurdu en azından Türkiye'deki gibi sıfırı tüketmezdi, Premier Lig'de de etliye sütlüye dokunmayıp iki asist yapsa "istatistik delisi" İngilizler başarılı sayabilir.. Ama Türkiye'de ve İtalya'da canını dişine takmayıp gücünü kullanmayıp sadece yeteneği ile iş yapmaya kalkarsa "dur" derler adama..

Ayrıca futbolun içinde olmasını sevmediğimiz ve hep eleştirdiğimiz hakem hataları, kirli oyunlar falan olması da biraz ilgi çekici oluyor işin çetrefilli kısımları oldukları için.. Bunların üzerine kafa yormak, bunlarla uğraşmak kötünün üzerinden gidip iyiye ulaşmak ilgimi çekiyor.. Doğrudan budur diye açıklayamıyorum bu ligleri seviyor olmamı ama böyle şeyler bir araya geliyor ve bu iki ligi diğerlerinden ayırıyor benim için.

Mesela geçen sezon oynanan ve 0-0 biten Kayseri-Sivas maçını izleyip buraya yazdığımda ve maçtan keyif aldığımı belirttiğimde bunu sorgulayanlar olmuştu. Çoğu kişiye göre böyle bir şey olmamalıydı çünkü o maç iki tane anti-futbol oynayan takımın maçıydı, nasıl güzel olabilirdi ki ? Bunun için tek dayanakları gol olmamasıydı.. Maçı 90 dakika izleyince ise hiç de bahsedildiği gibi kötü bir maç olmadığı ortaya çıkıyordu. Aynı şekilde İspanya'dan basit bir maç TV'de yayınlanıp ilgi çekiyor ama İtalya'dan olduğu zaman ilgi çekmiyor, bu yüzden de TV'de orta sıra takımlarının veya düşme potasındakilerin kendi aralarındaki maçları göremiyoruz İtalya'da. Ancak yeri geliyor Xerez-Tenerife veya Fulham-Wolves tarzı alt sıra takımlarının maçları bile yayınlanıyor neredeyse.. O maçlar belki çoğunluk için gerçekten güzel maçlar ama benim için bir Süper Lig veya Serie A maçı kadar ilgi çekici değiller, tat almıyorum, keyif almıyorum..

Üstte saydığım alakalı-alakasız, büyük-küçük bir çok şey birleşince bu iki lig benim için hepsinden ayrı bir yerde oluyor.

Keita Geliyor! : Teşekkürler Cezayir

Fotoğraf Keita'nın Cezayir'e 90. dakikada attığı golden. "90'a giden top" lafının sözlükteki karşılığı olmuş bu. TV'de derbi izlerken gözüm bir yandan da livescore.com'da Fildişi-Cezayir maçındaydı. İnsan kendi oyuncusunun oynadığı milli takımı tutar veya oyuncusu başarılı olsun ister ama turnuva böyle saçma bir zamanda oynanınca yapacak bir şey kalmıyor haliyle.. Keita acilen dönmeli ve bunun tek yolu Fildişi Sahilleri'nin elenmesiydi. Gerisinden çoğu kişi haberdar olmuştur bile, özellikle de Keita'yı benim gibi özleyenler.. Keita 90'da 90'a nefis bir gol atıyor, +2'de gol geliyor Cezayir'den.. Uzatmalarda da Cezayir 3-2 yapıp yarı finale gidiyor.. Hem Keita'ya attığı o enfes gol için hem de Cezayir'e bizi Keita'ya kavuşturduğu için bol bol teşekkürler yollayalım..

Golün adını çok andık, işte Keita'nın attığı süper gol :

YouTube'a ulaşamayanları unutmayıp çeşitli programlarda kullanmak için linkini de verelim hemen : http://www.youtube.com/watch?v=xw63OWkSyMw

24.01.2010

Hoşçakal Nonda : Galatasaray 1-0 Gaziantepspor

Bir çok eksik varken ve özellikle forvet bölgesi daha düne kadar sorunluyken elde kalan tek "iyi(!)" golcünün de bu durumda olması acınacak bir olaydır. Ligi Jô ile götüreceğiz diye teselli ediyorum kendimi az çok da Atletico Madrid maçları öncesi mucize tarzı bir şeye ihtiyacımız var, bir anda ya Cem Sultan patlayacak "açılın ben geldim" diye 3'er 5'er gol atacak -ki imkansız- ya da Nonda kendisini Avrupa'ya sunan Monaco'daki günlerine yakın bir performans gösterecek. Şimdi ilk seçeneğe imkansız dedim ama bu gidişle ikincisi daha da imkansız duruyor sanki. Rijkaard umarım Nonda denen ağır vasıtayı değil de Keita'yı forvet olarak düşünür Madrid'e karşı, hızlı ve adam geçebilen Keita'yı Nonda'ya gözüm kapalı tercih ederim.

Bugün Nonda Ali Sami Yen'de çok net şekilde yuhalandı. Bir önceki maçta Denizli Belediye'ye karşı gol kaçırma rekoru kırınca çatlak sesler yükselmişti ancak bugün tepkiler iyice arttı. Kendisine hala "Shabani Nonda, Shabani Nonda ... ... ... var onda" diye bağıran bir kitle var ama onları ciddiye alan olduğunu sanmıyorum. Galatasaray taraftarı oyuncusuna saha içerisinde destek olur, tepki vermez, onu yapmaz, şunu etmez diye tekrar edip o anlamsız desteğe kılıf uydurmaya gerek yok. Nonda rezaletten de öte bir performans ortaya koymaktadır ve çatır çatır eleştirilip tepki gösterilecektir. Yuhalayanlara Nonda'nun cinsel uzvunu konu ederek tepki göstermenin alemi yok. Nonda kötü, Nonda berbat bir form gösteriyor bu kadar basit. Yarın bir yabancı gelecekse sözleşmesi çöpe atılacak ilk adamdır Linderoth'a yapıldığı gibi.

Maç sonrası ekrandaki çoğu kişi hakemden bahsetti yorum yaparken, biz de onunla başlayalım o halde. Maçı izlerken dakika 19'u gösterirken yazmayı unutmamak için telefonuma da not aldığım bir pozisyon yaşandı. Barış Özbek rakibin bileğine çift daldı. Hakem orada kırmızıyı çat diye Barış'ın suratına çarpmalıydı bana göre, nedense sarı kartı bile layık görmedi. O pozisyonda tutarsız davranınca maçın kalanınca iyi bir peformans bekleyemezdim hakemden. Öyle de oldu zaten.. Ahmet'in kırmızı kartı tamamen haklıydı söylediklerinden ötürü, bu konuya sadece kırmızı kartın sebebini düşünerek bakarsak hakem haklıydı. Ancak hakem kırmızı karta sebep olan pozisyondan 5-10 saniye önce Caner'in faulünü es geçtiği için Ahmet delirmişti. O faulü vermese ve oyun devam etse basit bir hata olarak bahsedilecekti o faul kararından ancak kırmızı kart pozisyonunu doğurduğu için basit hata ciddi hataya dönüştü. Hakemin bir diğer ciddi hatası da Caner Erkin'e yapılan penaltıydı. Penaltı kararı doğru olmasına doğru ancak pozisyonu kartsız geçmek büyük ve ciddi bir hatadır bence. Zurita'nın Caner'in sol bacağına attığı tekmeyi gördü ki penaltı kararı verdi, o halde neden kırmızıya gitmedi eli ? Caner'in ayağının kırılmaması futbol adına mucizedir, başka bir açıklama bulamam ben. O şiddetle bir tekmeyi ben sol bacağıma yesem sadece sol değil sağ bacağım da kırılırdı muhtemelen. Caner çok şanslıymış ki 4-5 dakika sekip sonra yine eski temposunda koşmaya devam etti.
Bu noktada Rijkaard'a dönüp teşekkür edelim en büyüğünden. Caner'in soldan forveti desteklemesini kesti ve kendisini savunmanın önüne çekti. Orada devam etse yeni bir müdahale ile tamamen sakatlanabilirdi. Caner'i önce şansı kurtardı, sonra da Rijkaard korudu. Tabii Rijkaard bizim akıl sağlığımızı korudu mu denirse net bir cevap veremem. Nonda'ya ve Barış'a 90 dakika tahammül etmek büyük başarıydı. Elano'ya hala daha ısınabilmiş değilim ancak bugün iyi gidiyordu, en son çıkması gereken oyunculardan biriydi. Kaleciyi çıkarıp Jo'yu oyuna alırdım ama Elano'yu çıkarmazdım öyle diyeyim. Arda'nın Elano'ya penaltıyı sen atma Nonda atacak diye engel olması ve Nonda'ya penaltıyı kaçırtması da başka bir olay, başka bir boyut. Tamam Emre Çolak'a penaltı attırırsın amaçsız maçta da, böyle bir maçta gol bulmaya çabalarken Elano'ya dur deyip Nonda'ya penaltı attırmak ayıptır. Zaten her an moralini bozmaya hazır olan Elano'yu küstürdüğün gibi üstüne bir de şu önemli maçta 3 puandan edeceksin adamı.. Arda'ya yerli yersiz yüklenenlere gıcık kapıyorum ama bugün yaptığı şey affedilemez bir hataya dönüşecekti. Golün asistini yaparak kendini affettirdi ama bu yaptığı şeyden ders almalı, ileride benzer "sempatik" hareketler çok büyük sonuçlar doğurabilir.

Daha detaya giresim yok, klişedir ya da değildir bilmem ama "teknik, taktik" denen şeyin pek konuşulacağı türden bir maç değildi bu. Karın buzun üstünde Galatasaray elinden geldiğince iyi oynadı. 80. dakikada ekrana yansıyan bilgide pas sayıları veriliyordu, 447 isabetli pas yapmıştı Galatasaray. Gaziantep'in pas sayısı ise 160-170 civarıydı. Rakibin 2 katı pas yapıyorduk ilk devre oynanan maçlarda, bu sayı şimdi 3 kata doğru ilerliyor görüldüğü gibi. Çok çok ciddi bir sistem başarısıdır bu, daha sağlıklı ve normal bir hava-saha şartlarında bu istatistiği yeniden gözden geçirmek gerek. Bu hava koşullarına göre çok zevk aldım ben özellikle de ilk yarıdaki futboldan. Haftaya Denizli'de yeşil ve kuru zeminde bir futbol maçı izlemeyi diliyorum.

Unutmadan, Mustafa Sarp iyi ki varsın sen de!

Çin İşkencesi : Palermo 3-0 Fiorentina

Maçı 2-0 olduğu anda kapattım ki şunu açıkça söyleyeyim çok bile dayandım.. İzlemeye kalbimin dayandığı bölümlerde Fiorentina 2 tane atak yaptı sanırım, daha ötesi yok. Palermo ilk dakikadan itibaren bu maçı çok rahat kazanacağını gösterdi. Maçın ilk 20 dakikasında bağıra bağıra "ben yeniliyorum!" dedi Fiorentina. Palermo'yu zorlamayı geçtim herhangi bir tehdit yaratacak atak bile yapamadık. Adamlar çok daha fazla gol bulabilirdi o ilk 36-37 dakikada, 2 tane attıkları için teşekkür etmeliyiz. Devre 5-0 bitse itirazım olmazdı..

"Fiorentina maç seçmeye devam ediyor" denebilecek derecede bile rezil değildi oyunumuz, maçı sallamayan ciddiye almayan takım böyle olmaz.. Sezonun en aciz ve en kötü Fiorentina'sını gördük, daha kötüsü asla olamaz..

24.01.1993 : Unutma!

23.01.2010

Ejder Kapanı

Filme giderken ön yargı vardı bende, Nejat İşler'i de oyunculuğunu da beğenmediğim içindi bu. Gelin görün ki Nejat İşler topu topu 3-4 dakika civarı gözüküyor filmde. 4 çok bile olabilir, öyle diyeyim size ben. Filmi tavsiye eder misin diyen olursa da bekleyip televizyonda izlenmesini öneririm. İnsan sinemaya gidince çok daha güzel filmler izlemeli. Şu oyuncu kadrosuyla insan çok büyük beklentiye giriyor doğrusu. Gerçi oyunculuk olarak sorun yok filmde bence, sorun film öncesi yaratılan yüksek beklentide. "Türkiye'nin ilk seri katil filmi" diye iddialı bir giriş yapılınca ve ortaya çıkan film aman aman bir senaryoya sahip olmayınca insan filme "iyi" diyemiyor haliyle..

Sinemaya gidecekseniz verdiğiniz paranın hakkını bu filmden kat kat daha iyi verebilecek filmler var vizyonda.

22.01.2010

Çocuğumu Keserim !

Harry Kewell ile Sözleşme Dondurma, Sözleşme Uzatmama, Sözleşme İptal Etme gibi kelimeler aynı cümle içinde kullanılırsa çocuğumu keserim sayın Galatasaray yetkilileri.

Galatasaray Sağlık Ekibi

Şimdilerde adını bile anmasak da 1.5 sene evvel Yemekteyiz denen programı az çok izliyorduk hepimiz, hadi en olmadı 2-3 gün neymiş ne değilmiş diye baktı çoğu kişi en azından..

Programda oluyordu ya yemeğin y'sinden anlamayıp da şov yapmak için oraya çıkmış adamlar.. Makarna yapacak mesela içine süt dökmeye kalkıyor "hehehahahaehe.. komiklik.. heheheaha.." diyerekten.. Sonra yine "ehrehrehre.. zhehe.. ehzzhee.." diye deli deli gülerekten atıyorum işte köftenin içine jelibon atıyor.. Bilmiyor ya, sallıyor rastgele ne denk gelirse diye.. Tutarsa işte 8-9 yemekten bir tanesi tutuyor..

İşte Galatasaray Sağlık Ekibi öyle bir şey.. Ne denk gelirse artık.. Adama şöyle bir bakıyorlar, 1 tane Duocid, 1 tane Minoset, 1 tane de Supradyn yazıp yolluyorlar..

1 hafta sonra "Hoca benim sakatlık geçmedi" diye gelenlere de "O zaman size önden bir tane menisküs yazalım.. Onu bitirince de ana yemek olarak stres kırığı veririz.. tatlı olarak da depresyon tavsiyemizdir.." diye tamamen tahmini bir tedavi programı uyguluyorlar..

Orduspor maçında sakatlanan Kewell'ın sakatlığını maçtan sonraki 12. günde çözen topluluğa ben daha başka bir şey demem arkadaş.. Pes! Oyun olan PES değil, bıkma efekti olan pes..

Not : Bunun bire bir aynısı sözlükte de var, kendi yazdığım bir entry o da.. Artık bilenler biliyor zaten bunu..

Harry!

Sakatlığının tedavisi için "Uzun bir süreç" demeye başladılar. Sezonu kapattın demeye dilleri varmıyor belki de.. Uzamasın be Harry, sen 1 ay sonra koşar gelirsin Daddy Cool söyletmeye, sezonun kalan 5 ayını yas tutarak geçirtme bize.. Çabuk dön Harry, imzanı da atıp ben buradayım diye bağır herkese! Senin sakatlığının ne olduğunu maçtan 10 gün sonra anlayabilen o sağlık ekibine inat dönüp Sami Yen'i Daddy Cool diye inlet!

İnceden de Giovani Dos Santos gibi gereksiz bir transfer için beklenmedik bir yerden vuracaklar bizi diye çok korkuyorum. Diyecekler ki "Kewell'ın sözleşmesi 6 aylığına donduruldu sezonu kapattığı için, yerine de Gio'yu aldık zaten bakın".. Sonra ne mi olacak ? 6 ay bitecek, Harry Premier Lig'e doğru kanatlanıp uçacak.. Korkuyorum lan!

Beni Severmiş O

Uzun zamandır şarkı sözü girmemişim, gerçi uzun zamandır atladığım başka seriler de var onlara da sıra gelecek önümüzdeki hafta.. Şimdilik "Lyrics" etiketini canlandıralım biraz..

asfalt dünya - beni severmiş o :

son yolcusu o eski zamanların
sana yazmış özlem dolu mektubu
tek derdi güzel sonları masalların
gözyaşları doldurmuş giderken boşluğu

en çok beni severmiş o
beni aramış gözleri giderken
en çok beni severmiş o
beni aramış gözleri

kalbinde belirsiz bir yolun kuşkusu
titrek sesinde umutların avuntusu
bir mendil eski bir resim bulduğum
tahta masasında bilmeden unuttuğu

o en çok beni severmiş o
beni aramış gözleri gerçekten
en çok beni severmiş o
beni aramış gözleri

21.01.2010

Yeni Aslan : Jô

Bu transfer Galatasaray'ın Avrupa Ligi'nden ziyade bu sezon Şampiyonlar Ligi'ne katılma hakkı elde edip esas başarıyı orada yakalamaya şartlandığının kocaman bir belgesidir. Atletico'yu Kewell'ı forvete koyup geçersek geçeriz, sonrasında zaten Baros geliyor diye düşünüyor yöneticiler büyük ihtimalle.. Ben daha başka bir isim beklerdim Avrupa Ligi sıkıntısı yüzünden ancak başarılı olduğu sürece böyle bir isme kimse hayır diyemez. Everton'a kiralanan Jô'yu değil CSKA'dan Premier Lig'e giden o süper genç yıldız Jô'yu izletir bize umarım..

Bol bol gol atsın gol attırsın coştursun Sami Yen'i.. Hoşgeldin Jô..

Yarı Finaldeyiz : Fiorentina 3-2 Lazio

Çeyrek finale yükselirken sahamızda 3-2 kazanmıştık, çeyrek finali aşıp yarı finale adım atarken de yine aynı skoru elde ettik. Chievo maçı biraz sıkıntılıydı ancak bugün nispeten daha rahat bir maç oldu skor tabelası pek öyle demese de. Bugün yine bir sürpriz bekledim ben kadroda ama maçın ciddiyeti genç oyuncuların önüne geçince dileğim gerçekleşmedi. Tek sürpriz stoperlerdeydi, Gamberini ve Felipe yerine Natali-Kroldrup ikilisi vardı ki genç oyuncular değiller bunlar. İkisi de ara ara rotasyonda yer bulan isimler ki zaten yaşı çok genç olan yıldız adayı bir stoper yok takımda. Standart bir Fiorentina sahadaydı diziliş olarak, çift forvet, destek olan iki kanat oyuncusu, Montolivo'ya ortada eşlik eden defansif isim ve 4'lü savunma. İşin güzel yanı De Silvestri'nin 11'de başlamasıydı. Comotto'nun yerine bulduğu şansı iyi değerlendirdi. Bu iki sağ beki kıyaslayınca De Silvestri çok daha agresif ve korkusuz oyunuyla öne çıkıyor, artık formayı alma zamanı geldi ligin ve sezonun kalanında. En azından Comotto'dan daha fazla şans bulmalı bu iki oyuncu rotasyona girecekse bile. Belki Ljajic'i görürüz diye beklemiştim bir de ama o da gerçekleşmedi, yedekler arasında bile değildi.
Maça geçecek olursa heyecan namına pek bir şey olmadığını söyleyebilirim. Mutu'nun erken gelen golü bizi rahatlattı, izleyenler görmüştür rahat bir ilk yarı geçirdik. Lazio da biz de ligdeki kötü durumu kafaya takmış olmalıyız ki böylesine sıkıcı bir maç izledik. Maçın bu denli ruhsuz ve sıkıcı geçmesinin diğer önemli sebebi de tribünlerin hemen hemen 4'te 3'ünün boş olmasıydı. İtalya'da da bizde olduğu gibi maçın önemine bakmaksızın hava buz gibi olursa bir de hafta içi olursa tribünler boş kalabiliyor. İlk yarıdaki zevksiz futbol devrenin sonlarında Fiorentina adına skorun 2-0 olmasıyla birazcık katlanılabilir bir hal almıştı ikinci yarıya girerken. Kalan 45'lik bölüm Lazio'nun erken golü ile açılınca ufak çaplı bir gerilim oldu ama Fiorentina'nın maçı bırakmayacağından adım gibi emindim. Çünkü maçta iki taraf da ilk yarıdaki skoru kabullenip gitse şaşırmazdım. Lazio 2-1 yaptıktan sonra biraz tempo yakalamak istese de başarılı oldukları söylenemez. Rahat attığı ilk golün ardından 2. golde düzgün ve sert vuruşla kalecinin müdahalesine rağmen golü bulan ve farkı 2'ye çıkaran Mutu, Kroldrup'un kolayca attığı 3. golde de "düzgün yapamadığı kafa vuruşu" ile pay sahibi olup tüm gollerin altına imzasını atmış oldu. Skor 3-1 olduğunda Fiorentina yine sakin bir oyun anlayışına döndü, Lazio yine farkı 1'e indirip ufak çaplı stres yarattı ama defalarca tekrarladım yine tekrarlıyorum bu maçta hiç bir aksiyon bu sıkıcı ortamı bozamazdı.

Neyse ki son 16 dakikada Federico Carraro oyuna girdi de dikkatleri oraya yoğunlaştırıp bir genç yetenek izleme şansı bulduk. Hücum hattına genç bir yeteneğin girmesi takımda biraz hareket getirdi, Carraro'nun şansı da yaver gitti biraz topla oynayıp pozisyon buldu ve kendini göstermiş oldu. Chievo maçında da aynı süreyi bulmuş ama hiç gözükmemişti, bugün kafalarda olumlu fikir oluşturdu. Benim aldığım ilk izlenim Mutu gittiği zaman aynı işi yapıp Gilardino'ya alternatif bir oyuncu olabileceği yönünde. Mutu'dan nefret ediyorum doğru ama Carraro'nun Mutu'ya benzer olduğunu söylüyor olmam kötü değil olumlu anlamdadır. Şöyle açayım : Mutu ne yapar oyunda ? Sert şut atar, hızlıdır(eskiden) ve adam geçip kendi şut şansını kendisi yaratabilir.. Carraro da öyle işte.. Mutu'nun oyun tarzında bir problem yok, kendisini sevmiyor oluşum tamamen kendi egosunu düşünüp takımın oyununu bozması, en ufak olayda takımı hiçe sayıp kendini kahraman gösterme çabası.. Takım oyununa katılıp sistemi bozmasa işe yarayabilir ama olmuyor, olamıyor.. Neyse, Carraro böyle işte, 2 sezon içerisinde Babacar ile birlikte gencecik iki tane başarılı golcümüz olacak bunu anlıyoruz..

Lazio'ya değineyim biraz da bitirmeden evvel.. Orta sahada Dabo gibi bir çıkmaz var ellerinde, kurtulmaları lazım bu adamdan bir şekilde. Kariyeri sırasında hiç bir şekilde bu adama olumlu bakamadım, yine bakamıyorum. Lazio bu adamdan kurtulmuşken tekrar niye geri aldı 1.5 sene önce diye düşünüyorum, mantıklı cevap gelmiyor aklıma. Kalede de bir istikrar problemi var Lazio'nun her ne kadar son zamanlarda Muslera zaman zaman başarılı maçlar oynayıp yerini sağlamlaştırdı ancak son 3-4 sezonda çok kaleci değiştirdi Lazio. Zarate'nin de inişli çıkışlı formunun bu aralar "iniş" kısmında olduğunu belirtmek lazım. Rocchi de 1 sene önce kurtulduğu ağır sakatlığın izlerini taşıyor hala, onu da eklemek gerek.. Böyle ayrı ayrı şeyler birleşince Lazio'nun düşme potasında olması büyük sürpriz değil. Lazio'nun ihtiyacı olan şey orta sahayı iyi yönetecek bir isim ve Zarate'nin 2008/2009 sezonu başındaki gibi bir form yakalaması. O dönemdeki Zarate büyüleyiciydi her futbolsever için.

20.01.2010

Bornova Belediye 86-79 Galatasaray Cafe Crown

Ben izlemeye gittim ya salona, yenilin tabi.. İzmir'de 2 veya 3. kez izliyorum Galatasaray'ın erkek basketbol takımını, daha galibiyet sevincim yok.. Uğursuz muyum talihsiz miyim çözemedim bunu..

Not Defteri #35 (Sinema Sayfası)

  • Ben buraya film postu girecektim 2 tane ama zamanı çoktan geçti ayrı post yazasım gelmedi. O yüzden bu sayfa sadece sinema için açılmış oldu Not Defteri'nde.. Ayrı ayrı 2 tane post yazacağımı 
  • İlk olarak şunu söyleyeyim, çocukluğumdan beri sadece ve sadece 1 filmde uyuklamıştım hayatım boyunca. O gereksiz film de Seven Pounds olmuştu ki yanına bir kardeş geldi 1 ay evvel.. Tahmin eden oldu mu ya da ismi yazınca şaşıranlar olacak mı bilmiyorum ama geleyim hemen : Avatar. Ben böyle amaçsız film, böyle balon, böyle şişirme film gördüysem Adrian Mutu'yu bağrıma basayım.. O kadar net konuşuyorum.. 3D olması herhangi bir özellik katmıyor filme zira herhangi bir sıradışı efekt yok. Tamam Pandora rüyalar alemi gibi, çok tatlı ve nefis bir yer ama 3 boyut olmadan da o görsel tad yakalanırdı. 3D izlemekle normal izlemek arasında hiç bir fark yok bu filmde.. Henüz izleyemeyen varsa da selam olsun buradan, hala kandıramadılarsa daha da kanmayın Avatar balonuna..
  • Avatar'ın konusu ne diye bakıyorum, hani o belki kurtarır mı, o da yok. Adamlar gelmiş gezegene bir maden çalışması için, orada yaşayan yerli halk bundan zarar geliyor ve bu teknolojik düşmana karşı savaşıyor. Yerli halkın içine sızması ve onları içten çökertmesi için bir kahraman seçiliyor ve yollanıyor oraya. O da yerlilerin arasındaki kıza aşık olup iki tarafı uzlaştırıp barış dolu neşeli çiçekli böcekli şirin bir dünya hayali kuruyor.. Eee Pocahontas bu ?
  • Avatar'a nokta koyup geliyorum Yahşi Batı'ya. Türkiye'de böyle bir fragman yapılmamıştı, sıra dışıydı gerçekten de. Böyle coşkulu bir fragmanın altından acaba biraz kötü bir film çıkar mı diye korkmuştum ki film fragmanın yarattığı o etkiye oranla daha da müthiş.. Daha girişte göze hitap ediyor zaten film, jenerik çok güzeldi. O dünya haritası üzerinde yürüyen fesler gayet eğlenceliydi benim için. Filme öyle girince ve Cem Yılmaz'ın tüm işlerini beğenen biri olunca bu filmi beğenmemek gibi bir lüksü olmuyor insanın. Zaten yerli filmler arasında kendi çapımdaki en iyiler sıralamamda A.R.O.G.'un ardına yerleşti kolayca. Filmi günümüzde anlatılan bir hikaye gibi sunmaları güzel olmuş, o da beğendiğim yönlerden biri oldu. Gerçi her konuda beğendim filmi, pek bir kusur görmedim. KFC ve kola olayları çok iyi olmuş, Kentucky'de iki Osmanlı'nın ekmek arası tavuk satma fikri beni benden aldı şahsen.. Kolanın da önce bizim Aziz ve Lemi beylerce bulunup sonra diğer kasabada başka biri tarafından çalınıp satılması ve Aziz Bey'in "aha şişelemişler!" tepkisi de iyiydi.. ABD çıkışlı bu firmaları sırf ABD markası olduğu için sevenlere "bizden de çıkabilirdi, ne var yani?" diye bir tepki de olabilir bu olaya bakış açısına göre..
  • Bunlarla beğenmedim tabii tüm filmi, senaryo sıkmıyor, espriler güzel, küfür için eleştiri gelecekse de bana göre ne eksik ne fazla, tam kararında.. Oyuncuların çoğu zaten Cem Yılmaz'ın önceki filmlerinden alışılan isimler. Artık çoğu isme yabancılık çekmememiz sıkıntı olabilecek bir şey gibi dursa da oyuncular kalitelerini yeni rollerine çok iyi adapte olarak gösterdikleri için hiç kimse Zafer Algöz'ü görüp de A.R.O.G.'u aklına getirmiyor.. Gerçi Cem Yılmaz bu filmde eskiye gönderme yapıp Komutan Logar'ı andı anlık olarak da, sanmıyorum bu yüzden filmden kopan olsun.. Dağınık oldu Yahşi Batı ile ilgili söylediklerim ama derdimi anlatabildiğimi düşünüyorum. Amaç keyif almak ve sadece gülmekse her anında yapıyor bunu bu film. Ayrıca Cem Yılmaz'ın filmlerinde görüntü kalitesi/düzeyi filmle çok iyi bütünleşiyor, bu Hokkabaz'da da böyleydi Yahşi Batı'da da böyle.. Ton mu oluyor başka teknik bir adı mı var bilemem, onu çok çok iyi yapıyorlar adamın filmlerinde.. Cem Yılmaz yapmıyor bunu diye çıkışıp filmin tüm teknik işini Cem Yılmaz yapıyor sanıyormuşum gibi üzerime gelecekler olabilir, aman diyeyim, teknik terim bilmemek filmin tüm işlerini Cem Yılmaz'ın yaptığını sanmak anlamına gelmez.. Bu yönde yorumlara karşı da kendimi savunmuş olup bitireyim bunu ben..
  • Karnım açken yazmama rağmen yemeksiz içmesiz bir Not Defteri geçti, tarihe not düşülsün..(KFC ve kola film gereği oldu, onu karıştırmayın :) )

19.01.2010

"Ya Tutarsa ?" : Mario Bolatti Fiorentina'da

Fiorentina'nın ara transferde mutlaka bir takviye yapması gerekiyordu orta sahanın göbeğine. Stoper transferindeki tercihinizi Felipe gibi bir isimle yapıyorsanız beklenti yüksek oluyor orta saha için de ancak biraz hayal kırıklığı yarattı bu. Porto'nun kadrosunda olan ama geçen sezon Huracan'da kiralık olarak forma giyen Mario Bolatti sadece 2 Milyon € karşılığında Floransa'da buldu kendini. Böyle bir oyuncu için Fiorentina ve dolayısıyla da Serie A transferi kariyer yolunda sırayla çıkması gereken 4-5 basamağı tek hamlede atlaması demek ancak Fiorentina için sezonun geri kalanında Donadel ve Zanetti çilesini sonlandıracak bir isim mi o bilinmiyor işte. Muhakkak buna inanarak alındı Bolatti ancak şu an için tamamen Nasrettin Hoca misali "Ya tutarsa ?!" diye bir hamle yapmış durumdayız. Beni heyecanlandırmadı, rastgele bir oyuncu almışız gibi geldi şahsen. Yaşı 20-21 olsa tamam diyeceğim ama 1 ay sonra 25. yaşını dolduracak olan bir isim için pek de parlak konuşamıyorum. Tek tesellim şudur, Arjantinli oyuncular İtalya'da çok kolay uyum sağlar ortama, Avrupa'ya gelen Arjantinliler arasında başarı oranı en yüksek olanlar İtalya'ya gelenlerdir hep. Umarım Bolatti de öyle olur. Başarısız olursa da yine tek tesellim olur o da düşük miktardaki bonservis ücreti.

Benim esas anlamadığım Galatasaray'da da zaman zaman dert yandığımız konunun bir benzerinin gündeme gelmesi. Elde yıldız adayı bir genç var Francesco Di Tacchio adında, Aydın Yılmaz misali Donadel'de amaçsızca ısrar edeceğimize şu genci kazanmaya gayret etsek belki de hiç orta saha transferinden bahsetmiyor olacaktık. Neyse olan oldu artık, pek inanmasam da başarılar dileyeyim Bolatti'ye.

Koşun Maç Var!

Bu sezon Serie A'yı gecikmeli de olsa alan NTV pek Fiorentina maçı yayınlamamıştı. Napoli, Sampdoria, Lazio gibi takımların maçları bile yayına layık görülürken Fiorentina'nın önemli maçları bile yayınlanmamıştı. Mesela Fiorentina-Roma maçı canlı yayınlanmayıp gece 01.00 sularında banttan yayınlanmıştı. Tamam 2 haftada bir gibi sık şekilde yayınlansın diyen yok ama Napoli-Sampdoria yayınlanırken, Fiorentina-Parma, Fiorentina-Napoli gibi seyir zevki yüksek maçlar yayınlanmıyorsa isyan etmekte haklı olayım bırakın da.. İnternetten bir şekilde ulaşıp takip ediyoruz ama insanın Güntekin Onay veya Murat Kosova'nın ağzından kendi takımının maçını izlemek istemesi anlaşılır bir durum olsun..

Neyse, gelelim başlıktaki heyecana.. İtalya Ligi ile birlikte İtalya Kupası'nın da resmi yayıncısı olan NTV güzel bir haber verdi, çarşamba günü İtalya Kupası'ndaki tek maç olan Fiorentina-Lazio maçı canlı yayınla NTV Spor'da olacak. Benim gibi Fiorentina'ya gönül verenlere ve bu takıma az veya çok bir şekilde sempati duyanlara henüz haberleri yoksa bu güzel haberi vermiş olayım.. Saat 22.00'da gözler NTV Spor ekranında olacak..

Yarın yani "20 Ocak 2010 Çarşamba" günü benim için zaten keyifli bir gün olacaktı, bu maçın canlı yayın haberi ile sevincim ikiye katlandı.. Gündüz 17.30'da İzmir Halkapınar Spor Salonu'nda Bornova Bld.-Galatasaray Cafe Crown maçını izleyeceğim. Aslanlar gibi savaşan takımı ve o takımın yıldızları olan Simas Jasaitis ve Radoslav Rancik'i canlı canlı izleyeceğim yani. Üzerinde de saat 22.00'de NTV Spor'dan canlı yayınla Fiorentina-Lazio maçı, İtalya Kupası çeyrek finali.. Daha ne isteyeyim ben bir çarşamba gününden, üstelik sınav da yokken ?

18.01.2010

Efsane Doğarken...

Roberto Baggio'nun henüz yıldız adayı olarak 16 yaşında Vicenza forması ile Serie C1'e yeni yeni ısındığı zamanlar, kendisini Serie A ile tanıştıracak olan Fiorentina için en az 2 sezon daha beklemesi gerekiyor..

Dakar 2010'da "Çöl Kaplanı" Zirvede!

Fotoğraftaki adamı bol bol alkışlayalım, zira şu an Dakar 2010'da zirveye oturmuş bir sporcuyu görüyoruz. Dakar Türk Takımı'nın iki sporcusu var bilindiği üzere : Kemal Merkit ve Kutlu Torunlar. Bu isimleri sporla az çok ilgilenen herkes yakından tanımasa da bir kaç kez duymuştur. Her sene inatla gidiyor ve bir şeyler yapmaya çalışıyor bu adamlar. Kutlu Torunlar bir kaç gün önce Türkiye'ye dönmüştü geçirdiği kaza sonucu kolu kırılıp yarış dışı kaldığı için. Kemal Merkit ise yoluna devam ediyordu bu zor yarışta. Daha önce 4 kez bitirdiği Dakar Rallisi'ni 5. kez bitirmek için mücadele ediyordu. Toplam 9000km'lik zorlu etapları başarıyla tamamladı bu haftasonu ve genel klasmanı 49. sırada tamamladı.
Ancak kendisini zirveye çıkaran haber ne 5. kez tamamlaması ne de 49. sırayı alması. Kemal Merkit'in önünde yer alan 48 sporcunun hepsi mekanik destek alarak yarışan sporculardı. Kemal Merkit ise mekanik destek almadan bu yarışı tamamlayanlar arasında ilk sırayı alıp podyumda bu alanda zirveye çıktı dün(17 Ocak pazar). Her sezon ölümle sonuçlanan kazaların yaşandığı, değil podyuma çıkmanın bitirebilmenin bile başlı başına bir olay olduğu Dakar'da en tehlikeli dalda(motosiklet) 5. kez finiş görüp hiç bir mekanik destek almadan zirveye çıkmak çok büyük bir olay. Türk spor tarihinde önemli olaylardan biridir bu. Bir gün teknik ve mekanik destek alıp kendi dalında tüm sporcular arasında genel klasmanda zirveye çıkar mı bilinmez ama bu başarı şimdiden unutulmazlar arasında yerini aldı o kesin. Daha iyisini yapmak yine Çöl Kaplanı Kemal Merkit ve Kutlu Torunlar'ın ellerinde.

Tebrikler Kemal Merkit!

Devotion ! | Euroleague Top 16


Geldik Euroleague'de son 16'ya.. Saat 2'de cekilecek kuralar.. 4erli 4 grup olusacak 4 torbadan gelen takimlara gore.. Tek temsilcimiz Efes Pilsen son macin son saniyelerine kadar cikip cikmama gerilimi yasamisti ki bana gore bu kadroyla bu kadar aci cekmemeliydi Efes, Unicaja Malaga sayesinde bugun 4. torbadanda olsa top16 da efes..

Tabii iyimser basketbolseverlerin ve benim aklima hemen Ispanya ornegi geliyor.. Avrupa sampiyonasi grup karsilasmalarinda yoklari oynayan Ispanya, sampiyonanin sonlarina dogru gercek kimligine burunmus ve almisti kupayi.. Kupayi kaldirmak biraz iddiali olsada Efes Pilsen'in su kadrosuna bakinca bir Final Four cok ama cok yakisir.. Potlari yazip 2'ye kadar bekleyelim simdilik, daha sonra grup degerlendirmesi yapalim.. Saat 2'de burdan takip edebilirsiniz kurayi..

Benim kehanetim ; cska, pao, zalgris ve efes.. hadi bakalim..

1 SEEDS

Regal FC Barcelona

Olympiacos

CSKA Moscow

Real Madrid

2 SEEDS

Montepaschi Siena

Unicaja

Caja Laboral

Panathinaikos

3 SEEDS

Zalgiris

Partizan

Maccabi Electra

BC Khimki

4 SEEDS

Cibona

Efes Pilsen

Maroussi BC

Asseco Prokom



Ekleme, franchi, saat 15.33 : Kuralar çekildi, Demir hiç bir rakibi tutturamadı diye burdan kendisini kınayıp grupları sıralayayım :
E GRUBU : Barcelona, Panathinaikos, Partizan Belgrad, Maroussi
F GRUBU : Real Madrid, Montipaschi Siena, Maccabi Tel Aviv, Efes Pilsen
G GRUBU : CSKA Moskova, Unicaja Malaga, Zalgris Kaunas, Asseco Prokom Gdynia
H GRUBU : Olympiakos, Caja Laboral, Khimki Moskova, Cibona Zagreb

Gülelim Biraz : Shabani Nonda

Maç(GS-Denizli Bld) sırasında Nonda o kadar çok gol kaçırdı ki ben de sinirimi twitter'da espri yaparak geçirmeye çalıştım. Beğenen oldu beğenmeyen oldu ama en azından ben öfkemden kurtuldum. Hem hakaret etmekten iyidir her şartta.. Yazarken önce MSN'den sonra twitter üzerinden bunu bloga toplu halde taşımam tavsiye edildi, ben de böyle bir şeyi yapsam mı yapmasam mı diye ikilemde kalmıştım, istek gelmişken geri çevirmeyeyim dedim.

İşte 2. yarıda ve maçın sonrasında Nonda'ya bulduğum tanımlar ve örnekler :

- Shabani Nonda : Doğal kanser ilacı.. | Öldürmek istediğiniz birisine 1 hafta boyunca günde 2 saat Nonda izletin, kesin sonuç alırsınız..

- Allahım yine kaçırdı.. Dominic Iorfa gibi lan.. piiiiiiiiiii.. Elano'yu değil Nonda'yı çıkarın lan !!!

- Shabani Nonda : Dünyanın en sakin insanını sinir hastası edebilecek kapasitede bir fitbolcu..

- Shabani Nonda : Ceza yayından penaltı noktasına 15 dakikada giden adam..

- Shabani Nonda : Mezardaki ölüyü bile çileden çıkartacak şekilde gol kaçıran adam..

- Shabani Nonda : Boş kaleye şut atacakken bile vuruş yapıp yapmamak için 5 dakika düşünen adam..

- Shabani Nonda : Gol atamadığı maçta "tripod"luğu gündeme getirilip güya moral verilmeye çalışılan adam..

- Shabani Nonda : O koşmaya başlarken ilkokula yeni başlayan çocuk, O'nun koşusu biterken okuma-yazmayı öğreniyor..

- Neyse ki "gol atan forvet" görüyoruz Nonda'dan sonra.. Adı Villa değil "boş arsa" veya "korsan otopark" bile olsa sonuçta golünü atıyor adam. (Burada Valencia-Villarreal maçına geçiyorum ve Villa'nın golünü görüyorum)

- Shabani Nonda : Mecaz anlamda "tripod" olabilir ama kendisinin yerine gerçek bir tripod koysak bugün 8-1 kazanmıştık..

- Shabani Nonda : Hız konusunda traktörün yanında Ferrari gibi kaldığı adam..

- Shabani Nonda : Buna kalan 5 ayda hangi takıma kiralanmak istiyorsun diye sorsalar "Ankaraspor" diye cevap verir, en az orada koşar çünkü..

- Shabani Nonda : 1 adım atana kadar geçen zamanda ÖSS'ye çalışan bir gencin 5 tane yaprak testi bitirdiğini biliyor muydunuz ?

- Shabani Nonda : Gençliğinde Demokratik Kongo'da bir kamplumbağa ile yarışıp 50 metre fark yediği konuşuluyor..

- Shabani Nonda : Topu aldıktan sonra rakibin etrafında dönmesinin yaklaşık olarak 3 Venüs yılına eşit olduğunu biliyor muydunuz peki ?

- Shabani Nonda : Şut çekmeye karar verdikten sonra şutu çekene kadar geçen zamanda 3 hayvanın nesli tükeniyor, 1 yeni tür bulunuyor..

NOT : Herhangi bir hakaret amaçlanmadı burada, tamamen eğlencedir amaç..

17.01.2010

Forvet Şart! : Galatasaray 5-1 Denizli Bld.

İddia ediyorum Nonda yerine Cem Sultan veya başka bir genç golcü oynasa, ya da Arda-Elano gibi bir isim forvet olarak orada bulunsa şu an skor bunun 2 katıydı. 5-1 değil 10-1 olurdu. Hadi Denizi Belediye'ye de 1 tane yazalım, 10-2 olsun çünkü biz bu kadar gol atarken Aykut illa ki bir tane daha yerdi amaçsızca. Bir forvet transferinin şart olduğu bundan daha güzel belgelenemezdi. Rakip kaleci zaten gelen çoğu topu yemeye müsait durumdaydı, yoksa Barış'ın hayatının en kolay 2 golünü aynı maçta atmasını futbol diliyle başka türlü anlatamayız. Gerçek dışı bir olay zira bu Barış Özbek için. İlk yarıda bir kaç gol kaçırınca hadi neyse dedik, olur dedik Nonda için ama ikinci yarı neydi öyle ya, 10'a yakın gol kaçırdı üstüne bir de alkışlandı moral verme adına. Tamam normaldir, formsuz veya bir maçta aşırı gol kaçıran golcüye moral verilir bu bir ritüeldir, gizli bir kuraldır tribünde de o golün kaçışıyla saçını başını yolan insanlara kim moral verecek onu da sorgulamak gerek. Adam boş kaleye gol atmak için bile düşündü, herkes gördü bunu gözleriyle, daha ne diyeyim ben.. Bomboş kaleye topu yuvarlayacakken bile düşünüp golü kaçırır mı insan ya, tahammül ve sabır da bir yere kadar ama.. Neyse bir kaç güne forvet transferi açıklanacak gibi duruyor yerli ve yabancı kaynaklara bakınca, herkes farkında zaten bunun..
Bırakalım Nonda'yı bir kenara gecenin parlayan şeylerine bakalım. Kupa maçlarıyla kendini yeniden bulup günden güne performansı tırmanan bir Caner Erkin vardı son dönemde. Bugün 45 dakika sahada kalabilse de golünü atıp sol çizgide ortalamanın üzerinde işler yaptı. Son 4 maçtaki Caner bu şekilde devam ederse bonservisi CSKA'dan alınacaktır daha önce dediğim gibi. Gerçi Caner bugün çok daha iyi oynasa da yepyeni bir yıldızın gölgesinde kalacaktı. Emre Çolak tek başına günün adamıydı bugün. 45 dakikayla en uzun Galatasaray macerasına çıktı resmi maçlarda ve kendisini 2-3 sezondur hasretle bekleyenlere 2 golle selam verdi. Penaltı olduğunda Barış elinde topla hemen koştu gitti ama Galatasaray'ı az çok bilen biri o penaltının Emre Çolak'a nasip olacağını biliyordu. Nasıl bir penaltı atacağı da önemli bir işaretti kendisi için. Gayet kendinden emin bir şekilde "usta" bir vuruşla ağlara yolladı topu. Bu tip minik detaylar önemlidir bir genç oyuncuyu analiz ederken, o topa o kadar sert ve düzgün vururken bunu kendinden emin bir şekilde yapması önemliydi. Üzerine bir de serbest vuruşta insiyatifi eline alıp doğrudan kaleye kullanması özgüven konusunda yeteri kadar ilerlediğini gösteriyor bize. O golü doğrudan gitmeyip barajdan sekti ancak Emre'nin istediği gerçekleşti, kullandığı serbest vuruş gol oldu. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa da 1 haftada 2 gol atan Volkan Yaman'dan sonra serbest vuruştan gol atabilen ilk Türk oyuncumuz oldu. İlk maçında iki duran top golü ile coşturdu Ali Sami Yen'i ama kendisini bu kadar yüceltme sebebim sadece golleri değil. Dikkatle bakılırsa çok ince noktaları görüyor, o öldürücü son topları Arda bile yapmıyor takımda. Emre de tam olarak yapmadı bugün, sadece sinyalini verdi; önünde biraz yol var haliyle ama böyle bir yerli oyuncuya ihtiyacımız vardı ki eğer Emre sezonun kalanında şans bulursa gelişimini hızlandırıp önümüzdeki sezon rotasyonun en değerli parçalarından biri olur. Olabilir demiyorum, doğrudan olur diyorum çünkü yıldız olanla olabilecek arasındaki fark bazen çok çabuk ortaya çıkabiliyor. Emre'de de o var işte, "olabilir" denemez kendisi için "olacak, olur" denir.

Gözlerim bir de Cem Sultan'ı aradı benim, keşke o da bugün şans bulsaydı ikinci 45'te Nonda'nın yerine girerek. Fena mı olurdu bir resmi maçta Emre'nin asistiyle Cem'in de ilk golünü atıp gözlerinin dolduğunu görsek ?

Ekleme, Saat 00.45 : Çağrı(Chao Grey)'nın blogda görünce aklıma geldi; Caner'in golü net fauldü diye belirtecektim de araya hemen Emre Çolak'ı alınca unutmuşum. Elimden geldiğinde bizim lehimize yapılan hataları da taşıyorum buraya aleyhimize olanlarla birlikte. Amacımın kendi takımımın canı yanınca bağırmak değil de hakemleri eleştirmek olduğunu bilen biliyor zaten de böyle önemsiz bir maçta maçın başında gelen ve bizi çok erken rahatlatan golü es geçmiş olmak hafiften huzursuz etti beni. "Bak kazanınca nasıl görmüyor" denir diye kendi kendime huzursuz oluyorum, yanlış anlaşılmak canımı sıkıyor o yüzden böyle biraz uzunca açıklamak istedim..

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO