Sezon boyu geri düştüğü maçlardan sadece Beypazarı Şekerspor maçında sıkıntı yaşamadan galibiyet alabilmiş bir takım bu defa öne geçmesine rağmen maçı farklı kaybetti. Galatasaray'ın "istikrarsız istikrarı" devam etmekte, içeride üç puan, dışarıda sıfır puan. Sezon sonuna kadar böyle gidilecekse muhtemelen 8-10. sıralar arasında kalınacaktır. Bu kötü seriyi bozmak için ve deplasmanda da maç alabilmek için kötü havaya rağmen önemli bir fırsattı İstanbul BB deplasmanı. Galatasaray öne geçmesine rağmen bu fırsatı değerlendiremediyse ciddi bir problemden söz etmek mümkün.
Hagi'nin belli başlı ısrarlarına değiniyoruz hep, bu maçta da bunları gözlemledik. Yanlışları yeniden görmeye devam ettik. Neydi bu yanlışlar? İlk ve en önemlisi Lorik Cana'nın stoper oluşu. Cana defansif orta saha olarak oynarken şuna alışık, önde basmaya kalktığı zaman arkasını toplayacak 4 savunmacı oluyor en az. Ancak stoper oynarken bu yok, Cana biraz orta sahaya çıktığı zaman arkasında onu kapatacak kimse olmuyor bu kez, çünkü kendisi en gerideki oyuncu konumunda. Cana'nın oynaması gereken yerde ise oynayan isim Mustafa Sarp olunca takımın değil 1-0'dan, 3-0'dan bile maç vermesi doğal karşılanabilecek duruma geliyor. İlk yarı boyunca televizyona iki dakikada bir "Mustafa!" çığlıkları yükseldi. Kenar yönetim kendisini sürekli uyarmaktaydı, sahada doğruları yapan bir oyuncu bu kadar uyarı almaz, tek devrede en az yirmi kere adı anılmazdı. Mustafa'nın bu yetersizliğe rağmen ısrarla oyunda tutulması zaten güçsüz olan orta sahanın sonunu hazırladı. Bekte oynadığının on katı daha az performans veren Sabri ve gününde olmayan Culio ile birlikte Galatasaray -daha doğrusu Hagi- maçı rakibe elleriyle teslim etti.
Hagi takımın değişiklik istediği, Kazım, Serkan, Çağlar, Mustafa gibi oyuncuların çıkarılmak için alarm verdiği anlarda hamle yapmayıp durumu sahadakilerle kurtarmaya çalışarak takımının ve kendisinin ipini çekti resmen. İBB değişiklik haklarını bitirmişken Galatasaray'ın oyunu değiştirebilecek bir hamle yapmamış olması, ya da hamleleri geri düştükten sonra yapmış olması Hagi'nin büyük hatası olarak yansıdı bu maçta.
İBB tıpkı Beşiktaş'a yaptığı gibi kötü oynayan rakibinin gerçekten kötü oynadığını hissettiremedi ve bu akıllıca taktikle rakibini avladı. Beşiktaş maçında da kontrolü rakibe verip kritik dakikalarda kritik birkaç kontrayla işi bitirdiler, Galatasaray'a da aynısını yaptılar. Büyük takımların bunu henüz idrak edememiş olması ayrı bir skandalken, İBB'nin her maç bunu rakiplerine uygulayıp başarılı olması da daha büyük bir takdir konusu.
Maçın kırılma noktasına değinmek istedim bu maç ki açık ara farkla Stancu'nun atamadığı golü yazmalıyız. 2-0 yapsaydı en azından İBB daha çok açık verecekti ve Galatasaray için önde olduğu maç kabusla sonuçlanmayacaktı. 2-0'ı yakalama şansını oyuncunun vuruş tercihi yüzünden kaybeden bir takımın da 2-1'den sonra 3. golü getiren penaltıya haksızdı diye bir itiraz hakkı olmamalı. Fırat Aydınus hatalı bir penaltı kararı vermiş olsa da 2-1'den sonra maçın dönmeyeceğini maçı izleyen herkes biliyordu, Stancu'nun soluyla değil de sağıyla vurmaya çalışması Fırat Aydınus'un bu hatasını da kurtardı bir bakıma.
Galatasaray için umut her geçen gün artması gerektiği halde tam tersi şekilde tükeniyor artık. Hagi için de son bir söz söylemek gerekirse, bu maç geldiğinden beri kendisine olan güveni en çok sarsan maç olarak kayıtlara geçecektir.
26.02.2011
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
bu kadar uzun yazma be usta..değmiyor. ellerine yazık..
Mustafa'nın bu takımda işi ne,çözebilmiş değilim,Misimoviç kadro dışı,mustafa sahada..
birileri bizle fena halde dalga geçiyor..
artık ne oyunucular ne de taraftar galatasarayı bir efsane değil sadece bir takım gibi görüyor... Nerde o eski Aslan Yürekli Şanlı Galatasaray...
Yorum Gönder