İlk yarısı, sezon boyu hatırlandığı zaman ders alınması gereken bir 45 dakika, ikinci yarısı ise yine sezon boyu hatırlanıp bir maçta asla umutsuzluğa kapılmamak için ders alınması gereken bir 45 dakika.
Böyle bir geri dönüşe sevindiğim kadar Sabri'yi sırtlanların arasına yollamadığımız için de seviniyorum. İlk yarıda sezonun açık ara en kötü Galatasaray'ının sahadaki en kötü iki isminden biri oldu Sabri. 1-0 giden maçta takım inadına kötü oynarken çok ciddi bir hatayla 2-0'a sebep olma takım daha da kötü oynasa bile Sabri'nin suçu olarak lanse edilecekti. Fatih Terim, Sabri'yi önce oyundan alarak, sonra da maç sonunda kendisini oynatması konusuna "Hata yaptım, tüm sorumluluk benim." diyerek ipten almış oldu. Sabri konusunun maçtan sonra sakız gibi uzatılmasına maçın hemen sonrasında nokta koydu, profesyonellikten öte bir şey bu. Hiç hazır olmayan Sabri'den galibiyet serisine devam eden takıma hemen uyum sağlamasını beklemek hata olurdu, o hatayı yaptığını ve üstlendiğini belirtti Terim kısaca.
Kazım'ın yerini Engin'le doldurma fikri teoride doğru gözüküyordu ancak pratikte olabilecek en kötü sonucu verdi. Sabri de çok kötü olunca sağ çizgi çöktü. Kanat performanslarının büyük önem teşkil ettiği 4-4-2'de bir kanadınız iki elemanıyla birden yokları oynuyorsa rakibe teslim olmanız kaçınılmazdır. Galatasaray ilk yarıda bu yüzden maçı verdi neredeyse. İkinci yarı önce Ujfa-Melo-Semih-Hakan dörtlüsü, sonra Engin'in yerine Servet'in girişiyle Melo'nun orta sahaya dönüşü. Bu arada Emre Çolak sağ kanada geçiyor, Selçuk'un arkasında defansif görev yapıyor, sonra Melo'nun yerine Sercan geliyor ve Emre ortaya geçiyor... Yani bir takımın sistemi maç içinde bundan daha fazla ne kadar değişebilirdi sende daha fazla alternatif zor sunulur. Golcüler, Semih ve Hakan hariç tüm oyuncular görev değişikliğine gitti takımda. Böyle bir ortamda takım oyunundan taviz vermemek takımın devre arası dayaktan beter bir konuşmaya maruz kaldığını net bir şekilde örnekliyor. Tabii buna bağlı olarak gelen konsantrasyon.
Galatasaray iki yarısının da büyük bir ders kitabı haline dönüşeceği bu maçta iki genç yıldızından -bırakın yıldız diyelim artık, aday demeyelim- da skor katkısı aldı ki benim gözümde her şeyden önemli olanı da bu. Semih, her ne kadar aslında rakip kendi kalesine atsa da, her şeyi başlatan golü attı. Üstüne takımı öne geçiren golde de Baros'a soluyla harika ortayı kesen geçen hafta İBB maçını alan Emre Çolak... Zapata'nın top tutmasını, Çağlar'ın muz orta açmasını, Mustafa Sarp'ın orta sahada pas yapmasını, Ayhan'ın maç boyu rakibe basmasını ve daha birçok imkansızı bekleyen Galatasaray taraftarı için rüyadan da öte bir şey bu. İlk 11'de 20'lik iki oyuncu maç alan hamleler yapıyor ve bu henüz takımın tam oturmamış hali. Hep tekrar etmekten sıkılmayacağım, kör istedi bir göz Allah verdi iki göz derler ya, o hesap benimki de. Bir tane genç oyuncuyu takıma kazandırıp ilk 11 oyuncusu yapsın yeter, o zaman destek olmaya başlarım demiştim Fatih Terim için. Semih'i kazandırdı ve ben tamam dedim ağzımın payını aldım, üzerine dört yıldır en fazla beklediğim oyuncuyu da müthiş bir hazırlıktan sonra bizlere sundu.
Bilindiği üzere -veya bilmiyorsanız da öğrendiniz- benim en büyük dertlerimden biri Riera bu takımda. Sevmedim ve sevemeyeceğim. Bugün oyuna girdiği saniyeden itibaren yerden yere vururken bir anda top takip edip asistiyle Selçuk'un füzesine zemin hazırladı. Golü attıran isimdi ancak geri dönüşe katkı sağladı diye tek pozisyon/maç uğruna bir oyuncuyu sevemem. Tek pozisyonla oyuncu sevecek olsam Denizlispor'a attığı golden ötürü Servet en sevdiğim oyuncu olurdu, Mustafa Sarp da Beşiktaş'a attığı gol sonrası orta sahanın maestrosu olurdu gözümde. Yani bu asist kendisini beğeneceğim veya bundan sonra eleştirmeyeceğim anlamına gelecekse işimiz iş...
Son olarak, Sercan'ın ilk golü. "Skora katkı yapmayan Selçuk" yalanının bir kez daha yıkılması falan... Çok daha uzatmak lazım ama çok uykusuzum ve pazar sabahı 07.30'da uyanmam lazım, kısa kesmeliyim.
7.01.2012
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Roma-Fiorentina maçına
İY 1
MS 0
oynamayı düşünüyorum
ne dersin?
Yorum Gönder