Irkçılık ve Eleştiri Arasındaki İnce Çizgi

Konu futbol oldu mu en hassas konuların başında ırkçılık geliyor. Gerçi ırkçılığın hassas bir konu olması için futbolun devreye girmeyi gerekmiyor, hayatın her alanında büyük bir ayıp bu. Ancak bilindiği gibi futbolda fazlasıyla ön planda.. Bazen eleştiri yaparken dikkatli olmak gerekiyor, "ben bir şey dedim ama doğru mu dedim" diye insanın kendisine sorması lazım. Kötü ve ağır eleştiri ile hakaret ve ırkçılığı ayırt etmek lazım. Vatan gibi bir gazetede yazıyorsan çok daha fazla dikkat etmen lazım üstelik. Vatan'ın bu ilk vukuatı da değil üstelik. Kısa süre önce Paralimpik Fener adı altında bir skandala imza atmışlardı.

Konumuz Galatasaraylı yazar Kadir Çetinçalı'nın bugünkü(02.04.2010) yazısı. Yazı baştan aşağı Frank Rijkaard'ı eleştirme üzerine kurulu, okumak istemeyenler için özetini geçmiş olayım. Uğruna tüm "taraftar"ların koca bir sezonu yakmaktan çekinmediği sistemi yerden yere vuruyor Kadir Bey. Ancak bunu yaparken hocamıza renginden ötürü bir hakaret ediyor ki ırkçılıkla eleştiri burada ayrılıyor. Adama "balon" dediğin zaman ırkçılık olmaz, abartıldığını söylemiş olursun. Misal, Jo'ya "Bu forvet balondur" dersen abartıldığını, bahsedildiği kadar iyi olmadığını, vasat ve sıradan bir golcü olduğunu tek kelimeye sıkıştırmış olursun. Ancak Jo'ya "kara balon" dersen bu başka bir boyut kazanır. "Adamın rengi siyah, balon da siyah hehehe" diye kestirip atamazsın konuyu. Biz o yazının bahsi geçen bölümüne gelelim:

"ADRES UZAK DEĞİL

RIJKAARD’IN hal ve tavırları, G.Saray’ı hâlâ pek içine sindiremediği izlenimi veriyor. Florya’ya mesai gibi gelip gidiyor. Oysa G.Saray’ın bu dağınık görüntüsünü toparlamak için antrenman saati dışında da mesai gerektiği ortada. Ama uyuşuk yapısı canlanacak gibi değil. Rijkaard’a ciddi bir elektro şok gerek. Bu haliyle kusura bakmayın ama sevgili başkan Polat, Rijkaard bir devrim değil. Gösterişli, iri, kara bir balon gibi duruyor."

Uyuşuk dersin, ağır eleştiri olur en fazla. Gösterişi, iri bir balon dersin yine eleştiri olur. Karşı tarafın anlayışına göre hakaret boyutuna taşabilir ki orasına mahkeme karar verir. Kişiden kişiye, algılama biçimine göre değişir bunun hakaret olup olmadığı. Ancak sen "kara" lafını hiç çekinmeden oraya koyabiliyorsan ne ağır eleştiri olur ne de hakaret olur. Ne varmış canım bu lafta demeden evvel başka bir örnek verelim. İki futbolcu tartışıyor, beyaz olan siyahi olan oyuncuya "köpek" dediği vakit hakaret olur. Siyahi oyuncuya yapılan şey hakarettir, oyuncu hakkını bu şekilde arar. Ancak aynı beyaz oyuncu aynı siyahi oyuncuya bu kez "kara köpek" derse bu dünyanın her yerinde ırkçılıktır. "Köpek" gibi bir hakaretin başına "kara" eklenince nasıl ki çok şey değişiyorsa bu balon derken de aynı şekilde değişir.
Hiç kimsenin Galatasaray teknik direktörünü eleştirmeme hakkı yoktur demiyoruz, isteyen istediğini söyler/söylüyor. Biz hocamıza inanıp koca bir sezonu yaktıysak, görmezden geliyorsak bunu herkesten bekleyemeyiz. Ancak birileri çıkıp işin içine ırkçılık karıştırıyorsa dur denmelidir.

Bir de şöyle bir ek yapmak istiyorum Kadir Çetinçalı'nın yazısından.

"G.Saray’da devrim aslında pek uzak değil. O, sessiz, sakin, efendi haliyle, 15-20 seyircinin desteği ile fırtınalı Olimpiyat Stadı’nda, mütevazı kadrosuyla, yaşanan çok sayıda sakatlığa rağmen takımını dimdik ayakta tutan temiz yüzlü bir Türk çocuğu..."

Yazısı böyle bitiyor. Bu bölüm sanırım her şeyi daha iyi özetliyor. Anlamayan varsa: Abdullah Avcı'yı istiyor Kadir Çetinçalı. Göksel Gümüşdağ'ı futbolla azıcık içli dışlı olan herkes tanıyor, Abdullah Avcı göreve gelirse çevresinin Hakan Şükür gibi "siyasi" bir ekiple donatılacağını da biliyor.

Boş hayaller kurmayın Kadir bey, İran devrimine değil total futbol devrimine yürüyor Galatasaray!