19.03.2011

Yavan: Galatasaray 1-2 Fenerbahçe


Başlamadan evvel bütün Fenerbahçelileri tebrik ediyorum. Bu ezeli rekabet, ben dahil, tüm taraftarları paranoyaya çok rahat sürükleyebildiği için bu italiği kaleme almaktayım. Fenerbahçe'nin galibiyeti haklı bir galibiyettir ve bu yazıdaki hiçbir ifade -öyle anlaşılabilecek olsa dahi- Fenerbahçe'nin neden galip olduğunu sorguya açmak niyetiyle yazılmayacaktır. Yazının amacı ve niyeti maçı olabildiğince açık ve tarafsız değerlendirmektir. Sürç-ü lisan edilirse, hata kafadan değil "lisandan" kaynaklanmaktadır.

Derbiler çok yönü, yüzü ve ayrıntısı olan maçlar. Bu çeşit bir sinir harbini, içimdeki sinir harbinin etkisini azaltmak gerektiğinden ve daha rahat okunması açısından çeşitli alt başlıklar altında yazacağım. Her zaman futbol seyrederken ilk bakılması gereken şeye bakarak başlayacağız:

Taktiksel Düzen, Oyun ve Performans
Sürpriz yoktu. Aykut Kocaman beklenen düzenle beklenen oyunu oynamaya çıkmıştı. Hagi ise oyuncuların mevkilerinde yaptığı deneyleri sonunda bırakıp haftalardır oynatması gereken düzeni sahaya koymuştu. Franchi haftalardır yazıyor o düzeni, dilimizde tüy bitti zaten anlatmaktan. Derbi gazı, stad etkisi derken ilk yarıda sahayı fethettik. Ama kast ettiğim etkili oyun değil elbette; mücadele. Koşmak ve canını dişine takmak zorundaydı Galatasaray ve bunu yaptı da. Oysa bu övülesi falan değildi. Bugün bana sarı-kırmızı formayı verseniz ve o çimlere atsanız ölümüne koşardım. Futbolcuları o formalara kavuşturansa bundan fazlası olmalıydı. 

Hagi'nin meşhur vecizesini herkes hatırlayacaktır: "Bende var kafa..." diye başlayan ve malum kelimelerle biten. Galatasaray'da haftalardır sahada kafa yok. Buna Türk spor yorumcusu yetenek veya yaratıcılık diyor. Nasıl tanımlarsınız bilmem ama bu sorun öyle 10 numara almakla, kanat oyuncusu getirmekle çözülecek iş değil. Galatasaray'ın 10 oyuncusundan sekizinin topu ayağına aldığında düşünerek hareket etme eğilimi yok. Oyun felsefesinin uygulanışı toptan yanlış ve bu ayan beyan görünüyor haftalardır. Kontra atakta boş alanlara atılmayan toplar, doğru zamanda verilmeyen paslar, boş çalım denemeleri, anlamsız uzun toplar, kaleciye atılan gereksiz paslar, alan paylaşımında keşmekeş, alan daraltma eğiliminin olmaması, hücumda koşu zamanlaması olmaması... Bu kadar saymaya gerek yok aslında. Tek bir soru sorayım: Bu sezon sarı-kırmızılı formayı giyen oyunculardan kaçının, kaç kere verkaç yapmayı başardığını görebildiniz? Bu sorunun cevabı bile Galatasaray'da oyun organizasyonunun ne kadar içler acısı halde olduğunu gösterir hepimize. Bugün Galatasaray ligin en çok orta yapan, en çok şut atan ve en çok korner kullanan ikinci takımı. Ne muhteşem istatistikler. Sahada bir gram akıl kırıntısı görünce bayram ediyoruz diğer taraftan. Culio'yla Neill'ın zaman zaman oynayabildikleri zeka içeren oyunun istatistiğini tutan var mı peki? Takımın sorunu kaleye gidememek değil ki bunun için en dolambaçlı, en saçma sapan yolu seçmek. Galatasaray üç sezondur oyun zekasından yoksun oyuncuları bünyesinde toplamasının cezasıını çekiyor. Ama bir şey olmaz, yine gelir bir Hagi veliahtı, her şey düzelir.

Ezelin rakibimizin oyun düzenini, bu konudaki inadını ve haklı başarısını takdir ettiğimi daha önceki FB-BJK derbisinin değerlendirmesinde belirtmiştim ve maçın ilk yarısındaki içler acısı performansa rağmen bu görüşümde hiçbir değişiklik yok. Biz Fenerbahçe'den iki Fenerbahçe golü yedik ve bu bile Kocaman ve takımını takdir etmek için yeterli. Sonuç cümleleri için isteyen yukarıda bahsettiğim değerlendirmedeki ilgili bölümlere bakabilir. Çünkü farklı hiçbir şey yok aşağı yukarı. Bir tarafta sahada alacağı sonucu tamamen oyuncuların pozisyon içindeki eforlarına bağlamış bir düzensizlik, diğer tarafta çoğu zaman etkisiz bile olsa ortaya konmaya çalışılan belirli bir düzen, bir disiplin vardı. O disiplin ilk önce duran top alışkanlığında, sonra sağ bekin ileri çıkışına dayalı bir set hücumuna kendini gösterdi ve maçı aldı.

Bireysel Performanslar, Hatalar
İlginçtir bu maçta iki takımda da sürpriz performans ya da maça direk etki etti diyebileceğimiz bir oyuncu göremedik. Bahsettiğim pozisyonların içinde gösterilen çaba, hırs değil, genel anlamda maçın çehresini değiştiren bir etki yaratabilecek büyük bir efor ve bunu sahada göremedik. Aslında maçın yavanlığının yansımalarından biri de buydu. İtiraf etmeliyiz ki, maçın adı farklı olsa o tribünlerin %90'ı boş olacak, ekran başına geçenlerin çoğu otuzuncu dakikadan sonra bilgisayarın başına geçecek ya da kanal değiştirecekti.

Hatalar bölümünde beş oyuncunun adı yazıyor: Balta, Cana, Servet, Santos ve Yobo. Bu beş ismi buraya yazmam gerekmese maç golsüz bitebilirdi, bu çok çok çok uzak bir ihtimal olsa bile. İlk üç isim kafa toplarındaki müthiş umarsızlıklarıyla saç baş yoldurttular. İlk golde Balta'nın sıçramadan kafa topu almaya çalışması, ikinci golde Servet ve Cana'nın kafayı çakan Alex'e uzuun uzun klark atmaları inanılacak gibi değildi. Yobo ile Santos ise Galatasaray'ın golünde pozisyon gelişirken Kazım'ın endamını seyretmeyi tercih ettikleri için bu paragraftalar.

Hakem
Birkaç eleştirim var Aydınus'a, bunun dışında maçın skoruna etki etmemeyi -şansının da yardımıyla- başararak çıktı maçtan. Performansı ise gerçekten kötüydü. Aydınus'un derbiye seçildiği anda maç içinde yaşanacakları tahmin etmedim desem yalan olur. Kendisinin hakemlik niteliklerini stres düzeyi çok yüksek maçlarda gösteremediği tecrübeyle sabitti ve bu bilgi değişmedi. Galatasaraylılar'a kartları saçarken Fenerbahçeliler'e kart göstermeyi unuttu, sertlik düzeyini bir aşağı bir yukarı çekip oyuncuların kontrolünü kaybetti. Eğer Galatasaray şampiyonluk yarışında olsa müthiş bir cümbüş seyredeceğimiz kesindi. Şükür ki sonucu etkileyecek bir hata yapmamış olarak sahadan ayrıldı. Böyle bir hata olmaması MHK üstündeki müthiş entrika hikayelerini azaltması açısından güzel oldu. Yardımcıları çok iyi, hakem çok kötüydü ama maç o kadar kötüydü ki Aydınus'un kötü yönetimi üstünde sırıtmadı. Hakemin derbiyi değil derbinin hakemi kurtardığını görmek ilginçti bu bağlamda.

Son sözüyse seyirci hakkında söyleyelim: Stadın ambiyansı tek kelimeyle muhteşemdi. Ama maçın son dakikalarında iki rakı şişesi atılması tam bir rezaletti. Eşeğe altın semer bağlasan yine eşek tabi. Nou Camp'ın ikincisini şehrin ortasına diksen de o koltuklara oturan öküz olduktan sonra yapılacak bir şey yok.

Hiç yorum yok:

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO