
Nihayet bitti. 16 Nisan’dan beri bizleri
Eurosport ekranına kilitleyen
World Snooker Championship 2010, Avustralyalı oyuncu
Neil Robertson’un kupayı alması ile son buldu. Aslında bu oyunu takip edenler için çok da büyük bir sürpriz olmadı açıkçası. Turnuva öncesinde favori gösterilen oyunculardan biriydi zaten. Ama popülerliğinden dolayı oynadığı her turnuvada favori gösterilen
Ronnie O’Sullivan, formunun zirvesinde sayılan
John Higgins, son yıllarda başa güreşmesine alıştığımız
Mark Selby, önümüzdeki yılları domine edeceği düşünülen Çinli oyuncu
Ding Junhui gibi oyunculardan sonra söyleniyordu ismi. Yine de finali oynaması kimseyi çok şaşırtmadı.
Neil Robertson ve turnuva adına bir kırılma noktasından bahsedilecekse eğer, bu hiç şüphesiz çeyrek finalden önce oynanan 2. turdaki rakibi
Martin Gould önünde
11-5 gerideyken yaptığı muhteşem geri dönüş olurdu. Muhteşem oynayan ve bütün psikolojik avantajı ele geçiren rakibi karşısında pes etmeyip maçı
13-12’ye getirerek kazandı ve bu oyunun yetenek haricindeki en büyük gereklerinden biri olan mental yeterliliğe de ne derece sahip olduğunu ispatlamış oldu bence. Zaten sonraki turlarda da bu maçtaki kadar zorlanmamış olmasının nedeni, bu maçın kendisine sağladığı özgüvendi diye tahmin ediyorum. Bir de kura avantajı diyelim tabi ki.
Martin Gould’dan sonra bu oyundaki uzatmalarını oynayan, ama muhteşem oynayan
Steve Davis’i
13-5, oynayabileceği rakipler arasında en zayıfı olan
Ali Carter’ı da
17-12 gibi rahat skorlarla geçerek finale yükseldi.Finaldeki rakibi
Graeme Dott da karşısında tutunamadı ve
18-13’lik galibiyetle bence hakkettiği bir turnuvayı, hem de “
Crucible” tarihinde bu ünvanı alan ilk
Avustralyalı olarak kazandı. Tebrik etmek gerek bu sarı kardeşimizi.

Finalin diğer ismi
Graeme Dott için ise işler pek de o kadar kolay olmadı. İlk turda dişli oyunculardan
Peter Ebdon’ı
10-5, akabinde yine turnuvanın favorilerinden sayılan vatandaşı
Stephen Maguire’ı
13-6’lık nispeten rahat skorlarla eledi. Çeyrek finaldeki rakibi ise, oyunun genç yeteneklerinden, geleceği herkes tarafından parlak gösterilen
Mark Allen oldu.
13-12’lık skorla biten maç,
Dott için hayli zorlu ve yıpratıcı olmuştu. Sıradaki rakibi ise
Ronnie O’Sullivan’ı eleyen
Mark Selby idi. Yetenek kadar fiziksel ve psikolojik gücün de ön plana çıktığı bu
33 Frame’lik uzun yarı final mücadelesinde, çeyrek finalden yine kendisi gibi yorgun ayrılan ve mental direnç konusunda hiç de küçümsenemeyecek bir rakip olan
Selby karşısında, yine stresli bir maç neticesinde
17-14’lik skorla galip gelerek finale yükselmeyi bildi.
Finale başladığında, kendisinden bir gün önce yarı final serisini bitirip dinlenme fırsatı bulan
Neil Robertson karşısına,
Selby maçının yorgunluğunu taşıyordu. Zaten maçın ilk seanslarında kazanma arzusundan çok oyundan kopmama gayreti gösteren bir
Dott izledik.
Zaten oyun da,
O’Sullivan gibi agresif oyuncuların elenmesi ile bir tür stratejik mücadeleye, mümkün olduğu kadar risk taşımama gayreti yüklü atışlara sahne olmaya başladığından, frame’ler 30 dakika gibi sürelerde oynanmaya başlamıştı. Böylelikle,
Crucible tarihinin en uzun final serisini ve gerekli direnci gösteremeyen yorgun
Dott karşısında
Neil Robertson’un galibiyetine tanık olduk.
Kendi adıma, renkli ve zevkli bir turnuva izlediğimizi söylemeliyim. Snooker’in en prestijli organizasyonu olan World Championship için bir yıl daha beklememiz gerekiyor artık. Arada
The Masters gibi turnuvalar olsa da hiçbiri bunun verdiği tada yaklaşamıyor.

Bence turnuvanın ihtişamını gölgede bırakan tek olay, oyunun en baba oyuncularından sayılan, kariyerinde
7 milyon Pound’dan fazla para ödülü kazanmış
John Higgins’in karıştığı şike skandalıydı. İngiliz asaletinin, centilmenliğinin, ne bileyim sportmenliğinin simgelerinden sayılan Snooker’da bu tarz bir skandal kabul edilemez tabi ki. Finale gölge düşürdüğü bile söylenebilir. Şahsen, üzülmekle beraber, bir taraftan da o klasik İngiliz asaleti tribinin yaralanmasından dolayı hafif bir mutluluk duymuyor da değilim. Sen orada İngiliz İngiliz takıl, ıstaka yutmuş gibi ortalıkta gez, elin
Rus mafyası gelip
3 - 5 Euro için oyunun bokunu çıkarıversin. Bir de şu
Asyalı oyuncular biraz daha oyunu domine etmeye başlasın da, görücem o asilzade kıçlarınızı.
Neyse, uzun bir yazı oldu. Bundan sonrakinde de turnuvada ön plana çıkan oyuncuları tek tek inceleyelim diyorum. Şimdilik bu kadar
1 yorum:
Graeme Dott kritik anlarda hep yanlis karar verdi, onca yorgunluguna ragmen 2.seansdan 8-8 cikabilirdi, yazik oldu, cok rahat alip goturecegi seriyi elleriyle verdi, e fark da 3 sete cikinca yakalamak kolay olmuyor, anca istakayi rakibin kafasina gecirecen :p.
Rocket benim hep favorim ama huysuz cocuk gibi adam, illa ariza yapicak, ama Williams'a biraktigi bir safety vardi 7 defa da anca kutrardi Williams, ki sirf bunun icin bile butun turnuvayi seyretmeye degerdi
Yorum Gönder