Kötü geçen 2009/2010 sezonunun üstüne 2010/2011 sezonunda da benzer senaryolar yaşanmaktayken Avrupa kupaları umudunda sona gelinmiş oldu. Öndeki takımlardan Roma ve Juventus sıkça puan kaybederken Fiorentina'nın uzun süren yenilgisiz seriye rağmen bu farkı beklenenden çok daha az oranda kapatmış olması sorunun ana kaynağıydı. Kazanması gereken maçların çoğunda bir şekilde takılıp adeta Manchester United'ın ikramlarını çeviren Arsenal oldular.
Bu maç Fiorentina için şu açıdan önemliydi: Galibiyet alınırsa Juventus ile olan fark altı, Roma ile olan fark da sekiz puana inecekti. Ve bu zor dönemde gelen galibiyetle epeyce zor olan Avrupa kupaları fırsatı yolunda psikolojik anlamda üstünlük kurulacaktı bir anlamda. Ancak geçen sezon Prandelli ile nasıl umut veremediysek, bu sezon da Mihajlovic ile aynı umutsuz tablo sürdü ve son fırsatı elimizle itip seneye Avrupa'dan uzakta bir sezon geçireceğimizi neredeyse kesinleştirdik.
Tabii maç için başka bir ilginç nokta da Luca Toni'nin Artemio Franchi'de en büyük kinin duyulduğu takıma transfer oluşundan sonra bu stada ilk kez çıkmasıydı. Fiorentina'da ne kadar efsane olursa olsun Baggio haricinde Juventus'a gidip de Fiorentina için hala sayı duyulabilir olan adam sayısı bir elin parmaklarını geçmez ve Toni o parmaklardan biri asla değildi.
Günün ve haftanın ortalamasını düşünürsek fare doğuran dağ misali maçlardan biri oldu bu maç. Avrupa'nın üç büyük liginde haftanın maçları belki de haftanın en kötüsü oldular. El Clasico beklenen heyecanın çok uzağında olunca önce bu maça, ardından da Arsenal-Liverpool maçına yöneldi bakışlar ancak Premier Lig'deki dev maçın "8+3" dakikalık uzatma bölümü haricinde üç maç resmen sıfır çekmiş oldu.
Fazlaca sıkıcı ve net pozisyon sayısının bir hayli az olduğu her maç gibi uzun uzadıya yorumlanamayacak bir maçtı bu. Fiorentina 90 dakikanın hemen hemen 80 dakikalık bölümünde kontrolü elinde tutup topa sahip olup oyunu kuran takım olurken Juventus yenilmemek için gelen bir takım olarak kapandı ve maçın 0-0 ilerlemesinden memnun görünmekteydi. Üzerine bir de Fiorentina'nın hücum hattının kötü ötesi olması her şeye tuz biber ekti ve maç golsüz noktalandı.
Sahaya 4-3-2-1 düzeniyle çıkan Fiorentina'nın ilk 11'ine bakalım ve öyle devam edelim:
Boruc, De Silvestri-Gamberini-Kroldrup-Pasqual, Behrami-Montolivo-Vargas, Cerci-Mutu, Gilardino
Ayrıca ikinci yarıda 69. dakikada Cerci-Ljajic ve 76. dakikada Behrami-Donadel değişiklikleri oldu.
Kadroda De Silvestri takımın açık ara en iyi sağ beki olarak oynamayı hak eden isimdi. Kendisinin ilk 11'de olması ve genel anlamda vasat olan maçta kendince başarılı olması olumlu bir detaydı. En azından Juve'nin birkaç hücumunu yerinde ve erken keserek kısır maçın olası birkaç pozisyonunu yok etmiş oldu. Cerci ise sahadaki yirmi iki adam arasında en kötü isimdi muhtemelen. Evet bir Felipe Melo ve Mutu düşmanı olarak "Onlardan bile kötüydü!" diyebilirim Cerci için!
Cerci'nin bu çok kötü oyununa Mihajlovic'in 69. dakikaya kadar dayanabilmesi, Mutu'nun bencil oyunuyla birleşince hücumda Gilardino'ya top taşımak Barış-Ayhan-Mustafa üçlüsü ile Total Futbol oynamaktan daha imkansız bir hale geldi. Mutu hakkındaki isyanımın nefretten kaynaklı olmadığını ise maçın 20. ve 82./83. dakikalarındaki pozisyonlarda inceyelebilirsiniz. Gol olması muhtemel iki atağı tamamen kendini kahraman ilan etme adına yok etti. Ya anlamsız yerlerden anlamsız vuruşlar deniyor ya da üç-dört kişinin arasına girmekten çekinmiyor. Böyle bir oyuncu ile gol atamazsınız, olmaz, olamaz. Mahkumsunuz atamamaya.
Fiorentina'nın kendi çapında oynadığı, Juventus'un ise gol atamayan rakibin verdiği rahatlıkla beraberliği yeterli gördüğü, belki de iki takım adına da fark yedikleri maçlar dahil sezonun en kötü maçıydı.
Maçın Özeti:
17.04.2011
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder