Üniversitede tanıştığım Recep adında bir arkadaşım var. Koskoca Ege Üniversitesi'nde altı yılım geçti ve okul dışı olanları sayarsak bu okul sayesinde tanıdığım insanlar arasında ömür boyu iletişimde kalıp gerçekten arkadaşım dostum diyebileceğim insan sayısı bir elin parmakları ile sınırlıdır. Onlardan biridir işte bu adam. Kendisini böyle inceden yücelttim ama her an her türlü hakareti edebileceğimin bilincinde olsun, canımı sıkmasın diye de seslenmiş olayım buradan. Kendisi Karabüklü, hatta İbrahim Kaş da çocukluk arkadaşları arasında...
Mezun olup Ankara'da iş güç sahibi olan bu adamı İzmir'den uğurladığımızda Beşiktaşlıydı. Bir veya bir buçuk sene önce bir anda Fenerbahçe amblemli bir kıyafetini görünce anlam verememiştim. Bir iddia sonucu falan sandım, pek de ciddiye almadım ama görüyorum ki kendisi deplasmanlara gidecek kadar Fenerbahçeli olmuş. Çok irdelememiştim ve geçici bir olay sanmıştım ama derbiden(20 Kasım, BJK-GS) sonra konuşurken Beşiktaş'tan "siz" diye bahsedince durumun ciddiyetini kesin olarak anladım. Nedir ne değildir derken anlat şu meseleyi dedim ve bloga yazma iznini de alarak yazmaya başladı neden böyle bir şey yaptığını.
Benim için asla olmayacak bir şeydir takım değiştirmek, yapanlara da pek saygı duymazdım ama böyle tanıdığım güvendiğim bir adamdan bu satırları duyunca buraya aktarmak istedim. Bana mantıksız gelse de kendi içerisinde gayet mantıklı şekilde açıkladı bu durumu ve yapabildiğim tek şey saygı duymak oldu. İlginizi çeker mi çekmez mi bilemem ama göz atmanızı öneririm.
"Eskiden mantıklı bir taraftarken şimdilerde uyuz ve Galatasaray'a olur olmaz laflar eden bir adama dönüşmüşsündür lan..." diyerekten şaka yollu üzerine bile oynadım ama anladım ki bakış açısı değişmemiş, hisler değişmiş sadece. İşte Çarşı'nın göbeğinde boğazını yırtabilecek kadar Beşiktaşlı olan bir adamın Fenerbahçe'nin deplasmanlarına koşarak gidecek kadar Fenerbahçeli oluşunun kendi ağzından açıklanışı:
"Neden öyle Fenerli olayım, adam gibi delikanlı Fenerliyim. Yanlı değilim objektifim, kimseye saldırmam hakkını veririm; dün Muslera harikaydı mesela, bayıldım resmen.
Fenerli olma mevzusuna gelince de, önce her ne kadar bilinçaltıma oynamak ya da Fenerium'un şaşalı ürünleriyle kandırmak isteler de yutturamadılar. Sonra tozlu sandıklardan sünnet kasetim çıktı. Orada şöyle bir olay vardı: Sene 1992 Ağustos ayının bir pazarı. Sünnetçi abi adam olacak çocuğa döner ağlamasın diye 'Bak işte her taraf sarı-kırmızı, oley cimbom bom!' der. Acı ile hepsinin kopacağını sanan çocuk o an ağlamayı keserek 'Hayıırrr ben Fenerbahçeliyim hadi daha kesmedin mi yeter.' diye inlerken bir avaz kopar.
İşte o kasetten sonra bütün hayat değişir en azından Fenerbahçe'ye karşı ön yargı atılır. Daha sonra ise Fenerli olmamı isteyenlere şu soru sorulur: 'Beni tanıyorsunuz, Beşiktaş'ı her durumda ne kadar çok sevdiğimi biliyorsunuz. Bunlara rağmen canı gönülden Fenerbahçeli olmamı istiyor musunuz?' diye... Verilen cevap iki-üç dakika düşünmeden sonra şudur: 'Evet.'
O tarihten sonra bu kardeşin artık Fenerbahçelidir... Kendini üç kuruşluk kumaş parçalarına satmadan kabul eder, ilk deplasman maçına Kayseri'ye gider... Kadir Has'ta deplasman tarafında yer olmayınca Kayserililerle kavga eder ama yine şapkasını çıkarmaz...
Eee işte böyle... Mühim olan hangi takımlı olduğun değilmiş mühim olan hangi takımı hissettiğinmiş. Ben Beşiktaşlı falan değilmişim Fenerli olunca anladım çünkü şimdi daha çok ilgiliyim."
Recep'in anlattıkları böyle, saygı duymak veya sonuna kadar eleştirmek sizin elinizde. Ben paylaşmaya değer bulup yazdıklarını sadece noktalama ve imla kurallarına göre düzenleyip aktardım buraya. Takdir sizin.
21.11.2011
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder