Yukarıdaki maçı izlediğimde 19 yaşındaydım. Sağımda solumda Fenerbahçeli arkadaşımla izledim. Skor 5-0 olduğunda beraber izlediğimiz arkadaşlarım kollarımdan çekiyor, çimdikliyorlar, itip kakıyorlardı. Zerre bir hissiyatım yoktu. Adeta şoktaydım. Maçı izlemeyi bırakmaya yeltendim fakat sağlı sollu tutulmuş, çıkamıyordum. O arada babam aradı, "aha sesler geliyor, salak oğlum hala izliyor musun maçı?" diye sordu, cevapsız bıraktım. 6-7 dakika kalmıştı maçın bitmesine ve biraz sakinlemiştim. 5-0'lık skoru ömrümün sonuna kadar unutamayacağımı, sadece galibiyetlerde takımlarını destekleyen arkadaşlarıma nasıl katlanacağımı düşünüyordum... Derken 6. gol geldi, arkadaşlarım birbirleriyle sarılıp sevindiler, beni ellemediler. Ben bu esnada birden nefes alamadım ve kendimi yerde buldum. Tutup hemen terasa çıkardılar, hayal meyal hatırlıyorum. İzlediğimiz yerde bir doktor varmış, sakin ve bilinçli bir müdahaleyle kendime geldim. Su içtim, biraz daha toparladım.
Kendime geldiğimde içerideki televizyona bakmaya çalışıyordum. 6. golün gelmediğini, benim hayal ürünüm olduğuna inanmak istiyordum. Bir arkadaşım "bitti oğlum bitti 7 olmadı" dedi. Cevabı almıştım. Doktor iyice kendime geldiğimi farketmek için "Bu kaç?" diye sordu... Fenerbahçe'li olduğunu anladığım doktorun cevabını tahmin etmişsinizdir.
Bir çok geyiğe, bir çok aşağılamaya maruz kaldım bir Galatasaray'lı olarak. Kendimi onların yerine koyunca sonuna kadar hak verdim. Haklılar yani sonuçta. Fi tarihinde 8-0 lık maç mevzusunu ortaya sürmektense, Arif Erdem'in 2. yarının başında kaçırdığı pozisyonları anımsattım her seferinde...
Zaman su misali akıp geçiyor. Yavaş yavaş unutuyor, etkisinden çıkıyoruz haliyle...
5 Ağustos 2006'da Fenerbahçe son şampiyonluğunu yaşadığı sezonun açılış maçında Kayseri Erciyesspor'u ağırlıyor ve çok rahat götürdüğü maçın 82. dakikasında 5-0 öne geçiyor. Bu dakikadan sonra benim aklıma gelen giden bir şey yok henüz. 2 dakika sonra skor 6-0 olunca yıllar öncesini, az evvel anlattıklarımı anımsıyorum, içim buruluyor... "bu adamlar bizi de bu skorla yenmişti" diyorum. Bir Galatasaray'lı olarak "Kulaklarım çınlıyordu"
Tribünler golün sevincini yaşadıktan sonra, 4 sene öncesine gidip o günü hatırlıyor. Sonra o melodi...
Aradan yıllar geçiyor, Fenerbahçe her 6 gol attığında taraftarlar bu "kulakları çınlasın" cümlesini kuruyorlardı. Maç 7-0 oluyor, ama Fenerbahçe'liler hala "kulakları çınlasın" diye bağırıyordu.
Dün akşam Kasımpaşa maçında bu tarihi "6-0" ın ne kadar basite indirgendiğini gördüm. Fenerbahçe zora giden maçı bir şekilde çeviriyor, 6-2'lik skorla galip geliyor. Maç 4-2 iken direkten dönen ve Volkan'ın harika kurtarışıyla sonuçlanan pozisyonlar var, her zaman skor konuşulur ama gitti denilen maç dönüyor ve bu ruh halindeyken bile 6-2'lik skorda "kulakların çınlasın" geyiği yapılıyor.
Bu kadar basite indirgemeleri beni bile rahatsız ediyor. "6-0" lık skoru kullanmak varken, yenilene bakılmayıp, sadece atılan 6 gole bakılması garip geliyor. Hani olmaz da, 8-5 geride olur Fenerbahçe, bi gol atar skor 8-6 olursa Facebook,Twitter ve stad "kulakları çınlasın" diye inlemezse zerre şaşırmam artık.
6-2'lik skorda illa çınlayacaksa, çınlayan kulaklar Manchester United maçının skorunu duyan kulaklar olur.
28.09.2010
27.09.2010
cCc Baros Reis cCc
yazan:
os
Sezon açılışından beri zor günler yaşayan Galatasaray bir İBB maçıyla daha rahatladı. Bir seri yakalama fırsatını buldu. Abdullah Avcı'nın her seneki takımı Galatasaray'a karşı çaresiz kalıyor, son yıllarda fazla bir başarısı yok. Beşiktaş ve Fenerbahçe'ye çok etkili olan İBB, Galatasaray ve Trabzonspor karşısında pek varlık gösteremiyor. Trabzonspor'u değerlendirme dışı bırakırsak bunun sebebinin Abdullah Avcı'nın kişisel hırsı olduğunu düşünüyorum. Beşiktaş ve Fenerbahçe maçlarına puan kazanmak için, Galatasaray karşısına da "iyi oyun oynatmak" amacıyla çıkıyor. Bunu maç satma gibi algılayanlar olabilir o konuda bir şey diyemem. Bana göre Galatasaray'ın yönetimine "ben iyi hocayım, güzel futbol oynatabiliyorum" mesajını vermeye çalışıyor.
Bütün bunları geçersek çok akıllı bir diziliş, yerinde oyuncu tercihleriyle Galatasaray bekleneni 45 dakikada verdi. İlk yarı 3-0 olduktan sonra ikinci yarıda da aynı performansı kimse beklemiyordu zaten. Galatasaray ihtiyacı olduğunda oynuyor, pozisyona giriyor ve değerlendiriyorsa bu yeterlidir.
Maçın yıldızı Baros, maçın hemen başında kaleciyle karşı karşıya golü kaçırdı, Cana'nın bu pozisyondaki pasını gören Rıdvan Dilmen ise hala Mustafa Sarp ve Cana'yı aynı ayar oyuncu olarak gösteriyor... Neyse ki ona göre geçtiğimiz haftalarda ligde 50 tane Cana vardı. Baros o pozisyonu gole çevirememenin üzüntüsünü yaşarken golü buldu. Güzel bir koşuyla 2 defansın arasında kendini boşa çıkardı, topun önünde kalmasına rağmen güzel bir kafa vuruşuyla golü attı. Kaçırdığı gol onu üzmüş ve belli ki strese sokmuştu. Bu golden sonraki sevincinde rahatlaması ekran başında beni de rahatlatmıştı.
2. golde Aydın'ın adeta bir kamikaze gibi önüne gelmesine rağmen topu kontrol edip boş alana almaya çalışması ve sonrasında penaltı kazandırması yine pozisyon bilgisi ve tecrübeyle açıklanabilir. Yalnız oyunun sıkıntılı dakikalarında, son dakikalardaki penaltıları Baros'a attırmamak lazım. Çok kasıyor kendisini.
3. gol ise Aydın'ın kaptığı ve hızla atağa çıktığı bir pozisyon sonrası geldi. Baros ceza sahasına girerken Aydın'a topu önüne atmasını söylüyor, Aydın ise bizi hiç şaşırtmadan arkasına atıyor. Neyse ki Baros'ta Aydın'a artık alıştığı için arkasına gelen topu enfes bir şekilde kaldırıp defansın üzerinden aşırıyor, eh burada fizik kanunları devreye giriyor, merkezkaçtır, yerçekimidir derken Baros geriyo doğru yere düşüyor. Düşmesiyle eş zamanlı olarak sol ayağıyla sert ve isabetli bir şut çıkarıyor. Bu golden sonra ben ekran başında tişörtümü parçalıyorum.
Hırslanmış, yüreği kabarmış Galatasaray taraftarı bu golle birlikte adeta 3 kilo vermiş gibi bir ruh haline bürünüyor. İlk yarıdaki oyun her ne kadar isabetsiz paslar olsa da ümit veriyor.
Baros daha 28 yaşında, en az 4 sene daha bu ligde gol krallığına oynar. Baros varken bir şekilde mücadele ediyor, gol atıyoruz ama o yokken tamamen şansa kalıyor. Duran toplardan hala yararlanamıyoruz. Bu maçta kullandığımız serbest atışlardan kaleye en yakın olanı 45-50 metre olsa gerek.
Misimovic henüz ısınamamış, ne o takıma, ne de takım ona. Bu sıkıntıyı aştıktan sonra, ortadan da delici bir şekilde gidebildiğimiz zaman çok daha iyi olacağız.
Elano konusuna gelince de medyanın bu kadar konunun üzerine gidiyor. Yarın öbürgün bir maçta hatalı bir pasında ıslıklanmaya başlanabilir. Hem ona, hem de Galatasaray'a yazık olur. Galatasaray seyircisinin fişeklenmesi çok kötü, orada burada okuduklarını gerçek sanıp, gaza gelen bir güruh var. Maç sonlarına doğru apaçi marşını da dinledik onlardan.
23.09.2010
GSBilyoner'den Galatasaray - İBB Maçına 2. Bilet
yazan:
os
26 Eylül 2010 Saat 19:00'da Ali Sami Yen'deki Galatasaray-İstanbul BB maçı için GSBilyoner desteğiyle ikinci bileti de veriyoruz.
Bu hafta sizleri Fiorentina'yla ilgi soracağız demiştim. İlk sorumuzun cevabı Giancarlo Antognoni olacaktı. 3. doğru cevabı veren aircanada nickli arkadaşımızı tebrik ederiz. Bu futbolcuyla ilgili bir yazı önümüzdeki günlerde yayınlanacak.
Gelelim 2. sorumuza, Fiorentina tarihine adını yazdırmış 2 Türk vatandaşı da var. Kim olabilir ?
Soruya eksiksiz olarak doğru cevap veren ilk kişi bileti kazanacak.
GSBilyoner üye numarası olmayanlar da buradan üye olabilir: http://www.gsbilyoner.com/
22.09.2010
GSBilyoner'den Galatasaray - İBB Maçına Bilet
yazan:
os
26 Eylül 2010 Saat 19:00'da Ali Sami Yen'deki Galatasaray-İstanbul BB maçı için GSBilyoner desteğiyle bir bilet daha veriyoruz.
Bu hafta sizleri Fiorentina'ya biraz daha ısındırmak adına sorularımız mor menekşelelerle ilgili olacak.
Sorumuz bir isim, fotoğraftaki Fiorentina'lı oyuncunun adını soyadını, GSBilyoner numaranızla birlikte yorum kısmına bırakabilirsiniz.
Soruya doğru cevap veren 3. kişi bileti kazanacak.
GSBilyoner üye numarası olmayanlar da buradan üye olabilir: http://www.gsbilyoner.com/
19.09.2010
Buca 0-1 GS & Fiorentina 1-2 Lazio
yazan:
firat selcuk
Önce Fiorentina ile başlayalım. Mihajlovic yeni bir düzen oluşturma peşinde, bunun da yaralarını alacağımız belliydi ancak ilk üç haftayı tek puanla kapatacak kadar büyük bir hasar beklemiyorduk. Biraz daha iyimser olup 3 veya 4 puan istemiştik ama fazla iyi düşünmüşüz belli ki. Sezon başında Jovetic'in sakatlığının etkisi büyük oldu ancak Ljajic iyi form tutup o açığı kapatmıştı. Santana'nın düzelmesi, Vargas'ın iyiden iyiye coşması derken bu sancılı haftaların daha sakin geçmesi olası görünüyordu kağıt üzerinde. Görüldüğü üzere pek de rahat geçmiyor ve geçmeyecek gibi de. Sezon başı genelde amatör ve yarı profesyonel takımlarla oynadığımız için önümüzdeki yolu net görememiştik aslında. Tottenham maçı biraz belirleyici olsa da az sayıda ciddi rakiple oynamak asla yeterli olmuyor işte. Bir yerde patlıyor olay..
Fiorentina istediği işleri şimdilik yapıyor gibi görünse de skoru arttırma konusunda başarılı değiliz. Gilardino tam form tutturamadı sezon öncesi iyi görünse de. Üzerine Cerci'nin takıma yeni alışacak olması, Babacar'ın acemliği atamayışı derken bu sıkıntı 1-2 maç daha sürecek gibi. Gerçi skor konusunda ilk maç sıkıntı yok gibiydi, De Sanctis dünya dışı varlık gibi değil normal bir insan gibi oynasaydı Napoli'ye tarihi fark atacaktık.
Görüldüğü üzere yorum yaparken bile karışık Fiorentina.. Düzenin oturması ve gelecek adına kesin konuşamalar yapılması için Ekim ayını da feda etmemiz gerekiyor bence.. Onun için önümüzdeki 1 ay her türlü skora iyi veya kötü de olsa temkinli yaklaşmak lazım. Ağır mağlubiyet her şeyin sonu olmayacağı gibi rahat ve farklı galibiyet her şeyin düzeldiğini açıklamayacak bize.
Ayrıca not düşelim, Della Valle ailesi kulübü aldığından beri takımın Serie A'daki en kötü sezon başlangıcı oldu bu sezonki. 3 maçta 1 puan alabildik sadece.
Galatasaray'da ise durum daha parlak Fiorentina'ya oranla. Tarihin 2. en kötü başlangıcını yaptıktan sonra 3'te 3 gidiyoruz ki son 2 maçta 1-0'lık sonuçlarla Lucescu dönemini tekerrür ediyoruz hafiften. Yanlış anlaşılmasın Luce-Rijkaard kıyaslaması yapmıyorum, salak değilim. 1-0'ların arka arkaya gelmesi o dönemi anımsattı hepsi o.
Aslında akıllı mantıklı kimliğimi bırakıp deli kimliği ile yazsam bu maçın benim gözümde 0-0 bittiğini yazmam gerekir. Sonuçta kanlı-bıçaklı hale geldiğim Ayhan'ın golüyle kazandık. Kendisi de 2 sene sonra ilk kez gol atmış zaten. Yeter zaten, yapabileceği en büyük katkıyı yaptı bu sezon ve doğrudan 3 puan kazandırdı. Yıl boyu ilk 18'e almasak bile maksimum verimi aldık Ayhan'dan 2010/11 sezonunda, içimiz rahat olsun, bundan sonra çok eleştirmeyeceğim kendisini. Bütün beklentilerimi karşılamış bir oyuncuyu neden eleştireyim zaten...
Ayhan'dan bütün beklentim koca sezonda tek maç alabilmesiydi evet.
Fiorentina istediği işleri şimdilik yapıyor gibi görünse de skoru arttırma konusunda başarılı değiliz. Gilardino tam form tutturamadı sezon öncesi iyi görünse de. Üzerine Cerci'nin takıma yeni alışacak olması, Babacar'ın acemliği atamayışı derken bu sıkıntı 1-2 maç daha sürecek gibi. Gerçi skor konusunda ilk maç sıkıntı yok gibiydi, De Sanctis dünya dışı varlık gibi değil normal bir insan gibi oynasaydı Napoli'ye tarihi fark atacaktık.
Görüldüğü üzere yorum yaparken bile karışık Fiorentina.. Düzenin oturması ve gelecek adına kesin konuşamalar yapılması için Ekim ayını da feda etmemiz gerekiyor bence.. Onun için önümüzdeki 1 ay her türlü skora iyi veya kötü de olsa temkinli yaklaşmak lazım. Ağır mağlubiyet her şeyin sonu olmayacağı gibi rahat ve farklı galibiyet her şeyin düzeldiğini açıklamayacak bize.
Ayrıca not düşelim, Della Valle ailesi kulübü aldığından beri takımın Serie A'daki en kötü sezon başlangıcı oldu bu sezonki. 3 maçta 1 puan alabildik sadece.
Galatasaray'da ise durum daha parlak Fiorentina'ya oranla. Tarihin 2. en kötü başlangıcını yaptıktan sonra 3'te 3 gidiyoruz ki son 2 maçta 1-0'lık sonuçlarla Lucescu dönemini tekerrür ediyoruz hafiften. Yanlış anlaşılmasın Luce-Rijkaard kıyaslaması yapmıyorum, salak değilim. 1-0'ların arka arkaya gelmesi o dönemi anımsattı hepsi o.
Aslında akıllı mantıklı kimliğimi bırakıp deli kimliği ile yazsam bu maçın benim gözümde 0-0 bittiğini yazmam gerekir. Sonuçta kanlı-bıçaklı hale geldiğim Ayhan'ın golüyle kazandık. Kendisi de 2 sene sonra ilk kez gol atmış zaten. Yeter zaten, yapabileceği en büyük katkıyı yaptı bu sezon ve doğrudan 3 puan kazandırdı. Yıl boyu ilk 18'e almasak bile maksimum verimi aldık Ayhan'dan 2010/11 sezonunda, içimiz rahat olsun, bundan sonra çok eleştirmeyeceğim kendisini. Bütün beklentilerimi karşılamış bir oyuncuyu neden eleştireyim zaten...
Ayhan'dan bütün beklentim koca sezonda tek maç alabilmesiydi evet.
14.09.2010
Parçalı???: Galatasaray 1-0 Gaziantepspor
yazan:
firat selcuk
Metin Oktay'ın ölümünün 19. yılında tam da o güne bir maç denk geliyor, bizim başımızdaki yetkili isimler Gaziantep'i arayıp beyaz/yeşil/mavi ne varsa o formayla gelin demiyor, parçalı giyeceğiz diye arayıp söyleyemiyor. Sonra neymiş rakip takım tek tip forma getirmiş uygun değilmiş. Yemezler canım benim. Yemezler. Sen şu günde önlemini 2-3 gün önceden alıp parçalı giymek için kendini ayarlayamıyorsan resmi siteden çocuk gibi "ama onlar şey yapmamış :((((" diye açıklamalara girme. Bu maçta parçalı giyemeyen takım sezonun tüm maçlarını parçalı ile tamamlasa ne olur?
Ayrıca maçla ilgili diyebileceğim şeyler kısıtlı olacak. Aydın Yılmaz'ın yine sonradan girip takımın en göze batan isimlerinden oluşuna şaşırdığımı belirtip Insua'nın 96-2000'deki Hakan Ünsal'dan beri ilk kez bize sol bek izlettirdiğini not düşmek istiyorum.
Şu haldeki Aydın 6+2'yi ayarlamakta dönem dönem zorlanacağı belli olan Galatasaray'a ilaç gibi gelecektir. Önceki senelerde üzerine yapışmış olan gamsızlık, ruhsuzluk uçmuş gitmiş, mücadele eden adam gelmiş yerine. Geçen sene nefret ettiğimiz adam hakkında böyle konuşuyorsak gerçekten de olumlu şeyler yapıyor demektir. İlk 18'in elemanı değil ilk 11 rotasyonunun önemli bir parçası olacak kendisi bu şekilde giderse.
Insua ise Hakan Balta'nın 2 aydır açamadığı ortayı çocuk oyuncağı gibi hem de sağıyla tam Baros'un kafasına yollayıverdi. Biz rahatız, gerisini Hakan Balta düşünsün. Çağlar da geldiği zaman Hakan'ın stoperden başka bir yerde oynaması söz konusu olamaz.
13.09.2010
13 Eylül 1991/2010
yazan:
firat selcuk
Bugün onsuz geçen 19. yıl da doldu. Lig TV'de mi Galatasaray TV'de mi hangisindeydi unuttum, uyanınca gördüm TV'de, Arda'da aynı ruhun olduğundan bahsediyordu birisi. Yapmayın etmeyin derim sadece. Burada tartışma yaratmak istemem ama Metin olacak adam maç seçmez, her milli maçta "kafam rahat" diye açıklama yapıp kulüp maçında kendini salıp surat yapmaz. Metin dediğin her yerde Metin olur, forma-arma değişince o da değişmez.
Neyse uzamasın..
Esas bahsetmek istediğim şeye geliyorum, 13 Eylül günü oynanan Galatasaray maçları her zaman daha çekici gelir bana. O maçlarda maç sonucundan ziyade ana tema Metin Oktay olduğu için maçı unuturum, gözümün önündeki tüm parçalı formalılar Metin gibi gelir bana.. Yine öyle bir maç olacak 13 Eylül günün oynanacak olan Gaziantep maçı..
Neyse uzamasın..
Esas bahsetmek istediğim şeye geliyorum, 13 Eylül günü oynanan Galatasaray maçları her zaman daha çekici gelir bana. O maçlarda maç sonucundan ziyade ana tema Metin Oktay olduğu için maçı unuturum, gözümün önündeki tüm parçalı formalılar Metin gibi gelir bana.. Yine öyle bir maç olacak 13 Eylül günün oynanacak olan Gaziantep maçı..
10.09.2010
Prandelli & Fiorentina & İtalya
yazan:
firat selcuk
Fiorentina'dan ayrılıp İtalya'nın başına geçen eski hocamız sahasındaki ilk maçını eski takımına bir saygı ve teşekkür için Artemio Franchi'de oynadı. İlk maçını deplasmanda kazanan takım içeride zayıf rakibini yenecekti, bu kesindi zira Faroe Adaları'nın İtalya'dan gol atarak dönmesi bile sürpriz olurdu.
Prandelli kendi ülkesiyle ilk resmi maçına 5 sezon boyunca birlikte olduğu taraftarlarla çıkıp 5-0'la selamladı Floransa halkını. İtalya'daki ilk resmi maçında ilk golü atan isim de Fiorentina'da yeniden ayağa kaldırdığı isim oldu: Alberto Gilardino.
Prandelli'nin İtalya macerasındaki ilklerin altında Fiorentina kaynaklı imzaların olması gayet hoş oldu.. Uğur getirir umarım bu güzel noktalar.
Prandelli kendi ülkesiyle ilk resmi maçına 5 sezon boyunca birlikte olduğu taraftarlarla çıkıp 5-0'la selamladı Floransa halkını. İtalya'daki ilk resmi maçında ilk golü atan isim de Fiorentina'da yeniden ayağa kaldırdığı isim oldu: Alberto Gilardino.
Prandelli'nin İtalya macerasındaki ilklerin altında Fiorentina kaynaklı imzaların olması gayet hoş oldu.. Uğur getirir umarım bu güzel noktalar.
9.09.2010
GSBilyoner'den Galatasaray - Gaziantepspor Maç Bileti
yazan:
os
13 Eylül 2010 Saat 21:30'da Ali Sami Yen'deki Galatasaray-Gaziantepspor maçı için GSBilyoner desteğiyle bir bilet veriyoruz.
Galatasaray'ın şu andaki kadrosunda daha önce Gaziantepspor'da forma giyen oyuncu/oyuncuları doğru olarak yazan ilk kişi bu bileti almaya hak kazanacak. Cevaplarınıza GSBilyoner üye numaralarınızı da eklemeyi unutmayınız.
Herkese tekrar iyi bayramlar dili
GSBilyoner üye numarası olmayanlar da buradan üye olabilir: http://www.gsbilyoner.com/
İyi Bayramlar
yazan:
os
4.09.2010
GSBilyoner'den Galatasaray - Gaziantepspor Maçına Bilet
yazan:
os
13 Eylül 2010 Saat 21:30'da Ali Sami Yen'deki Galatasaray-Gaziantepspor maçı için GSBilyoner desteğiyle bilet hediye ediyoruz.
Bu sefer tek yapmanız gereken Türkiye - Belçika maçında kaydedilecek ilk golün dakikasını bilmeniz.
Örnek: Gol 8. dakikada olduysa, en yakın tahmin olarak 5.dakika ve 11. dakika tahminini yapanlardan önce yapan kazanacak.
Cevaplarınıza GSBilyoner üye numaralarınızı eklemeyi unutmayınız.
GSBilyoner üye numarası olmayanlar da buradan üye olabilir: http://www.gsbilyoner.com/
Genoa CFC: Düşman Mısınız Canım?
yazan:
firat selcuk
Ben futbolda yakın tarihte böyle terbiyesizlik görmedim desem yeridir belki de. Bir kulüp düşünün, diğer bir kulübün istediği tüm oyuncuları alıyor devreye girerek. Ara sıra GS-FB-BJK arasında olurdu, 1 tanecik oyuncuyla kısıtlı kalırdı bu. Genoa bu sene yaka silktirdi insana, ayıptır arkadaşım, az oturun sakinleşin. İtalya'da olsam kulübün kapısına gider "sakin ol şampiyon" diye sırtını sıvazlardım başkanın, o duruma geldim. Genoalı arkadaşlarımızı tenzih ederim diye söze giresim var ama etmiyorum kulüpten komple nefret edecek kıvama geldim zira. Onlar bizi transfer döneminde rahat bırakmamış, tenzih menzih bilmem ben.
2010/11 transfer sezonunda Fiorentina oyuncularla ilgilenmeye korkar oldu bir süre sonra. Birisine teklif yapıyoruz, hop diye 2 kuruş fazlasını verip alıyor Genoa. Bir adamı soruyoruz, daha cevap alamadan parayı verip bitiriyor Genoa. Ne güzel sistem lan o öyle, Fiorentina araştırsın bulsun gerekli oyuncuyu, siz gidin alın. Edepsizlik diyesim geliyor, ağzımı daha beter bozasım geliyor. Zaten geçen sezon kaptanımız Dainelli'yi aldılar ara transferde.
Bu seneki icraatlarına gelelim kısaca.. Fiorentina Ocak 2010'da Sporting'in kapısını çaldı Veloso'yu istedi, sözleşildi, sezon sonu için olur şu an ihtiyacımız var dendi konu kapandı. İyi.. Hoş.. Güzel.. Güzel de sezon sonu D'Agostino'nun üstüne Veloso'yu da alıp orta sahayı insanlık dışı hale getireceğiz derken Dünya Kupası sonrasına kalan Veloso transferinde Genoa engeli çıktı, sarışın Portekizlinin tercihi de orası oldu.
Daha sonra Comotto'nun yetersiz, De Silvestri'nin de tam güven sağlayamadığı sağ bek için Rafinha adı geçti. Ciddi girişimlere başlanmıştı ki Brezilyalı oyuncunun adresi Genoa oldu. Fiorentina tam aldı derken imzayı Genoa'ya attı.
Veloso'dan sonra, o iş olmadı diye Kevin-Prince Boateng için girişimlere başladı Fiorentina. İş yine imza aşamasına doğru çok hızlı ilerledi ama o da ne? Gana'nın Dünya Kupası'nda parlattığı yıldız ismin adresi Genoa oldu. Genoa da bu oyuncuyu Milan'a kiraladı hemen ve kiralık anlaşma daha sonra Avrupa'da İtalya'ya özgü olan co-ownership anlaşmasına çevrildi.
Takımda Bolatti de gidiyor gibi olunca Fiorentina işini şansa bırakmayıp Franco Zuculini'yi alayım dedi. Bir de baktık ki Arjantinli genci kiralamış bir takım, döndük baktık yine kırmızı-lacivert formalı adamlar çıktı karşımıza. Zuculini Genoa'daydı. Fiorentina Udinese'den Felipe'nin bonservisini alıp Felipe-Gamberini tandemini kurdu ancak hem sol beki hem de stoperi yedeklemesi ve rotasyonu güçlendirmesi adına Kakhaber Kaladze ismi gündeme alındı. Hatta net olarak Fiorentina'ya gittiği bile yazıldı. Fiorentina'nın şiddetle ihtiyaç duyup teklif sunduğu başka bir oyuncuyu da yine Genoa almış oldu. Milan'ın Gürcü yıldızı beklenen sözleşmeyi Floransa'da imzalamamıştı.
Görüldüğü üzere Fiorentina'yı doğrudan ilk 4'e sokabilecek kalitede tüm isimleri bir bir topladı Genoa. Bu isimler gelse şampiyonluk yarışına bile dahil olmaktan bahsedebilirdik ancak şimdi ilk 4'e girip giremeyeceğimizi konuşuyoruz...
2010/11 transfer sezonunda Fiorentina oyuncularla ilgilenmeye korkar oldu bir süre sonra. Birisine teklif yapıyoruz, hop diye 2 kuruş fazlasını verip alıyor Genoa. Bir adamı soruyoruz, daha cevap alamadan parayı verip bitiriyor Genoa. Ne güzel sistem lan o öyle, Fiorentina araştırsın bulsun gerekli oyuncuyu, siz gidin alın. Edepsizlik diyesim geliyor, ağzımı daha beter bozasım geliyor. Zaten geçen sezon kaptanımız Dainelli'yi aldılar ara transferde.
Bu seneki icraatlarına gelelim kısaca.. Fiorentina Ocak 2010'da Sporting'in kapısını çaldı Veloso'yu istedi, sözleşildi, sezon sonu için olur şu an ihtiyacımız var dendi konu kapandı. İyi.. Hoş.. Güzel.. Güzel de sezon sonu D'Agostino'nun üstüne Veloso'yu da alıp orta sahayı insanlık dışı hale getireceğiz derken Dünya Kupası sonrasına kalan Veloso transferinde Genoa engeli çıktı, sarışın Portekizlinin tercihi de orası oldu.
Daha sonra Comotto'nun yetersiz, De Silvestri'nin de tam güven sağlayamadığı sağ bek için Rafinha adı geçti. Ciddi girişimlere başlanmıştı ki Brezilyalı oyuncunun adresi Genoa oldu. Fiorentina tam aldı derken imzayı Genoa'ya attı.
Veloso'dan sonra, o iş olmadı diye Kevin-Prince Boateng için girişimlere başladı Fiorentina. İş yine imza aşamasına doğru çok hızlı ilerledi ama o da ne? Gana'nın Dünya Kupası'nda parlattığı yıldız ismin adresi Genoa oldu. Genoa da bu oyuncuyu Milan'a kiraladı hemen ve kiralık anlaşma daha sonra Avrupa'da İtalya'ya özgü olan co-ownership anlaşmasına çevrildi.
Takımda Bolatti de gidiyor gibi olunca Fiorentina işini şansa bırakmayıp Franco Zuculini'yi alayım dedi. Bir de baktık ki Arjantinli genci kiralamış bir takım, döndük baktık yine kırmızı-lacivert formalı adamlar çıktı karşımıza. Zuculini Genoa'daydı. Fiorentina Udinese'den Felipe'nin bonservisini alıp Felipe-Gamberini tandemini kurdu ancak hem sol beki hem de stoperi yedeklemesi ve rotasyonu güçlendirmesi adına Kakhaber Kaladze ismi gündeme alındı. Hatta net olarak Fiorentina'ya gittiği bile yazıldı. Fiorentina'nın şiddetle ihtiyaç duyup teklif sunduğu başka bir oyuncuyu da yine Genoa almış oldu. Milan'ın Gürcü yıldızı beklenen sözleşmeyi Floransa'da imzalamamıştı.
Görüldüğü üzere Fiorentina'yı doğrudan ilk 4'e sokabilecek kalitede tüm isimleri bir bir topladı Genoa. Bu isimler gelse şampiyonluk yarışına bile dahil olmaktan bahsedebilirdik ancak şimdi ilk 4'e girip giremeyeceğimizi konuşuyoruz...
Not Defteri #42
yazan:
firat selcuk
- Not Defteri bitmedi korkmayın, yazasım yoktu sadece bir süre. Blogu sırf bu seri için bile takip edenler var gibime geliyor ara ara ve bunu sık yazmadığım için hafiften suçluluk duyuyorum. Ama hafif. Çok hafif. (-Susar mısınız artık Fırat bey?.. +Yok su almayayım, icetea olabilir.)
- İğrenç espri ile girdiğime göre formdayım. Dayım.
- Luxus ne güzel bir gruptur.. Bir grup deliye enstrüman vermişler çalın bunu demişler, adamlar delilikle orantılı bir yeteneğe sahipmiş neyse ki.. Yeni keşfetmedim bunları ama burayı yazarken çalmakta olduğu için şey ettirdim araya.
- Worms Reloaded çıktı ama bende kaplumbağa hızında çalışıyor. Yavaş çalışıyor derken sorun benden kaynaklı değil bence, zira Prototype'ı en üst ayarlarda sorunsuz oynadım ben aylardır.
- Mafia 2 de çıktı, henüz edinmedim. Zaten edindiğim zaman haberiniz olur, bir süre hayattan koparım. Edinmek.
- Edin Dzeko da iyi golcüdür ha.
- Yıl 2010 oldu ama ben hala daha dünyanın en iyi 2 yarış oyununun Re-Volt ve Beetle Crazy Cup olduğunu iddia ediyorum. Hatta iddia da etmiyorum arkadaş, en iyileri onlardır diyorum. Aksini iddia edeni tartaklarım, dayakla tehdit etmeyi bile düşünebilirim.
- Çok oyun yazdım. Icetea yazayım şimdi de. Daha evvel değindiydim fiyat politikasındaki salaklığa. En son Tansaş'ta litreliği 1.15TL iken 1.5 litreliği 2.99TL'ydi. Litrelik Money Club kartla indirimdeydi. Bugün gördüm litrelik yine 1.15, 1.5 litrelik de Money Club indirimine yine girmiş haftalar sonra ve 1.95TL olmuş. Sömürdüm.
- Bu arada Eti Gofredo diye bir şeyi ben 2 hafta evvel keşfettim. Bağımlılık yarattı günde 2 paket gidiyor.
- Millet sigara-alkol bağımlısı olur, benim bağımlılık Gofredo bağımlılığı. Delinin bağımlılığı böyle olur. Ne çok bağımlılık dedim be, bir yere bağlanasım geldi sebepsizce.
- Bağlanasım var derken şaka ettim de aslında ciddi ciddi bağlanasım var birine delice. Bu konuda ünlü Türk düşünürü Hayrettin Demirbaş'a kulak veriyoruz: Kısfmet.
- Ama yok ya sadece kısmet olmasın tabii.. "Ağzın dilin var şerefsiz" diyene hak veririm. Yani. Evet.
- Aman ya neyse.. Duygusallı şeylere kaptıracağım, bitireyim..
- Bu deliyi dinlediğiniz için teşekkürler, Not Defteri takipçilerine bir daha arayı bu kadar çok açmamak dileğiyle noktayı koyayım.
3.09.2010
Rıdvan Dilmen'de Şans Yoktur
yazan:
os
Adnan Polat bu gece %100 Futbol programına konuk oldu, söyledikleri, konuştukları ve tavırları tartışılır. Frank Rijkaard ile durum ne olursa olsun devam etme isteğinde olduğunu belirtmesi bana yetti.
Rıdvan Dilmen'in saldırgan tutumundan ötürü konsantre olamadım.
Adnan Polat, Fenerbahçe medyasına laf söylerken konuyu değiştirip, "BJK'ye ne diyorsunuz?" sorusunun da konuyu değiştirmek için olduğu çok göze battı.
Adnan Polat şanssızlıktan yakınırken -ki bence mazeret değildir- Rıdvan Dilmen'in "şans yazı-tura atışında biter, sahada şans yoktur" cümlesiyle buz kestim. Israrla söylediğinin arkasında da durdu.
Şimdi buraya not ediyorum, Rıdvan Dilmen; önümüzdeki haftalarda Fenerbahçe'nin yediği bir golü, direkten dönen topları ya da çizgiden çıkan topları yorumlarken "şans" kelimesini kullanırsa adam değildir.
Bakın; Rıdvan Dilmen adam değil demiyorum.
Rıdvan Dilmen'in saldırgan tutumundan ötürü konsantre olamadım.
Adnan Polat, Fenerbahçe medyasına laf söylerken konuyu değiştirip, "BJK'ye ne diyorsunuz?" sorusunun da konuyu değiştirmek için olduğu çok göze battı.
Adnan Polat şanssızlıktan yakınırken -ki bence mazeret değildir- Rıdvan Dilmen'in "şans yazı-tura atışında biter, sahada şans yoktur" cümlesiyle buz kestim. Israrla söylediğinin arkasında da durdu.
Şimdi buraya not ediyorum, Rıdvan Dilmen; önümüzdeki haftalarda Fenerbahçe'nin yediği bir golü, direkten dönen topları ya da çizgiden çıkan topları yorumlarken "şans" kelimesini kullanırsa adam değildir.
Bakın; Rıdvan Dilmen adam değil demiyorum.
1.09.2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)