15.11.2010

Ahh Ulan Cimbom

Bilirim Oğuz kalbi boyundan büyük bir adamdır. Ondandır ki misafir oyuncu kontenjanından bu yazıyı yazıyorum, belki de uzun soluklu bir merhaba demek için Artemio Franchi Blog’a. İzin falan almadan, cebren ve hile ile, biz Galatasaray taraftarına yaptıkları gibi sorgusuz sualsiz yazıyorum...Ahh ulan cimbom, ahh ulan!

Zor iş bugünlerde Galatasaray taraftarı olup, cimbomu sevmek. Hiç olmadığı kadar zor. İki hafta ufacık bir ışık görsek sahada, üçüncü hafta birileri gelip, o yanan cılız mumun üstüne kapatıveriyor bir bardağı. Oksijensiz seviyoruz bugünlerde, fotosentez kotamızdan yiyoruz sevgili senin için. Kalbe giden damarlarımız seninle doluyken, o damarlar tıkanıyor bugünlerde, tekliyoruz inan ki. Karpaty rezaletini yaşadık, Tromso’dür olur dedik. Sivas, Bursa, Ankaragücü yenilgilerini yaşadık, Rijkaard’a çok üzüldük, geçer dedik. Trabzon’a yenildik, Trabzon ligin en iyi oynayan takımıydı an itibariyle. Servet’e bağırdık bireysel hatası için, Hagi takım direncini yükseltmişti yoksa. Manisa’ya yenildik, Ariza çıktı artık! Biz aylardır kendimizi kandırdık sevgili senin için. Yeni mabedimiz yükseliyordu Seyrantepe’de. Orda Barcelona’ya, Roma’ya atar yapacaktık yine eski günlerdeki gibi..Biz senin bu kötü halini bile bile, aşktan çaresiz, kendimizi seninle sarhoş ettik sevgili...

Ligde 12 maçta 6 yenilgi, Eylül’ü göremeden veda edilen Avrupa Kupaları, basiret fakiri bir yönetim, artık gözlerinden tribünlere enerjileri geçmeyen 11 ruhsuz adam...Böyle mi veda edilecekti Ali Sami Yen’e? Bu muydu o kadar lisanslı ürün satın almanın, Madrid deplasmanlarına gelmenin, Kapalı Üst’te kıç yırtmanın karşılığı? Hadi benim tuzum kuru, imkanlarım var. Bu muydu hayatındaki azıcık mutluluk ihtimalini size endeksleyen, maç bileti parası denkleştirmek için bugünlerde hala insan gibi yaşamanın uçurumunda dolaşan fakir fukaranın emeğinin karşılığı? Çıkışta oğluna köfte ekmek bile alamayan ve bu yüzden yutkunan, utanan, Galatasaraylı babalara bunu mu layık gördünüz hep birlikte? Hafızası zayıf olan bu güruha nostalji yaptırmak boynumuzun borcu o yüzden.

Bugünlerde benim de ufacık bir yazımın yer aldığı, bir dönemin aynası güzel adamların, güzel kadınların emeğiyle, çok güzel bir kitap çıktı Yitik Ülke Yayınları’ndan: “80’lerde Çocuk Olmak”.

Orda bahsetmediğim bir de şu yanı var benim çocukluğumun:

1988-1989 sezonunda, dünyayı yeni yeni anlamlandırmaya başlayan 5 yaşında bir çocuğun gözleriyle aşık oldum ben Galatasaray’a. Kalede kendisinden sonra Taffarel’e kadar, bizlere kronik bir kaleci sorunu miras bırakan Simoviç (Zoran Simoviç), defansımızın sigortası Rambo Yusuf (Altıntaş), Kaptan Cüneyt (Tanman), Avrupa Gol Kralı Tanju (Çolak), Büyük Küçük Savaş’lar (Demiral ve Koç), Adamım Prekazi (Cevad Prekazi), sakallarından güven duygusu, huzur ve gülümseme damlayan Uğur (Tütüneker)...Yani benim çocukluk kahramanlarım, yani benimle aynı dönemde doğmuş binlerce veledi Galatasaray’a aşık edenler...

Biz sadece bu ruhu görmek istiyoruz tekrardan sahada. Staddan oğluna köfte alamadan ayrılmak zorunda kalan babalar, en azından sahada Galatasaray’ı görmüş olarak ayrılsın istiyoruz. Ülkede ezilen sınıf, hayat kalitesi zaten değişmiyor, onları azcık mutlu edin istiyoruz ve inanmak. Gün aydınlanmadan öncesi alacakaranlıktır, bu karanlık ondan!

Tunca Çaylant


Not: Tunca'nın tamamen içinden gelerek bana yolladığı bu yazı, dilerim onun bu blogdaki diğer yazılarının devamı olur. Nice kupaları, şampiyonlukları ve başarıları da yazar.

Hiç yorum yok:

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO