Geçen aya kadar canlı canlı futbol izlemeyeli iki buçuk yıl olmuştu. En son Mart 2014'te Galatasaray'ın Akhisar'ı 6-1 yendiği maçı stadyumdan izlemiştim. Passolig'in gelişi, İzmir'e yerleşmek gibi sebeplerden ötürü Galatasaray'la aram iyice açılırken, İzmir'de de yaşanan stadyum krizi sebebiyle uzun bir süre maç izlemedim ve bu işten vazgeçtim.
Yağmurun ardından havanın "çıkın da gezin hadi" dediği bir pazar günü evde boş boş otururken Koray Gök'ün "Narlıdere maçındayız" temalı tweeti gözüme takıldı. Stadyum bisikletle 20-25 dakikalık mesafedeydi. Evde koala gibi koltuğa sarılarak yaşamaktansa hem bisiklete binerek biraz sporla vicdanımı rahatlatacaktım hem de canlı futbol izleme hasretimi giderecektim.
Maça vardığımda ikinci yarı başlamıştı o yüzden kim kimdir, ne tarafta oynuyor, biz kimi destekliyoruz diye anlayana kadar maç bittiği için esas olarak dün gittiğim maçı yazmak istiyorum. Narlıdere-Bayındır maçından aklımda kalan iki noktadan birisi kendini kaybeden, atanamamış Aziz Yıldırım diye tabir ettiğimiz amca, diğeri ise son dakikalarda kaybedilen maç.
Bu hafta maça giderken elbette takım taktiklerini, rakibin form durumunu, teknik direktör açıklamalarını çalışarak gitmedim. Sadece başlama vuruşundan 5 dakika önce stadyumdaydım.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum, Narlıdere Ali Artuner Stadyumu ortam olsun atmosfer olsun içinde bulunduğum en güzel stadyumlardan bir tanesi. Belki bakınca bir tam bir yarım tribünden ibaret, etrafı telle çevrili futbol sahası gibi görünüyor ancak orada olmadan o huzurlu atmosferi anlatmak mümkün değil. Bir arabanın zor geçtiği dar yoldan geçip de bu futbol vahasına girdiğinizde direkt sahaya çıkmak istiyorsunuz. Özellikle dünkü gibi, kışın ortasında ılık ve güneşli bir hava varsa.
Maçtan önce kısa bir protokol duruşu ile peşinden saygı duruşu yapıldı. İlk 5 dakikayı tek başıma izledim, net olarak söylüyorum ki tanıdıklar olmadan, yalnız başına yapılacak bir iş değil. İnsan yanındakilerle maçı yorumlamak, gerek rakip gerek kendi oyuncusunu acımasızca eleştirmek, hakeme birlikte bağırmak istiyor. Ha bunu aşmış kişiler yok mu? Var. Atanamayan Aziz Yıldırım amcamız bu nadide kişilerden birisiydi ancak bu hafta yoktu, maça gelmesi yasaklanmış olabilir bilemiyorum.
Ben futbolun teknik taktik kısmından zerre anlayan bir insan değilim. FM'de çizgi çektiğimiz taktik ekranı gittiğinden beri ekrana boş boş bakmaktan başka bir şey yapamıyorum. Televizyonda izlediğim maçlarda ise modern futbolun pas pas pas vs. ceza sahasına gömül uygulamaları karşısında sıkıntıdan çaresiz düşüp ortalama 2.1 dakikada bir telefona bakarak dikkatimi dağıtıyorum. Bu nedenle maçları taktik açıdan izleyip yorumlama denemelerim hep hüsranla sonuçlanıyor. Yerinde izlediğim maçlarda ise tek bir bakış açısından bakıyorum ama istediğim yere bakabildiğim için kimin ne yaptığını, hangi pozisyonu boşaltıp alan açtığını, teknik direktörün ne amaçladığını daha net anlayabiliyorum. Yine ahkam kesecek taktik düzeye erişemiyorum ancak en azından yapılan şeylerin mantığını kavrıyorum.
Burada tabi oturup "Narlıdere Belediye'nin ilk yarıdaki pasa dayalı set hücumları Urla Belediye'nin çizgi defansını aşamadı" diye anlatacak halim yok. Düz özet geçecek olursam ilk yarıda bizim izlediğimiz açıdan kalecinin de suçlu olduğu bir golle öne geçen Urla Belediyespor, Narlıdere'nin ataklarını iyi engelledi, ofsayt taktiğini de iyi uyguladıkları için Narlıdere savunma arkasına adam kaçıramadı. İlk yarı 1-0 Urla'nın üstünlüğüyle bitti.
Biraz saha kenarına bakalım. Maçlarda tribündeki ortam harika oluyor. Genelde çoğu kişi birbirini tanıdığı en azından aşina olduğu için ortam samimi oluyor. O kadar klas diyaloglar yaşanıyor ki bazen herkes maçı takip etmeyi bırakıp birbirinin konuşmasını dinliyor.
-ULAN YAZIKLAR OLSUN BU URLA'DAN BİLE GOL YİYORLAR SONUNCU TAKIM BU!
-Abi biz kaçıncıyız?
-İşte biz de bunların bir üstündeyiz.
Sahadakiler için ise bu kadar keyifli olduğunu sanmıyorum çünkü ortamın sessizliği ve tribünde az insan olması yapılan eleştirilerin(!) çok net duyulmasını sağlıyor. Eleştiri demişken hakeme ayrı bir paragraf ayırmak istiyorum.
Ben bu kadar kötü hakem yönetimi izlemedim desem yalan olabilir ancak cidden çok kötü bir yönetim vardı. Taraflı çalınan düdükler, verilmeyen penaltılar, çıkan manasız sarı kartlar, çıkmayan kartlar, nasıl olsa tekrarını izleyen olmayacak diye verildiğini düşündüğüm bir takım ofsayt kararları, yani maçı rakibe vermek için elinden geleni yaptı kendisi. Sonra bir ara dengelemek için çalıştı durduk yere maç gerildi, tribünler gerildi. Ben böyle bir şey görmedim.
Maça dönelim; ikinci yarıda sahada bambaşka bir Narlıdere Belediyespor vardı. İkinci yarının ilk dakikalarında duran top organizasyonundan gelen golle maça tekrar ortak olduktan sonra, ilk yarıda yapılamayan bek bindirmeleriyle defans arkasına koşular etkisini gösterdi. Önce kaleciye maçı bıraktıracak bir hata (cidden kaleci değiştirildi) ile 2-1 oldu, sonra 3-1 oldu, son dakikalarda da 4-1e geldi. Skor açısından olduğu kadar sahada oynanan oyunla, gerek bireysel gerek takım olarak ortaya konan oyunla bizi oldukça tatmin eden bir maç izledik.
Dediğim gibi sahada kimin ne yaptığını canlı izlerken daha net görüyorsunuz. Oyuncunun attığı çalımı nasıl attığını ya da kaybettiği ikili mücadeleyi niye kaybettiğini anlamak daha rahat oluyor. Sahaya yakın olmakla da ilgisi var elbette. TT Arena'nın üçüncü katından maç izlerken bu kadar rahat olmuyor takdir edersiniz ki.
Çok şey yazıp az şey anlattığım bu yazıyı noktalarken size de imkanınız olduğunda, canınız sıkıldığında arkadaşlarınızla toplanıp yakındaki bir amatör maçı ya da alt lig maçını izlemeyi tavsiye ediyorum. Kendi şehrinizdeki takımlar, stadyumlar, maçlar hakkında rahatça bilgi edinebileceğiniz Amatör Futbol isimli güzide siteye bakabilirsiniz. Birkaç fotoğrafla yazıya nokta koyuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder