Iki sene once iki takimin mucadelesinden once, ustelik bu karsilasmanin final de olmasina ragmen Ispanya acik favori olarak cikiyordu maca. 2 sene sonra ise Ispanya cizgisini korurken bu sefer rakipleri olan Almanlar futbollarinin ustune cok sey koymus olarak geliyorlardi yari finale. Kupayi finalde kaybettikten sonra takimi genclestirip, kadroya Mesut ve Kroos gibi futbol zekasi ustun oyuncular eklediler ve bunun meyvelerini Arjantin ve Ingiltere dahil olmak uzere 13 gol ve yari final olarak aldilar.. Uluslararasi turnuvalardaki aclik ve yakalanan mukemmel jenerasyon ise Ispanya ya iki yil sonraki 2. finalleri olarak geri donuyor.
Almanya'nin tek eksigi kart cezalisi Muller'di mac oncesinde. Ispanya'da ise Afrika havasina alisamayan Torres kenardayken, yerine Pedro sahadaydi. Del Bosque, Ispanya'nin yarisini Barcelona'dan kurup cikartti sahaya. Macin ilk yarisinda Ispanya lale devrinin bittigini gosterdi adeta Almanlara. Dar alanda yaptiklari kusursuz yardimlasmalarla Almanya'nin dengesini bozdular. Almanlar ise alisik olmadiklari uzere topsuz oynamalarina ragmen ilk yarida iyi reaksiyon gosterdiler Ispanya'ya ve bunun sonucunda kisir bir ilk yari izledik. Villa ve Mesut'un yarim pozisyonlari kimseyi kesmedi tabii.
Ikinci yarida Ispanya isi ciddiye bindirince Low hamleleri yapmaya basladi. Ara ara yine tempo dusse de Almanya'nin bolgesine cok iyi top getiren Ispanyollar Ramos ve Capdevila'nin etkili hucuma cikislariyla bayagi bir zorladilar Almanya'yi. Low ozellikle Ramos'un kanadindan memnun olmayacak ki once Boateng'i aldi oyundan; fakat iyiden iyiye ileride top tutamamaya basladi Almanya. Mesut'u iyi kitledi Ispanyollar. Podolski, Ramos'un hucuma cikislariyla kendi isini yapamaz oldu. Bu dugumu Kroos'u oyuna olarak cozmeye calisti Low fakat tek pozisyon disinda yine dertlere care olamadi.
Ispanya varyasyonlarina alan savunmasiyla direnen Almanya'nin direncini bir duran top yikti. Puyol ilk yarida yokladigi Almanya kalesini ikincisinde guzel bir kafa vurusuyla avlayarak Ispanya'ya mac basindan beri eksik olan tek seyi kazandirdi. Bu dakikadan sonra Gomez'in oyuna girmesiyle umutsuzca Ispanya yari sahasina giden Almanlardan, Ingiltere ve Arjantin'in intikamini cok rahat alabilirdi Ispanya. Once Pedro-Villa-Iniesta ile, Villa'nin cikmasindan sonra Pedro'nun bencilligi ile 2. golu kacirdilar. Bu bencillik kendisine kenara gelme olarak donen Pedro sanirim mac 1-1 bitseydi futbol hayatinin en kotu gunlerinden birini yasayacakti. Macin son bolumunde Iniesta ve Silva ile topu tehlike bolgesinden uzak tutan Ispanya hakettigi bir mac sonucunda tarihinde ilk defa finale yukseldi. Hollanda'nin tarihinde iki defa final kaybetmisligi var. Birinde Neeskens'in golu de vardi ustelik. Ispanya ise dedigimiz gibi ilk defa yasayacak bu tecrubeyi, kupa daha once kazanmayan bir takima gidecek artik kesinlesti. Ispanya yine acik favori olarak cikiyor bana gore finale. Temsili ucunculuk macindan sonra guzel bir kapanis yakisir bu kupaya.
~
Almanya-İspanya Demir'den geldi görüldüğü üzere. Ben de(franchi) Hollanda maçını yazarak noktalıyorum yarı final yazısını.
Öncelikle şu var ki Uruguay-Gana maçının kazananı Hollanda'yla eşleşecekti ve ben tek şeyden emindim: Turu Gana geçerse Gana finale çıkacak, Uruguay geçerse Hollanda finale çıkacak. İki ihtimalin de nasıl sonuçlanacağını bilme imkanımız yoktu ama bildiğimiz şey şuydu ki bir tanesinin sonucunu mutlaka alacaktık ve gerçekleşen şey doğru çıkmış oldu.
Hollanda'nın oturmuş savunma düzenine en çok golü atan takım oldu Uruguay ancak en zorlayan takım olduklarını söylemek zor. Hollanda, Almanya'nın devlere yaptığının daha beterini sürpriz peşindeki Uruguay'a yapabilirdi ancak insaflı çıktılar. Ki garantici oyunlarının bunda etkisi büyük. Hep bahsettiğimiz "Golü yemeyelim de..." diye başlayan felsefenin izleri yine vardı. Yememeyi düşündüler, sonra atmayı bir şekilde başardılar. Gio ve Forlan'ın inanılmaz füzeleri istatistikmiş, felsefeymiş, oyun yapısıymış dinlemeden gol olacak şeylerdi. O yüzden gelen ilk gollerin iki takımın savunma yapılarının bozulmuş olabileceğini gösteren etkenler olmadığını belirtmek lazım.
Şu bir gerçek ki Lugano olmadan Uruguay'ın savunması orta sahadan gelen destek dahil olmak üzere hep eksik, hep bir basamak geride. O yüzden bu fırsatı iyi değerlendirdi Hollanda. İki takımın bahsi geçen oyun yapılarını ilk değil ikinci yarı özetliyordu zaten. Lugano olmadan savunma gücü zayıflayan Uruguay, hücumda da Suarez olmadan oynayınca iyice ne yapacağını bilemez haldeydi. Son dakikalardaki karambollerde orada bir Suarez'e ihtiyaçları vardı; ani adam geçen, olmaz denen yerden sürpriz şutlar atabilen bir Suarez özellikle de.
Cavani önceki maçların üstünde bir performans sergiledi ancak maç geneline bu performansı yayamayıp yanına yancı arayan Forlan'ı tam olarak destekleyemedi. Hollanda için de işler yine beklendiği gibi gitti, berabere yani istedikleri gibi giden ilk yarının ardından ikinci yarıda 5 dakika saldırıp hep bahsettiğimiz o orta saha oyuncuları ile sonuca gittiler. Hollanda'da ortadaki adamlar bireysel olarak bile bir takımı yarı final oynatabilecek adamlarken bunların hepsi bir arada oynuyor, öyle düşünmek gerek. E hepsi birleşince de final zor olmuyor.
Eksiğiyle gediğiyle iyi dayandı Uruguay da, son şansı da birkaç defa buldular ancak Hollanda'ya iki gol atıyorsanız maçı kazanmanız lazım, çünkü daha fazlasını son iki yılda sistemi oturan Hollanda'ya atmak çok zor. Bunu yapabilecek olan takım yine Hollanda gibi her yönü üst düzey bir orta sahaya sahip olan takım olur, o da İspanya olabilir bu kupada sadece ve finalde rakip oldular. Kimse çıkıp demesin Brezilya'nın orta sahası da öyle değil miydi diye, Melo'nun olduğu orta sahanın "her yeri" üst düzey olamaz.
Finalde ki takımın da ilk kupa peşinde koşacak olması zevkli bir final müjdelese de beklentileri yüksek tutmamak lazım, sonra durduk yere hayal kırıklığına uğruyoruz.
7.07.2010
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder