Şampiyonanın üzerinden beş gün geçti, artık iyice uzaklaşmadan girişini yaptığım şampiyona yazısının ana kısmına geçeyim. Olimpiyat yılı demek kıta şampiyonaları için her zaman zulüm demek. Olimpiyat barajını aşan çoğu sporcu kendini olimpik hazırlığa adayıp kıtasal-yerel şampiyonalara katılmıyor. Yine de büyük şampiyonların birkaçını izleme şansımız oldu. Her branşı tek tek incelemek uzun ve sıkıcı bir yazıya sebep olur, o yüzden akılda kalıcı olanları ve üzerine konuşulması gereken bir çift söz olanları yazmak en doğrusu.
Şampiyonada finallerin açılışı erkekler 400 metre serbestle yapıldı. İlk finali bir süredir rakipsiz olan Paul Biedermann kazandı. Zaten istediği zaman 200-400 serbestte madalyayı kimselere bırakmayacak olan Biedermann üç altın madalya ile evine döndü Debrecen'den. Ev sahibi ülkenin yıldızı Katinka Hosszu da benzer şekilde üç altın aldı, yanına bir gümüş madalya ekledi süs olarak. Bol madalya alan bir diğer isim ise İtalyan yıldız Filippo Magnini, iki altın iki gümüş ile döndü İtalya'ya. Bu kadarla kalmadı dört veya daha fazla madalya alanların sayısı, Alman Britta Steffen üç altın bir gümüş aldı ki gümüş madalyası sürpriz oldu kendisi için, zira onda da altın almasını bekliyordum ben. Yani dört altın ile evine dönmesi en muhtemel isimlerden biriydi ama yapamadı Steffen. Federica Pellegrini burada madalya şansı olan tüm branşlarda yüzmedi, fazla da zorlamadı kendini ama buna rağmen iki altın bir bronz ekledi madalya arşivine.
Bir eksiklik hisseden olduysa haklı. Turnuvanın yıldızına, yüzmede Avrupa'nın şu an faal olan en büyük şampiyonunu en sona bıraktım: Laszlo Cseh! Daha fazla altın madalya alabilme şansını kaçırmasına rağmen üç altın, bir gümüş, iki bronz aldı. Olimpiyatlar öncesi Phelps-Lochte ikilisine güzel bir mesaj yollamış oldu.
Cseh demişken de hemen pası Milorad Cavic'e atalım. 100 kelebek finalinde Cseh'i geçen isim oldu zira. Cavic denince 2008'de Phelps'e 0.01 saniye ile yarış kaybeden adam olması akla ilk gelen. Burada benzer bir senaryoyu yarı finalde yaşadı, son kulaçta geçildi ama yarı final olduğu için yaralayıcı bir tarafı olmadı haliyle. Cavic burada iki madalya alabilirdi, diğer madalyası şampiyona rekortmeni olduğu 50 kelebekte gelebilirdi ancak dünya ve Avrupa rekortmeni Munoz Perez'e direnemedi. Hatta direnemediği gibi bronz bile alamadı ilk üç dışında kaldı.
Kadınlar 100 metre serbest finali kesinlikle Debrecen'in akıllarda kalan yarışlarından oldu. Dünya, şampiyona, Avrupa rekortmeni Steffen çok büyük favori olarak çıktı ama bu şampiyonada ismini iyice duyuran Sjöström'e geçildi. Steffen gibi bir ismi bu mesafede geçebilmek için "zor" demek bile yetersiz kalırdı. Sjöström'ün ne büyük bir iş yaptığı muhtemelen Steffen'in Londra'daki Olimpiyat altınından sonra daha iyi anlaşılır diyerek aylar sonrası için ilk madalya tahminlerimden birini yapayım.
Kadınlar 800 metre serbestte Camelia Potec gençlerin arasında şansını denemek için yüzdü, madalya kazanıp kariyerinin son dönemine harika bir hikaye eklemek istedi ancak benim gözümde yarı finali geçip finalde havuza atlaması bile yeterli bir başarı olacaktı. Öyle de oldu, finalde ilk üç dışında kalıp güzel bir anıyla ayrıldı buradan.
Ve ilginç şekilde hatırlanacak son notla kapatayım yazıyı. Erkekler 50 metre sırtüstü finali şampiyonanın en ilginç anlarında sahip oldu sanırım. Bilindiği gibi finallerde sekiz sporcu yarışıyor her branşta. Peki yarıdan fazlasının madalya aldığını hiç duydunuz mu? Ben hiç duymamıştım, benim için de bir ilk oldu bu finalde beş sporcunun madalya alması. İsrailli Kopelev birinci olup altın madalyayı aldı, peşinden İtalyan Mirco Di Tora geldi ve gümüş madalyayı aldı. Üçüncü isim kim olur ne olur derken ekranda kulvarların üçünde de isimler belirince neler oluyor diye şaşırıp 25.14'lük dereceyi paylaştıklarını gördük. Havuzdaki diğer İsrailli Barnea, Macar Bohus ve Fransız Gandin bronz madalya kazanıp aynı anda kürsüye çıkarak ilginç görüntülere sahne oldular.
Bu kadar yeterli olur sanırım. Bir de Türklerle ilgili yazarım diyordum ama bir veya iki branş hariç hepsinde Türkiye rekoru kırmak bile finale çıkmaya yetmiyordu, böyle bir ortamda Türk sporcuların nesini değerlendireyim diye düşündüm, galiba haksız da değilim.
31.05.2012
25.05.2012
Adem Ljajic'in Ağzından Mihajlovic
yazan:
firat selcuk
Sezona inişli-çıkışlı giren, sonrasında iniş kısmını daha çok seven Fiorentina'nın, performansı takımla aynı paralelde seyreden Sırp yıldızı Ljajic'ten Fiorentina'daki eski, milli takımdaki yeni hocası Mihajlovic hakkında hem geçmişi hem geleceği kapsayan kısa bir açıklama gelmiş. Mihajlovic'in Floransa'da nasıl bir iz bıraktığı ve oyuncularla iletişiminin ve üzerilerindeki etkinin nasıl olduğu konusunda güzel bir ipucu veriyor.
Bir de tabii Delio Rossi ile yaşadığı kötü olay var, ona da değiniyor fazla detaya girmeden:
"Mihajlovic Fiorentina'dan ayrılırken tüm takımın hatalarının bedelini ödedi. Kendisine inanıyorduk, özellikle de soyunma odasında yarattığı atmosfere; ancak seri sakatlıklar ve birkaç kötü olay iyi sonuçlar almamıza engel oldu. Sırbistan, 2014 Dünya Kupası yolculuğu için kendisini seçerek en iyi tercihi yaptı, kupaya katılacağımızdan eminim. Birçok hocayla çalıştım ama bana en fazla yardımı dokunan Mihajlovic'ti ki beni oynatıp oynatmaması kendisine olan görüşümü hiçbir zaman değiştirmedi. O tamamen kazanmaya yönelik bir oyun anlayışına sahip, çok çalışıyor ve saygıyı hak ediyor.
Rossi konusuyla ilgili çok şey yazıldı, tekrar etmek istiyorum, ben sadece kendisini "Çok iyi!" diyerek alkışladım, öyle bir tepki almayı beklemiyordum. Neden oyundan alındığımı bilmiyordum, sadece yarım saat sonra oyundan alınan bir oyuncu neden alındığını bilmelidir.
Fiorentinalı yöneticilerle konuştum, geleceğime yeni sezon için toplandıktan sonra karar verilecek. Fiorentina'da kalmak istiyorum, burada gayet iyiyim. Hatta Floransa'dan bir ev bile satın aldım burada uzun yıllar kalmayı planladığım için. Yöneticiler ve çevremdeki insanlar bir durum değerlendirmesi yapacaklar ve buradaki geleceğim hakkında kesin kararı verecekler. Tekrarlıyorum, Fiorentina'da kalmak istiyorum."
Avrupa Yüzme Şampiyonası, Debrecen 2012: Part #1
yazan:
firat selcuk
2012 Avrupa Yüzme Şampiyonası bilindiği üzere Debrecen'de yapılmakta ki bilmiyorsanız da şu an öğrendiniz. Futbolun yanında delicesine takip ettiğim yüzmede büyük bir şampiyonaya kavuşmak sevindirici. Kıyaslamak değil amacım zira şampiyona yazılarında göreceksiniz, kıyaslanacak halimiz yok, o derece rezil durumdayız, neyse, ulusal şampiyonalar yeteri kadar tatmin etmiyor insanı; tıpkı bizde olduğu gibi birkaç sporcunun hegemonyasında geçiyor yarışlar.
Yani mesela Avustralya'yı izliyorsun, Magnussen'in dünyada zorlayacak isim sayısı bile ikiyi üçü geçmezken Avustralya'da kim, nasıl geçebilir ki bu adamı? Veya dünyada Laszlo Cseh'i sadece Phelps ve Lochte devirebilmişken, Avrupa'da kim geçebilir veya başa çıkabilir bu Macar kel ile?
Haliyle olimpiyat oyunları gelene kadar Avrupa Yüzme Şampiyonası can simidi oldu bana, bize, ilgilisine. Gel gör ki olimpiyat barajını aşan çoğu isim bu şampiyonaya katılmadı. Yapacak bir şey yok, eldekilerle yetinip yeni şampiyonların çıkışına tanık oluyoruz. Tabii seyirciyi öksüz bırakmayan büyük şampiyonlar da var. Laszlo Cseh var, Britta Steffen var, 4. gün bir anda şapkadan çıkan tavşan olan ve unutulmaz bir final yaşatan Pellegrini var.
Ayrıca ev sahibi Macaristan için harika bir şampiyona oluyor ilk 4 gün sonunda. Hele bir 4. gün var ki, epik işlere imza atıyorlardı. Son anda İtalya'nın Federica Pellegrini hamlesi olmasaydı belki de şampiyona tarihinin en iyi "gün" performansını gösteren ev sahibi olacaklardı, o derece çıldırmışlardı 24 Mayıs günü yapılan finallerde.
Şampiyonanın ilk gününü canlı izleyemedim, istatistiklerle ve birkaç haberle yetindim. Takip eden günleri ise Twitter'dan canlı aktarım yaparak takip ettim ki çok hoşuma gidiyor. Hem yazarken dönüp baktığımda işe yarıyorlar ve yazmamı kolaylaştırıyorlar hem de birkaç kişi de olsa o an TV başında olamayıp yüzmeye ilgi duyan insanlar oluyor, teşekkür ediyorlar bu canlı anlatım için. Hem yazınca insanın daha da aklında kalıyor bu işler.
Türkler ne alemde diye soracaksanız, baştan uyarayım, sormayın. Gerçi onlarla ilgili de bir şeyler yazacağım ama hayal kırıklığı fazla. Büyük favorilerin çoğu branşı başıboş bıraktığı bir şampiyonada en azından 3-4 sporcumuzun final görmesi gerekirdi. Yarı finalden öteye gidemedik, ucu ucuna final kaçıranımız olsa ona da yeter diyeceğiz ama yok, 16 sporculu yarı finalde ilk 10 gören yok. Sporcularımız Türkiye rekorlarını 1-2 saniye geliştirseler bile finale kalamayacak durumdalar. Türkiye'nin yüzmedeki hali bu. Varsa yoksa futbol, biraz da 2000'lerin sonrasında 2001 Avrupa Şampiyonası ile başlayan 12 yıllık basketbol geçmişi. Bir de işte iki senedir sükse yapılan ve olimpik düzeye erişen voleybol, ötesi yok. Halter veya güreş gibi sporların bile ne derece dalgalandıkları ortada. Atletizmde devşirmeler olmasa zaten yol alabilmişliğimiz yok. Dünyada büyük, bizde ise durumu tartışılan diğer sporlarda ise yokuz ki bence en önemlisi yüzme. Bisiklette yeni yeni ayaklanmalar başladı ama onun çok yolu var, 2020'den önce bisiklet gelişmedi diye sert eleştirilere girmek hatadır bence.
Neyse ya, yüzmeden nerelere kaydı olay, bambaşka bir hal aldı. Türkiye'de yüzme kötü değil, buna emin olabilirsiniz. Şaşırmayın, cidden kötü değiliz, çok kötü bile değiliz, bunlardan daha aşağı bir noktadayız. "Çok kötü" olabilsek finalde 1-2 sporcumuz olur, o bile değiliz biz. Malta, Lihtenştayn, Lüksemburg gibi ülkelerle kapışacak düzeydeyiz yüzmede. Bu yüzdendir 25 senedir 1 tane yüzücüyü tanıyor Türkiye.
Dağıtmayalım konuyu, gün içerisinde ilk dört günü kapsayan bir bilgilendirme yazısı gelecek uzunca, ona ön hazırlık olsun bu. Cuma-cumartesi-pazar üçlüsüne her güne ayrı veya üç günü bir arada alan başka bir yazı gelir, en son da Türklerin ne yaptığı ile ilgili bir ayrı değerlendirme gelir. Yüzme defterini şimdilik kapatırız.
Yani mesela Avustralya'yı izliyorsun, Magnussen'in dünyada zorlayacak isim sayısı bile ikiyi üçü geçmezken Avustralya'da kim, nasıl geçebilir ki bu adamı? Veya dünyada Laszlo Cseh'i sadece Phelps ve Lochte devirebilmişken, Avrupa'da kim geçebilir veya başa çıkabilir bu Macar kel ile?
Haliyle olimpiyat oyunları gelene kadar Avrupa Yüzme Şampiyonası can simidi oldu bana, bize, ilgilisine. Gel gör ki olimpiyat barajını aşan çoğu isim bu şampiyonaya katılmadı. Yapacak bir şey yok, eldekilerle yetinip yeni şampiyonların çıkışına tanık oluyoruz. Tabii seyirciyi öksüz bırakmayan büyük şampiyonlar da var. Laszlo Cseh var, Britta Steffen var, 4. gün bir anda şapkadan çıkan tavşan olan ve unutulmaz bir final yaşatan Pellegrini var.
Ayrıca ev sahibi Macaristan için harika bir şampiyona oluyor ilk 4 gün sonunda. Hele bir 4. gün var ki, epik işlere imza atıyorlardı. Son anda İtalya'nın Federica Pellegrini hamlesi olmasaydı belki de şampiyona tarihinin en iyi "gün" performansını gösteren ev sahibi olacaklardı, o derece çıldırmışlardı 24 Mayıs günü yapılan finallerde.
Şampiyonanın ilk gününü canlı izleyemedim, istatistiklerle ve birkaç haberle yetindim. Takip eden günleri ise Twitter'dan canlı aktarım yaparak takip ettim ki çok hoşuma gidiyor. Hem yazarken dönüp baktığımda işe yarıyorlar ve yazmamı kolaylaştırıyorlar hem de birkaç kişi de olsa o an TV başında olamayıp yüzmeye ilgi duyan insanlar oluyor, teşekkür ediyorlar bu canlı anlatım için. Hem yazınca insanın daha da aklında kalıyor bu işler.
Türkler ne alemde diye soracaksanız, baştan uyarayım, sormayın. Gerçi onlarla ilgili de bir şeyler yazacağım ama hayal kırıklığı fazla. Büyük favorilerin çoğu branşı başıboş bıraktığı bir şampiyonada en azından 3-4 sporcumuzun final görmesi gerekirdi. Yarı finalden öteye gidemedik, ucu ucuna final kaçıranımız olsa ona da yeter diyeceğiz ama yok, 16 sporculu yarı finalde ilk 10 gören yok. Sporcularımız Türkiye rekorlarını 1-2 saniye geliştirseler bile finale kalamayacak durumdalar. Türkiye'nin yüzmedeki hali bu. Varsa yoksa futbol, biraz da 2000'lerin sonrasında 2001 Avrupa Şampiyonası ile başlayan 12 yıllık basketbol geçmişi. Bir de işte iki senedir sükse yapılan ve olimpik düzeye erişen voleybol, ötesi yok. Halter veya güreş gibi sporların bile ne derece dalgalandıkları ortada. Atletizmde devşirmeler olmasa zaten yol alabilmişliğimiz yok. Dünyada büyük, bizde ise durumu tartışılan diğer sporlarda ise yokuz ki bence en önemlisi yüzme. Bisiklette yeni yeni ayaklanmalar başladı ama onun çok yolu var, 2020'den önce bisiklet gelişmedi diye sert eleştirilere girmek hatadır bence.
Neyse ya, yüzmeden nerelere kaydı olay, bambaşka bir hal aldı. Türkiye'de yüzme kötü değil, buna emin olabilirsiniz. Şaşırmayın, cidden kötü değiliz, çok kötü bile değiliz, bunlardan daha aşağı bir noktadayız. "Çok kötü" olabilsek finalde 1-2 sporcumuz olur, o bile değiliz biz. Malta, Lihtenştayn, Lüksemburg gibi ülkelerle kapışacak düzeydeyiz yüzmede. Bu yüzdendir 25 senedir 1 tane yüzücüyü tanıyor Türkiye.
Dağıtmayalım konuyu, gün içerisinde ilk dört günü kapsayan bir bilgilendirme yazısı gelecek uzunca, ona ön hazırlık olsun bu. Cuma-cumartesi-pazar üçlüsüne her güne ayrı veya üç günü bir arada alan başka bir yazı gelir, en son da Türklerin ne yaptığı ile ilgili bir ayrı değerlendirme gelir. Yüzme defterini şimdilik kapatırız.
22.05.2012
Not Defteri #50
yazan:
firat selcuk
- Merhaba, nihayet. Blog sessizdi, niye? Görünümü değiştirip öyle yazmaya başlamak istedim. Şu an o oldu gördüğünüz gibi. Banner yeni, arka plan yeni, tema genişledi ve ortalık ferahladı... Bir de listelerdeki ölü linkleri yenileyip düzenleyince tam olacak, o da acil değil. Hoş geldiniz yepisyeni Artemio Franchi'ye. Ekipteki diğer arkadaşlarım da benim tekrar blogu aktif günlerine döndürmemle birlikte yazmaya başlarlar umarım. (Oh, verdim sosyali, verdim mesajı)
- Fena bir Brescia kariyerim gidiyor Football Manager 2012'de, belki yazarım ama o efsane giden Marmarisspor kariyerim gibi uzun ve detaylı olur mu bilemem. Başlayabilirsem gerisi düşünülür...
- Bu ara dünyanın en güzel dönemindeyiz sanırım, aynı anda Giro d'Italia ve Avrupa Yüzme Şampiyonası var. Futboldan gına geldikten sonra bünyeye ilaç oldu, doping oldu.
- Zaten 2011 yazında olduğu gibi seri yüzme yazıları gelecek bir hafta boyunca. Twitter'dan da canlı canlı yüzme yarışını aktarmaya ve insanları yüzme ile bilgilendirmeye devam edeceğim, ilgili olanlar sevinsinler.
- Ayrıca yüzme demişken, şampiyona biraz buruk geçiyor, dünya şampiyonu ve Olimpiyat şampiyonluğunun branşındaki en büyük favorisi Alex Dale Oen'i kaybetti yüzme camiası... Büyük ve önemli şampiyonlardan olacaktı ama kalbine yenildi Norveçli yıldız.
- Bu arada, blogda goygoyunu yapamadık ama bisikleti de es geçmeyelim, BETER OL ALBERTO CONTADOR, KADRON DAĞILSIN, GİDONUN AYRILSIN.
- Ki Contador nefretimin altında Schleck sevgisi yatmıyor, o ikilinin beddualarını da ayrıca ediyorum içimden...
- Varsa yoksa Cavendish gerçi zaten. Belki yaşım ve bisiklete olan ilgim çoğu efsaneye yetmedi ama tarihte iz bırakacak sporcular da yarışmakta şu an, şanslıyız. Kimse iz bırakmasa da bu dönemden, en kötü ihtimalle Cav efsane oldu zaten, bu bile yeter.
- Ayrıca Peter Sagan'ı rüyamda görüşümün birkaç gün sonrasında adam Kaliforniya Bisiklet Turu'nda epik bir performans sergiliyor, etap üstüne etap alıyor.
- Eh, yeter bu not defteri, takip edenlerin sevdiği gibi bol goygoylu olmadı ama sonrakilere kısmet...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)