Şampiyonanın -şimdilik- açık ara en iyi gününü okumaya hazır olun. Zira 28 Temmuz 2011 tarihi için yüzme adına önemli günlerden biri olarak tarihteki yerini aldı. Teknolojik mayolar uzun kulvarda yani aslında normal diye bildiğimiz 50 metrelik havuzda ilk kez yenildiler. Teknolojik mayo ile kırılan bir dünya rekoru tekstil mayo ile kırılıp tarihe gömüldü.
O zaman günün ilk yarışına, dünya rekorunun geldiği o yarışa göz atalım: Erkekler 200 metre bireysel karışık. Yine Phelps-Lochte düellosu ile karşı karşıyayız. Michael Phelps yarış öncesi avantajlı gözüküyordu zira Ryan Lochte gündüz bir yarı final yüzmüştü. Bilindiği gibi ilk 50 metreyi kelebek yüzüyor sporcular, burada Phelps ilk sırada dönerken Lochte onu takip etti. Bu normal bir şey, Phelps'in kelebekte daha iyi olduğunu hepimiz biliyoruz. 0.06 saniye farkla dönüşü yapan Phelps sırtüstünde de 100 metre dönüşüne gelirken öndeydi, üstelik yine Lochte'den daha iyi yüzüp farkı 0.19 saniyeye çıkardı. Ancak Lochte 100-150 arası öyle bir kurbağalama yüzdü ki Phelps veya başka biri karşı koyamadı. Lochte kurbağalamada Phelps ile arasındaki 0.19 saniyeyi kapattığı gibi üzerine bir de 0.29 saniye fark attı. Toplamda 0.48 saniye fark, hem de 50 metrede, hem de bireysel karışık finalinde... Hepsini lego misali üst üste takınca inanılmaz duruyor. Kurbağalamadaki inanılmaz performansı ile son 50 metrede, yani serbestte Phelps'ten 0.32 saniye daha kötü yüzmesine rağmen 1.54.00'lık net derecesi ile Phelps'in 0.16 saniye önünde altın madalyayı boynuna taktı ve Phelps'in turnuvadaki bir altın madalya umudunu daha, hem de Phelps'in sık sık yaptığı şekilde şekilde dünya rekoru kıraraktan havuzun diplerine doğru yolladı. Phelps nasıl dünya rekoruna alışık diyenleri ise 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları'na götürmek isterim, aldığı sekiz altının yedisi dünya rekoru ile gelmişti. Kalan tek madalya da Olimpiyat rekoru ile...
Ocak 2010'da FINA teknolojik mayoların kullanımını yasaklayıp tamamen tekstil ürünü mayolara geçileceğini söyledi. Teknolojik mayoların yasaklanmasıyla birlikte de 1 Ocak 2010-28 Temmuz 2011 tarihleri arasında yüzmede uzun kulvarda dünya rekoru kırılamamıştı. Tabii bunu yazının başındaki gibi hatırlatalım, hep izlemeye alıştığımız o uzun kulvarda böyle durum. Yasaklardan sonra kısa kulvarda daha önce rekor kırıldı, yine Lochte kırmıştı 200 ve 400 bireysel karışıkta. 28 Temmuz 2011 tarihi, Lochte'nin bu sıra dışı performansı ile, insan gücünün teknolojiyi yendiği gün olarak yüzme tarihinin en önemli anlarından biri olarak kayıtlara geçecek.
Bu arada rekor demişken kadınlarda 200 metre kurbağalama yarı finali yapıldı, Rebecca Soni'nin önderliğinde... Soni çok rahat kazanıp finale giderken dünya rekoruna yakın yüzdü yarışın büyük bölümünü. Kendisini pek zorlayacak kimse yok gibi ama zorlayabilen çıkarsa temposunu arttırıp bir dünya rekoru da o kırabilir.
Günün ikinci finali ise yüzme şampiyonalarının en dikkat çeken ve tarih boyu en çok beklenen finaliydi. Erkekler 100 metre serbestte Cesar Cielo Filho ile James Magnussen'in düellosuna tanıklık ettik. Brezilyalı Cielo Filho 50 kelebekte ciddi bir performansla madalyasını kazandı. 100 metreye bunu taşıyabilir mi diye düşünülürken 50'deki kadar rahat olmayacağını bizlerden çok daha iyi biliyordu. Tekstil mayo ile elde edilen en iyi derecenin sahibi, bu şampiyonada Avustralya'nın 4x100 serbestte kazandığı madalyanın başrol oyuncularından biri olan James Magnussen'di 47.49 ile. Bayrak yarışında kendi sırasında bu başarıya imza atması formda olduğunu gösteriyordu. Tüm mayolarda, yani teknolojik mayo ile kırılan ve geçerli olan dünya rekoru ise Cielo Filho'ya aitti, 2009'da Roma'da 46.91 ile kırdı. Tarihin en hızlı iki ismi havuzdaydı demek doğru olacak. İlk 50 metrede Cielo Filho madalyaya kendinden emin şekilde, Magnussen ise ilk üçe bile giremeyerek hayal kırıklığına doğru ilerliyordu. Ancak dönüşü ile yarış sonu arasında bu kadar ciddi değişikliğin bulunduğu 100 metre finali zor bulunur. Son 20 metrede kendisinin ve şampiyonanın değil, yüzme tarihinin en harika sprintlerinden birini atan Magnussen adete torpido gibi duvara dokundu ve altın madalyanın sahibi oldu. Dönüşü önde götüren Cesar Cielo Filho ise 0.01 saniye farkla ilk üç dışında kalıp çok önemsediği bu dalda madalyasız çıktı havuzdan. Bir ilginç nokta da şuydu, bu yarışla ilgili: Eurosport'ta yarışları yorumlayan efsane yüzücü Pieter Van Den Hoogenband, James Magnussen'in 47.60 ile altın madalya alacağını tahmin etmişti. Boşuna büyük yüzücü olmadığını bu tahmin ile anladık çünkü Avustralyalı yüzücü hem altını aldı hem de derecesi 47.63'tü.
Erkeklerdeki bu iki finalden sonra günün diğer finalleri kadınlardaydı hep. İlk final 200 metre kelebekti. Şampiyonanın büyük hayal kırıklığı Stephanie Rice şanssızlığını kırmak için havuza girdiğinde iki Çinli rakibi vardı. Ancak günün iki önemli finalinden ve dünya rekoru heyecanından sonra kadınlarda finaller tatsız başladı. Yanlış anlaşılmasın, heyecan anlamında diyorum... Çinli Jiao Liuyang havuza atladığı andan itibaren yarışı önde götürdü. 100 metre dönüşünde 1 dakikanın altına inen tek yüzücüydü hatta. Yarış sonunda iki Çinli sporcu altın ve bronz aldı desem arada gümüşü alan Rice olmuştur denir sanırım. Ancak ne yazık ki Stephanie Rice bir kez daha madalyadan uzakta gitti duşunu almaya... Gümüşü sürpriz bir isim, Büyük Britanya'dan Ellen Gandy kazandı.
Sondan bir önceki finalimiz kadınlar 50 metre sırtüstündeydi. Burada dikkati çeken en önemli isim hiç şüphesiz ABD'nin 1995 doğumlu yıldız adayı Missy(Melissa) Franklin'di. 50 metre uzun uzadıya anlatılacak bir dal değil, o yüzden hemen özetleyelim: Sırtüstünde bir türlü gümüş madalyadan öteye geçemeyen Rus yüzücü Anastasia Zueva nihayet şeytanın bacağını kırıp bu güçlü sprint dalında altın madalyaya ulaştı. Missy Franklin ise bronz madalya aldı. Zueva ise altın madalyasının ardından şöyle konuştu: "50 metrede altın madalyayı hiç beklemiyordum, çünkü bu bir Olimpik bir dal değil bu yüzden konsantre olamamıştım. Ama koçumun kazanacağıma olan inancı çok fazlaydı. Son birkaç metrede kendimi çok yorgun hissettim ancak kazanmayı gerçekten istedim."
Ve son olarak kadınlar 4x200 serbest ile bu efsanevi beşinci güne noktayı koyuyoruz. Favori ABD için son yüzücü olan Allison Schmitt'e kadar iş bitmeliydi. İlk sırada havuza giren isim ise biraz önce bir final yüzen Missy Franklin oldu. Franklin 200 metresini tamamladığında 1.55.06'lık nefis bir dereceye imza attı. ABD'de havuza üçüncü sırada girecek olan Kathryn Hoff buna inanamadığını söylemiş. "Gerçekten 1 dakika 55 saniyede yüzebildi mi?" diye havuza dördüncü sırada girecek olan Allison Schmitt'e sormuş yarış sonu röportajda dediğine göre. Missy'nin bu harika derecesi ile açtığı fark sonrası havuzdaki mücadele erkenden kopmuş oldu ve 4x200'ün kalan üç paraçık 200 metresi Avustralya ile Çin arasındaki gümüş madalya mücadelesine döndü. ABD, Missy'den sonraki her sporcusunda farkı 2.50 saniye civarına sabitledi. Kylie Pallmer, Avustralya için son umut olarak havuza daldı, aynı anda ABD'nin bu dalda en zayıf halkası diye lanse edilen Allison Schmitt de havuza atladı. Ancak Schmitt çoğu kişiyi utandırdı, son 150 metreye 3 saniye, son 50 metreye ise 2.50 saniye önde girdi. Schmitt'in performansı ciddi anlamda düşmüş olsa da en azından arkadaşlarının elde ettiği farkı finişe kadar kapattırmamak için çabaladı. Son 30 metreyi herhangi birimizin yüzebileceği kadar ağır giden Schmitt, 1.28 saniye farkla altın madalyayı ülkesine, yani takımına kazandırmış oldu. Pallmer ise yapabileceğinin en iyisini yapıp, kendisine gelene kadar kopup gitmiş olan yarışta teselli olarak gümüş madalyayı ülkesine götürdü. Çin ise 800 metrelik bu yarışta sadece 0.24 saniyelik farkla bronz madalyada kaldı.
Efsanevi bir günden sonra beklentilerimizi karşıladı sanırım bu şampiyona. Kalan günlerde izleyeceğimiz performanslar Magnussen'in enfes sprinti ve Lochte'nin rekoru kadar olmayabilir ancak şampiyona geneline bakarsak "Biz tatmin olduk!" diyebiliriz.
29.07.2011
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder