Ben bu maçtan ziyade aylar öncesine giderek başlamak istiyorum. Kendi açımdan bakacağım çünkü. Beni tanıyanlar ve okuyanlar biliyorlardı
Fatih Terim karşıtlığımı. İlk günden son güne tek şart koymuştum kendisine destek olmak için: Altyapıdan bir oyuncuyu ilk 11'in değişmezi yapması. Körün istediği bir göz misali,
Semih Kaya için mutlu olurken bir anda
Emre Çolak'ı da kazandık.
Kazandık diyorum çünkü derbi sonrası bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Emre'nin gollerle başladığı Denizli Belediyespor ve Antalyaspor kupa maçlarından sonra Emre'yi kazandık desem abes kaçardı ancak bu derbi bir oyuncunun kariyer basamaklarında çok önemli bir yer teşkil eder.
Semih o eşiği Beşiktaş maçında geçmişti, sıra Emre'deydi ve o da kendisine destek olan herkese o desteğin hakkını verdi. Yani demem o ki, ben bir tane genç oyuncuya çoktan tav olmuşken üzerine iki yıldır her şartta destek olduğum Emre Çolak'ı görmek tarif edilebilecek türden bir mutluluk değil. Derbiye ne kadar sevindiysem Emre'ye de o kadar sevindim.
Emre Çolak hamlesini bekliyordum aslında ama en iyi ihtimalle 45. dakikada oyuna girer diye düşünmüştüm. Bekleme sebebim de
Gençlerbirliği maçında
Riera'nın yerine girip kanattan etkisi olmayan takımın kanattan bir gol bir de ciddi gol şansı bulmasını sağlaması oldu. Bugün de
Engin'in cezası nedeniyle doğacak o Selçuk-Melo ikilisini destekleyip çok koşacak adam eksikliğini kapattı.
Özellikle ilk 20 dakikadaki baskıda Engin'i gözler hiç aramadıysa Emre'ye büyük bir alkış gitmeli bir kez daha.
Bu noktada hemen Terim'in sahaya sürdüğü isimlere dönelim. Hemen hemen kafalardaki kadro çıktı ki tek sürpriz Emre Çolak'tı. Yabancı kontenjanı yüzünden Riera kenarda olacaktı ve yerine herkes
Ayhan'ı beklemişti. Neyse ki Terim dört gün evvel güven kazandırdığı Emre'yi sürüp olası bir Ayhan kanserine engel oldu. İleride iki golcü ile çıkmak kimine göre eleştiri konusu olsa da eleştiren kesimden Baros'un penaltı noktası civarından kaçırdığı basit gole bakmalarını isterim.
Elmander-Baros ikilisinin birkaç maç sürekli oynayıp uyum yakalarlarsa rakip için ne denli korkunç olacaklarının kısa bir özetidir.
Yine birkaç pozisyonda iki oyuncu da kendileri gitmeyi tercih ettiler ancak unutulmamalı ki televizyondan görüldüğü kadar açık görmüyor oyuncular. Uyum sorunu bu bencilliklerin çıkış noktası ve oyuncu o an arkadaşının çok daha müsait olduğunu göremez, oynadıkça geçer. Zamanında
Arif-Hakan ikilisi de hemen yapbozun parçaları misali başlamadılar, onlar da ilk etapta uyum sorunu yaşadılar ancak sonra ne hale geldiklerinden uzun uzun bahsetmeye gerek yok. Oyun tarzı olarak benzer bir ikili değiller ancak uyum süreci ve sonunda gelmesi muhtemel başarı süreci olarak epeyce benzeyeceklerdir umarım. Yanlarına ara sıra
Kazım katkısı da geliyor ancak Kazım'ın Fenerbahçe'ye karşı özel durumu var ve bu iki pozisyonda can sıkıcı bir şekilde döndü bize. Bomboş arkadaşlarına pas atmayıp koşup gelip kaleye atmak yakışmadı Kazım gibi bir şekilde kendini sevdiren adama. Sevmeyenleri de var hala ama neyse, saygı duymak lazım. Kazım'ın biraz daha ciddiyeti elden bırakmadan oynaması lazım bu maçlarda. Özellikle Kadıköy'de hırsı ve intikam duygusunu konsantrasyonla ve sakinlikle dizginlemesi lazım, yoksa işi zor olur. Gerçi bu ayarda giderse Semih ve Emre'den sonra
Mertan'ı da kazanmayı konuşuyor oluruz...
İlerideki iki oyuncunun da dinlenerek sırayla geriye gelip pres yapmaları gözden kaçmamalı. Hatta Baros'un Elmander'i ileride daha çok tutup dinlendirmesi büyük ve önemli bir ayrıntı. Baros, Elmander'i daha az yorarak maçın en çok koşan adamının son dakikaya kadar rakip kaleciye bile pres yapmasını sağladı. Bunu yaparken de kendisinin etkisiz kalıp oyundan erken alınmasına bile engel olamadı. Baros-Elmander ikilisi üzerinde ısrar etmeli ve bu ikilinin nimetlerinden yararlanmalıyız. Her ne kadar Elmander kaçırdı mı seriye bağlayıp saç baş yoldursa da en olmadık yerde bir sert şut atıp en azından seken toplarla tehlike doğuruyor. Bir şekilde kaçan golleri de işe yarayabiliyor karambole kurban gitmedikçe.
Emre'nin desteklediği orta sahanın iki önemli ismi
Felipe Melo ve
Selçuk ikilisinden günün etkisizi Selçuk oldu ki bu etkisizlikten kötü bir oyun anlamı çıkarmıyorum. Selçuk'u asistler yapsın goller atsın diye aldığımızı sanıyoruz ancak ayağı top yapan ve defansif gücü yüksek bir orta saha olarak kullandığımızı hala göremeyenler var.
Selçuk bu rölünde kaldığı sürece sadece "etkisiz" gözükecek, "kötü" oynuyor olmayacak. Bunu ayırt etsek ne güzel olur... Melo da daha geride olması beklenen,
"defansif orta saha" olarak alındığı düşünülen bir isim ki iyi oynadığımız herhangi bir maçta takıma dikkatlice bakınca aslında hücumda etkili olanın Melo, savunmada temkinli olanın ise Selçuk olduğunu görebiliyoruz.
Melo her ne kadar sert ve defansif bir adam olarak gözükse de çoğu kişinin atladığı bir nokta var. Bu adam özellikle ayağa pas konusunda fazlasıyla iyi. Hatta zamanında en iyi olduğu bir turnuva bile var:
2010 FIFA Dünya Kupası.
Bu kupada Brezilya'nın değil tüm kupanın en iyi istatistiğe sahip oyuncusuydu pas konusunda.
%90 isabetli pas oranı ile oynadı,
256 pas attı ve bunların 230'u isabetliydi. Kendisini genelde savunmacılar takip etse ve
Xavi-Xabi ikilisinin her birinden yarı yarıya daha az pas atsa da yabana atılmayacak bir bilgi bu. Xavi'den iyi bir pasör olduğunu söyleyemeyiz ancak Selçuk'a göre vasat bir pasör olduğunu da söylemek ayıp olur en basit ifadeyle. İşte bu Felipe Melo oyunun yönünü değiştirecek kilit pasları Selçuk'a göre daha fazla atıyor ve bu yüzden Selçuk'un kötü olduğunu düşünmeye başladı insanlar. Umarım yanıldıklarını Selçuk İnan'ı yuhalayıp bir gün bize onu kaybettirerek anlamazlar.
Selçuk kendine
Burak gibi anlaşabildiği bir isim bulana dek bu böyle sürecek. Selçuk'tan maç almasını beklemeyin, bir adım ilerideki Melo'ya maçı alacak pas için bir hazırlık pası atmasını bekleyin. Hem sahada Emre Çolak gibi ayağına hakim biri varken ve aynı Emre maçın iz bırakan adamlarından biri olurken derbide Selçuk'un orta sahada en öne çıkan adam olmasını nasıl bekleyebilir insan?
Biraz Fenerbahçe'ye de bakmayı isterdim doğrusu ancak pek canımı sıkasım yok. Zira rakip olmalarını ve kötü hallerinden mutluluk duyacak olmalarını bir kenara koyacak olsak bile Bilica'nın savunmada tüm takımı sabote ediyor oluşu gayet can sıkıcı. Rakipte böyle bir oyuncunun daimi olarak 11'de olması tabii ki işimize gelir ancak bu adam derbide takımına alenen bir gol yedirirken Serdar Kesimal kenarda oturacaksa taraflı tarafsız herkesin canını sıkar bu. Serdar sakatlıktan yeni çıktı ve kondisyon problemi olur diye oynatılmadı belki ama kondisyon problemi olmayan ve ilk 11'i hak eden Bilica buysa eğer... Yazık.
Yobo'nun bugün Eboue'ye karşı frenleri tutmasa da iyi hatta ligin üzerinde bir oyuncu olduğunu düşünüyorum
-Ujfalusi dışında kıyaslanacağı yabancı stoper yok hatta- ancak yanında Bilica ile oynayan bir adamın, takımı ileride bu kadar aciz durumdayken ve top tutamazken mağlubiyete engel olma şansı sıfır. Ayrıca Aykut Kocaman'a da
Stoch saçmalığı yüzünden teşekkür ediyorum. Derbinin kaderini etkileyecek ve maçı aldırabilecek bir oyuncu değildi belki ancak her şartta
Caner Erkin'den daha iyi olurdu bu kesin.
Yeniden kendi takımıma dönecek olursam Semih'in Avrupalı stoperlerde görmeye alıştığımız
soğukkanlılığının üzerine bir de müthiş bir konsantrasyon eklediğini görmek harika. Ciddi sayılabilecek sadece bir tane hatalı pası oldu maç boyu ancak onun da üstesinden hemen kademeye yerleşerek geldi ki kendisine gerek kalmadan Selçuk topu kaptı rakipten. Semih oynamaya başladığından beri başarılı değil de hatalı hamlelerinden sonra neler yapacağına dikkat ediyorum daha çok ve görüyorum ki hatasını saçma faullerle durduran klasik Türk oyuncular gibi değil, hırslanıp saçma işler yapmadan asıl işine geri dönüyor ve oyununa bakıyor o hatayı hemen unutuyor. Semih'in bu özelliği ligimiz açısından bulunmaz Hint kumaşı.
Savunma hattına el atmışken Ufjalusi için bir şey deme ihtiyacı hissetmiyorum zira o geldi geleli söze gerek bırakmadan oynamaya devam ediyor. Şansı yaver gitse ve sezonu birkaç tane golle kapatsa güzel olur...
Benim esas değinmek istediğim savunmacı
Eboue. İki maçtır birinde maçın tek golünü atıyor, diğerinde yarım saat boyunca kaçan sayısız fırsattan sonra oluşan stresi kırıp sezonun o ana dek en önemli maçında takımını öne geçiriyor...
Bu olanlar için Eboue kadar Beşiktaş taraftarına da teşekkür etmek gerek. Eboue'yi durduk yere iyice gaza getirdiler ve o hırsının sayesinde yapması gerekenin üzerine ekstra şeyler katıyor.
İki hafta üst üste gol atan sağ bekimiz olmuş muydu hiç yakın zamanda? Prates atmış mıydı hatırlamıyorum, belki
Capone atmıştır... Brezilyalılar attıysa atmıştır bence. Bilenler haber ederlerse sevinirim.
Yaz yaz bitmez bir maç olduğunun farkındayım ama okuyanlar için de bir noktada dur demem lazım kendime. Daha fazla yazmak istersem değineceğim başka bir yazıyla...
Son bir not: Farkındaysanız hakemden bahsetmedik. Ne
Beşiktaş-Galatasaray maçı, ne bu maç.
Cüneyt Çakır ve
Fırat Aydınus ikilisi bu sezon Avrupa'da UEFA'nın üzerlerine titrediği düzeydeler ki UEFA kendilerine gerektiği kadar teşekkür edip görev veriyor.
Abdullah Yılmaz isimli faciayı ve bu sezon derbilerdeki müthiş hakem performanslarını aynı ligde aynı ekranda gördükten sonra bu ikili bariz hatalarla da maçlarımızı yönetseler tek kelime edemem. Etmeyelim de zaten, bu iki ismin yanına üçüncüyü nasıl ekleriz onun derdine düşelim.