Efsane Hollandalı
futbolcu ve yeni FIFA teknik sorumlusu Marco Van Basten geçtiğimiz hafta
hepimizin sevdiği oyunu geliştireceğine inandığı bir takım öneriler sundu. 90
dakikayı dört periyoda ayırma, oyunculara yılda 60 maç sınırı getirmek, penaltı
vuruşlarını 22 metreden başlayan 8 saniyelik birebir mücadelelerle değiştirmek,
uzatmaları kaldırmak, oyuncu değişikliği sayısını üçten altıya çıkarmak,
oyunculara kenarda 10 dakikalık ceza anlamına gelen turuncu kart ve kutsal ofsayt kuralını kaldırmak bu
önerilerdi.
Sonuç olarak
medyadaki tartışma bu fikirlerden sonuncusu üzerinde yoğunlaştı ki oyunu
fundamental olarak değiştirme potansiyeli yalnızca bunda vardı. Bu noktada Van
Basten, gazetecilerden, taraftarlardan ve teknik direktörlerden alaycı ve
küçümseyici yorumlarla karşılaştı.
Yine de
hatırlamak gerekir ki bunlar sadece önerilerdi. Bilirsiniz, bu şeyler mantık
çerçevesinde tartışmaları alevlendirmek, aynı fikirde olmayanlar tarafından
gerçekçi ve sağduyulu argümanlarla reddedilmek amacı taşır. Bazıları kolaya
kaçıp alay etme yolunu seçerken, çoğu yorumcu Van Basten’in neden bu kadar
radikal bir değişiklik önerisi yapma ihtiyacı hissettiğini kaçırdı. Öyleyse,
Van Basten’i futbolla bu kadar iç içe geçmiş bir kuraldan vazgeçmemiz gerektiği
kanısına ne getirdi? Öyle bir kural ki Arsene Wenger bunun bir futbol zekası
meselesi olduğunu söylüyor.
Fikrini
açıklarken söylediği sözü alıntılayalım “Futbol halihazırda dokuz on defansın
kale önünde olduğu hentbola çok benziyor. Rakibin kendine bırakılan ufak alan
parçalarında bir şeyler yaratıp gol atması çok zor.” Alan. Her şey alanla
ilgili. Futbol, özünde, tamamen alanla ilgili. Ve bu alan geçen her dakika
azalıyor.
Elbette gerçek
anlamda azalmıyor. Hatta saha ölçüleri bütün dünyada şehir dışlarına inşa
edilen yeni stadyumlar sayesinde 20 yıl öncesine kıyasla biraz daha büyümüş
durumda, Ancak Tim Vickery’nin
harikulade World Football Phone In
programının dinleyicilerine hatırlamaya bayıldığı gibi, 1970lerin ortalarında
üst seviye futbolcular her 90 dakikada ortalama beş kilometre koşuyorlardı.
1990ların ortalarına geldiğimizde bu her maç için 10 kilometreye yükseldi.
Bu sayılar Moraci
Sant’Anna’nın -1982, ’86, ’94 ve 2006’da
Brezilya takımlarıyla çalışmış Brezilyalı fizik hazırlama uzmanı-
derslerinden geliyor.
Son birkaç
Premier Lig sezonunda kanat oyuncularının her maçta 11.5 kilometreye kadar
mesafe kat etmeleri sık rastlanan bir olay olmaya başladı. Bu, hücum
oyuncularının daha hızlı şekilde daha çok baskı yediği için hareket
edebilecekleri daha az alan anlamına geliyor. Daha az alan da yaratıcılık ve
icat çıkarmak için daha az zaman demek.
Katedilen
mesafedelerdeki yükseliş futbol oyununu değiştirdi. Ofsayt kuralının
kaldırılmasının getireceği gibi fundamental bir değişim değil, zamana yayılmış
bir değişim.
Alan eksikliği
objektif bakıldığında bir problem değil, bir nevi tercih meselesi. Belki de Van
Basten kuralı ortaya atıp birçok futbol severin sinirini bozmadan önce bunu
açıklayarak akıllıca bir iş yapmış olurdu.
Arsene Wenger
gibi bazı insanlar var ki onlar alan eksikliğinin kural kitabıyla değil, oyunun
doğal ilerleyişi ile çözüleceğini, bunun sahada alt edilecek bir mücadele
olduğunu söylüyorlar. Öte yandan Van Basten oyundaki bu kocaman değişimin basit
kurallara yapılacak modifikasyonlarla çözülmesi gerektiği hususunda yalnız
değil.
Brezilyalı efsane
orta saha oyuncusu ve aydın futbol filozofu Socrates de modern futboldaki alan eksikliğinden
-ve bu sebepten doğan hüner eksikliğinden- duyduğu endişeyi belirtmişti. 2002
yılında The Guardian’dan Gavin McOwan’a verdiği röportajda:
“Oyunu yöneten
adamlar oyuncuların gösterdiği büyük atletik gelişime adapte olmakta başarısız
oldular. Bugün, bir futbolcunun fiziksel performansı 30 yıl öncekinden en az
iki buçuk kat daha iyi. Ancak futbol bu yeni gerçekliğe kurallarını adapte
etmekte başarısız oldu. Alan ve böylece topla oynama süresi ciddi biçimde
azaldı. Bu da yaratıcılığı ciddi biçimde baskıladı çünkü kimsenin topla
oynayacak süresi kalmadı. Diğer sporlar değişime adapte oldu ancak futbol
olmadı.”
Bir kez oyuncu
bir kez de teknik direktör olarak iki Dünya Kupası kazanmış olan Marlo Zagallo
da The Blizzard’ın üçüncü sayısı için Vickery ile yaptığı röportajda benzer
hislerini aktardı:
“Yüzmede ve
atletizmde rekorlar kırıldı ve elbette bu fiziksel evrim futbolun da bir
parçası. Ancak futbolda benim sevmediğim bir ifadeyle yer buldu “oynamalarına
izin vermeyin...”. Mantığa karşı, tekniğe karşı bir güç bu. Ne mutlu ki bu
-benim sevmediğim- fiziksel evrime rağmen hala futbolda güzel maçlar
görebiliyoruz. Ben boş alanları seviyordum, zekice hareketler görmeyi
seviyordum çünkü o zamanlar nicelik ve nitelik olarak daha çok kalite vardı.
Şimdi hala iyi hareketlere sahibiz, hala kaliteye sahibiz ama daha az oranda.
Bu modern futbol. Hala bazı güzel maçlar var. Ancak eskiden olduğu gibi değil.”
Yine de ofsayt
kuralını yırtıp atmak neredeyse kesin olarak yaratıcı oyunculara alan açmak için
seçilmesi gereken yol değil. Böyle bir değişiklik muhtemelen hücum
oyuncularının kale ağzında dolaşıp, ileri şişirilecek topları beklemelerine yol
açarak rakibin defansın daha da geri çekilmesini, böylece “kale önündeki 9-10
defans” probleminin şiddetlenmesine yol açacaktır. Hücumlar ve savunmalar iki
uçtaki üçüncü bölgelere toplanırken orta saha bomboş bir çöle dönecektir.
Jonathan
Wilson’ın Inverting the Pyramid (Piramidi Ters Çevirmek) kitaında ustaca
açıkladığı gibi, 2005’te yapılan ofsayt kuralının yumuşatılması sahanın orta
kısmında daha çok alan açılmasına sebep oldu. Etkili oyun bölgesinin 35-40
metreden 55-60 metreye kadar açılmasına yol açtı. Bu değişim halihazırda ufak,
teknik açıdan yetenekli Xavi, Andres Iniesta ve Mesut Özil gibi orta sahaların
ön plana çıkmasına yol açarken Pep Guardiola’nın Barcelona’sı gibi takımların
büyümesine imkan verdi.
Ne var ki
Barcelona’nın oyun tarzının ortaya çıkmasına yol açan 2005 değişikliği aynı
zamanda defansları da geriye itti ve Van Basten’in şikayet ettiği derin blok
futbolunu yarattı. Bu oyun şekli sık sık, efektif oyun alanının büyümesiyle
gelen topa sahip olma oyununa karşı koymak için en mantıklı yol olarak görülüyor.
Bu da kedi fare oyununa yol açıyor, defansa karşı hücum, son Avrupa
Şampiyonası’nda sık sık gördüğümüz ve Tony Pulis ve Jose Mourinho gibilerin
kulüp seviyesinde oynattığı 6-3-1 formasyonları gibi.
Bunun olumsuz bir
şey olduğunu ve son bölgede daha çok alan yaratmak istediğimizi kabul edersek
başka bir çözüm bulunmalı. Bu da muhtemelen saha ölçülerini dramatik şekilde
büyütmek ya da her takımda oynayan oyuncu sayısını azaltmak anlamına geliyor.
İki çözümden ilki lojistik olarak imkansız olur -halihazırdaki stadyumların
limitleri sebebiyle- bu sebeple ikinci öneriyle devam etmemiz gerekir.
Socrates, bir önce alıntıladığımız röportajda bunu önermişti. “Futbol aynı
ölçüdeki sahada ancak 9ar kişiyle oynanmalı, bu oyunun oynanması gereken ruhu
tekrar canlandırabilir.”
Van Basten ve
Socrates oyunu ön göremeyeceğimiz yeni şekillere değil eskiden olduğu şekle
döndürmek isteyen öneriler sunuyorlardı. Oyunun nasıl olması gerektiği tartışılabilir. Ofsayt kuralının
kaldırılmasının Hollandalının istediği etkiyi yaratacağı oldukça şüpheli ancak
alan yaratmak böylece sahadaki yaratıcılığı arttırmak için alınması gereken
önlemler hakkında bir tartışma kesinlikle yapılmaya değer.
Bu çevirinin
orijinali thesefootballtimes.co adresinde Joshua Law tarafından 1 Şubat
2017’de yayınlanmıştır.
Bu çeviri
artemiofranchi.org dışında kaynak gösterilse dahi izin alınmaksızın
yayınlanamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder