Dikkatinizi çekti mi bilmem, aşağı yukarı on senedir özellikle amatör sporlarda efsanevi rekabet klasmanına girebilecek kadar çığır açıcı ve heyecanlandırıcı çekişmelerin yokluğunu çekiyoruz. Atletizmde neredeyse tüm dallar bir sporcu tarafından domine edilmekte. Phelps yüzme tarihini yeniden yazıyor, Bolt kendisini geçtim insani sınırlarla rekabet içinde, kadın tenisi nitelikli oyuncu izletme konusunda Henin'in gidişinden beri yerlerde sürünüyor... Örnekler çoğaltılabilir. Bu tablo hele de benim gibi 90'ları son çeyreğinden yakalayabilmiş "yeni yetmeler için" iç burkan bir tablo. Özellikle sporcu karakterinin ve etiğinin ne olduğunun sergilenmesini ve öğrenilmesini, sporcuların sadece teknik yeterliliklerinin ötesine geçerek tarihe karakterlerini yansıtarak gerçek efsanelere dönüşmesini sağlaması açısından bu tür rekabetlerin daha çok olmasını istememek mümkün değil. Düşünsenize bir de Nadal-Federer çekişmesinin olmadığını, dün geceki diğerlerine göre pek bir özelliği olmayan seyirlik bile rekabetin sadece başka bir ayağını oluşturması bakımından da olsa bir sporseveri yeterince heyecanlandırdı ve izleyiciye sporun en üst seviyesinde en iyi tekniğe sahip olmanın sporcuyu en iyi yapmaya yetmeyebileceğini bir daha hatırlattı.
Nadal-Fedex rekabetinin teknik yüzü defalarca tahlil edilmiş, teknolojinin üstün imkanları sağ olsun içi dışına çıkarılmış halde. Ama işin bu tarafında genel anlamda neler döndüğünü anlamak için üç maçlarını seyretmeniz bile yeterli olacaktır aslında. Her ne kadar insanüstü performanslar gösterseler de ikilinin kortta yaptıkları neredeyse hiç değişmiyor. İki taraf da yaratmak, geliştirmek ve kusursuzlaştırmak için neredeyse çocukluklarından beri uğraştıkları oyun karakterlerinde küçük numaraları saymazsak hiç değişiklik yapmıyor. Federer tenis tarihinin en kusursuz file önü ve çizgi arkası vuruş becerisini ve dahiyane yaratıcılığını, Nadal "Kortların Aslanı" olarak anılmasına sebep olan inanılmaz atletik yeterliliklerini ve rakibine eziyet çektirmesini sağlayan oyun stilini tamamlayan kendine özgü ve müthiş etkili vuruş stilini sergilemek için korta çıkıyor. Her zamanki gibi Fedex'in backhand'ini bombardıman altına alıyor. Dün de backhand pozisyonlarını forehand'ine almaya çalışırken hatalar yapan Federer'in oyun konsantrasyonunun bozulması sonucu benzerlerini izlediğimiz bir Nadal galibiyetine şahitlik ettik. Bu cümleden tekdüze ve sonucu baştan belli bir maç veya maçlar izlediğimizi düşündüğüm anlaşılmasın. Anlatmaya çalıştığım şey daha farklı.
Federer birçok tenis efsanesi ve otoritesince tasdik edilmiştir ki tarihin teknik açıdan kusursuz olarak onurlandırılabilecek tek oyuncusudur. Nadal karşısındaki sorununun backhand zayıflığı olduğunu iddia edenin ağzı yamulur. Sevseniz de sevmeseniz de bu oyunun en usta ismidir, Federer -ki, ben sevmem kendisini- ve herhangi bir oyuncu karşısında vuruş yetenekleri açısından aciz kalması için topa vuruş şeklinizden, raketi hangi elinizde tuttuğunuzdan veya ne kadar etkili olduğunuzdan çok daha farklı bir şeye sahip olmanız gerekiyor. Tenis ne kadar raketlerle oynanırsa oynansın en çok raketi elinde tutanların ruh haliyle ilgili bir oyun elbette ve bu kalemde Federer'in Nadal karşısında çok büyük zorluk çektiği ayan beyan ortaya çıkalı uzun bir zaman geçti. Nadal karşısına çıkmazdan önce kortta soğukkanlılığı ve özgüveniyle "Iceman" Bjorn Borg'a benzetilen Federer son üç sezondur kortta duygularına hakim olamayan bir karakter eğilimi göstermeye başladı. Altın çağını yaşadığı dönemde yok edici bir makine gibi sahaya çıkıp arka arkaya winner'larıyla rakibi kim olursa olsun darmadağın eden adamın yerini zaman zaman ilk 50 hatta ilk 100 sıralaması içindeki tenisçiler karşısında basit hataları yüzünden maçlarını riske atan üst düzey bir tenisçi halini aldığı bile oldu. Dün geceki maç da bu ruhsal yetersizliklerle Fedex'in kendi önünü tıkadığı bir maçlardan biriydi.
Nadal da defalarca yaptığı gibi rakibinin bu eksikliğini çok çok iyi kullandı. Kendisini tenis efsaneleri arasına sokan sakinlik, azim, inat ve gücü harmanlayan oyun stilini korta yansıttı. Artık kazandığı Federer maçlarının klasiği haline gelen inanılmaz vuruşlara karşı yaptığı muhteşem savunması, topa çekiçle şiddet uygularmış gibi vurduğu backhandleri ve elbette öküzöldüren sol el forehandleriyle eksiksiz bir Nadal performansı izletti. Özellikle çok zor durumlardan çıkardığı passing shot winner'larının altını daha bir kalın çizmek gerekiyor. Rakibinin file oyunuyla maça dönmeye çalıştığı her ataktan daha da güçlü çıkmayı başardı. Federer'in kendisine karşı neredeyse kronik hale gelmiş sabırsızlık sonucu ortaya çıkan konsantrasyon bozukluğunun da etkisiyle benim izlediğim en rahat Fedex galibiyetini aldı. Fedex'in bu mental sorununu çözememesi durumunda daha çok maçını seyredeceğimiz bu ikilinin çekişmesi bu sorunun ekseni etrafında dönmeye devam edecek. Federer'in bu meseleyle mücadele etmesiyle doğru orantılı olarak klasikleşmiş Fedex-Nadal mücadeleleri seyredeceğiz, ya da dünkü gibi Nadal'ın hakimiyetinde geçen maçlara yenileri eklenecek.
Nadal'ın taraftarı olsam bile ikinci ihtimalin gerçekleşmesini elbette ki istemem. 21. yüzyılın spor tarihine altın harflerle geçecek bir rekabetin böyle bir kısır döngüyle sıkıcılaşmasını hiçbir sporsever istemez. Sadece dilekler yeterli değil elbette, tıpkı sadece bileklerin yeterli olmadığı gibi...
Federer birçok tenis efsanesi ve otoritesince tasdik edilmiştir ki tarihin teknik açıdan kusursuz olarak onurlandırılabilecek tek oyuncusudur. Nadal karşısındaki sorununun backhand zayıflığı olduğunu iddia edenin ağzı yamulur. Sevseniz de sevmeseniz de bu oyunun en usta ismidir, Federer -ki, ben sevmem kendisini- ve herhangi bir oyuncu karşısında vuruş yetenekleri açısından aciz kalması için topa vuruş şeklinizden, raketi hangi elinizde tuttuğunuzdan veya ne kadar etkili olduğunuzdan çok daha farklı bir şeye sahip olmanız gerekiyor. Tenis ne kadar raketlerle oynanırsa oynansın en çok raketi elinde tutanların ruh haliyle ilgili bir oyun elbette ve bu kalemde Federer'in Nadal karşısında çok büyük zorluk çektiği ayan beyan ortaya çıkalı uzun bir zaman geçti. Nadal karşısına çıkmazdan önce kortta soğukkanlılığı ve özgüveniyle "Iceman" Bjorn Borg'a benzetilen Federer son üç sezondur kortta duygularına hakim olamayan bir karakter eğilimi göstermeye başladı. Altın çağını yaşadığı dönemde yok edici bir makine gibi sahaya çıkıp arka arkaya winner'larıyla rakibi kim olursa olsun darmadağın eden adamın yerini zaman zaman ilk 50 hatta ilk 100 sıralaması içindeki tenisçiler karşısında basit hataları yüzünden maçlarını riske atan üst düzey bir tenisçi halini aldığı bile oldu. Dün geceki maç da bu ruhsal yetersizliklerle Fedex'in kendi önünü tıkadığı bir maçlardan biriydi.
Nadal da defalarca yaptığı gibi rakibinin bu eksikliğini çok çok iyi kullandı. Kendisini tenis efsaneleri arasına sokan sakinlik, azim, inat ve gücü harmanlayan oyun stilini korta yansıttı. Artık kazandığı Federer maçlarının klasiği haline gelen inanılmaz vuruşlara karşı yaptığı muhteşem savunması, topa çekiçle şiddet uygularmış gibi vurduğu backhandleri ve elbette öküzöldüren sol el forehandleriyle eksiksiz bir Nadal performansı izletti. Özellikle çok zor durumlardan çıkardığı passing shot winner'larının altını daha bir kalın çizmek gerekiyor. Rakibinin file oyunuyla maça dönmeye çalıştığı her ataktan daha da güçlü çıkmayı başardı. Federer'in kendisine karşı neredeyse kronik hale gelmiş sabırsızlık sonucu ortaya çıkan konsantrasyon bozukluğunun da etkisiyle benim izlediğim en rahat Fedex galibiyetini aldı. Fedex'in bu mental sorununu çözememesi durumunda daha çok maçını seyredeceğimiz bu ikilinin çekişmesi bu sorunun ekseni etrafında dönmeye devam edecek. Federer'in bu meseleyle mücadele etmesiyle doğru orantılı olarak klasikleşmiş Fedex-Nadal mücadeleleri seyredeceğiz, ya da dünkü gibi Nadal'ın hakimiyetinde geçen maçlara yenileri eklenecek.
Nadal'ın taraftarı olsam bile ikinci ihtimalin gerçekleşmesini elbette ki istemem. 21. yüzyılın spor tarihine altın harflerle geçecek bir rekabetin böyle bir kısır döngüyle sıkıcılaşmasını hiçbir sporsever istemez. Sadece dilekler yeterli değil elbette, tıpkı sadece bileklerin yeterli olmadığı gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder