4.02.2017

Van Basten'in Ofsayt Önerisi ve Değişen Futbol



Efsane Hollandalı futbolcu ve yeni FIFA teknik sorumlusu Marco Van Basten geçtiğimiz hafta hepimizin sevdiği oyunu geliştireceğine inandığı bir takım öneriler sundu. 90 dakikayı dört periyoda ayırma, oyunculara yılda 60 maç sınırı getirmek, penaltı vuruşlarını 22 metreden başlayan 8 saniyelik birebir mücadelelerle değiştirmek, uzatmaları kaldırmak, oyuncu değişikliği sayısını üçten altıya çıkarmak, oyunculara kenarda 10 dakikalık ceza anlamına gelen turuncu kart ve kutsal ofsayt kuralını kaldırmak bu önerilerdi.

Sonuç olarak medyadaki tartışma bu fikirlerden sonuncusu üzerinde yoğunlaştı ki oyunu fundamental olarak değiştirme potansiyeli yalnızca bunda vardı. Bu noktada Van Basten, gazetecilerden, taraftarlardan ve teknik direktörlerden alaycı ve küçümseyici yorumlarla karşılaştı.

Yine de hatırlamak gerekir ki bunlar sadece önerilerdi. Bilirsiniz, bu şeyler mantık çerçevesinde tartışmaları alevlendirmek, aynı fikirde olmayanlar tarafından gerçekçi ve sağduyulu argümanlarla reddedilmek amacı taşır. Bazıları kolaya kaçıp alay etme yolunu seçerken, çoğu yorumcu Van Basten’in neden bu kadar radikal bir değişiklik önerisi yapma ihtiyacı hissettiğini kaçırdı. Öyleyse, Van Basten’i futbolla bu kadar iç içe geçmiş bir kuraldan vazgeçmemiz gerektiği kanısına ne getirdi? Öyle bir kural ki Arsene Wenger bunun bir futbol zekası meselesi olduğunu söylüyor.

Fikrini açıklarken söylediği sözü alıntılayalım “Futbol halihazırda dokuz on defansın kale önünde olduğu hentbola çok benziyor. Rakibin kendine bırakılan ufak alan parçalarında bir şeyler yaratıp gol atması çok zor.” Alan. Her şey alanla ilgili. Futbol, özünde, tamamen alanla ilgili. Ve bu alan geçen her dakika azalıyor.

Elbette gerçek anlamda azalmıyor. Hatta saha ölçüleri bütün dünyada şehir dışlarına inşa edilen yeni stadyumlar sayesinde 20 yıl öncesine kıyasla biraz daha büyümüş durumda,  Ancak Tim Vickery’nin harikulade World Football Phone In programının dinleyicilerine hatırlamaya bayıldığı gibi, 1970lerin ortalarında üst seviye futbolcular her 90 dakikada ortalama beş kilometre koşuyorlardı. 1990ların ortalarına geldiğimizde bu her maç için 10 kilometreye yükseldi.

Bu sayılar Moraci Sant’Anna’nın -1982, ’86, ’94 ve 2006’da Brezilya takımlarıyla çalışmış Brezilyalı fizik hazırlama uzmanı- derslerinden geliyor.

Son birkaç Premier Lig sezonunda kanat oyuncularının her maçta 11.5 kilometreye kadar mesafe kat etmeleri sık rastlanan bir olay olmaya başladı. Bu, hücum oyuncularının daha hızlı şekilde daha çok baskı yediği için hareket edebilecekleri daha az alan anlamına geliyor. Daha az alan da yaratıcılık ve icat çıkarmak için daha az zaman demek.

Katedilen mesafedelerdeki yükseliş futbol oyununu değiştirdi. Ofsayt kuralının kaldırılmasının getireceği gibi fundamental bir değişim değil, zamana yayılmış bir değişim.

Alan eksikliği objektif bakıldığında bir problem değil, bir nevi tercih meselesi. Belki de Van Basten kuralı ortaya atıp birçok futbol severin sinirini bozmadan önce bunu açıklayarak akıllıca bir iş yapmış olurdu.

Arsene Wenger gibi bazı insanlar var ki onlar alan eksikliğinin kural kitabıyla değil, oyunun doğal ilerleyişi ile çözüleceğini, bunun sahada alt edilecek bir mücadele olduğunu söylüyorlar. Öte yandan Van Basten oyundaki bu kocaman değişimin basit kurallara yapılacak modifikasyonlarla çözülmesi gerektiği hususunda yalnız değil.

Brezilyalı efsane orta saha oyuncusu ve aydın futbol filozofu Socrates de modern futboldaki alan eksikliğinden -ve bu sebepten doğan hüner eksikliğinden- duyduğu endişeyi belirtmişti. 2002 yılında The Guardian’dan Gavin McOwan’a verdiği röportajda:

“Oyunu yöneten adamlar oyuncuların gösterdiği büyük atletik gelişime adapte olmakta başarısız oldular. Bugün, bir futbolcunun fiziksel performansı 30 yıl öncekinden en az iki buçuk kat daha iyi. Ancak futbol bu yeni gerçekliğe kurallarını adapte etmekte başarısız oldu. Alan ve böylece topla oynama süresi ciddi biçimde azaldı. Bu da yaratıcılığı ciddi biçimde baskıladı çünkü kimsenin topla oynayacak süresi kalmadı. Diğer sporlar değişime adapte oldu ancak futbol olmadı.”

Bir kez oyuncu bir kez de teknik direktör olarak iki Dünya Kupası kazanmış olan Marlo Zagallo da The Blizzard’ın üçüncü sayısı için Vickery ile yaptığı röportajda benzer hislerini aktardı:

“Yüzmede ve atletizmde rekorlar kırıldı ve elbette bu fiziksel evrim futbolun da bir parçası. Ancak futbolda benim sevmediğim bir ifadeyle yer buldu “oynamalarına izin vermeyin...”. Mantığa karşı, tekniğe karşı bir güç bu. Ne mutlu ki bu -benim sevmediğim- fiziksel evrime rağmen hala futbolda güzel maçlar görebiliyoruz. Ben boş alanları seviyordum, zekice hareketler görmeyi seviyordum çünkü o zamanlar nicelik ve nitelik olarak daha çok kalite vardı. Şimdi hala iyi hareketlere sahibiz, hala kaliteye sahibiz ama daha az oranda. Bu modern futbol. Hala bazı güzel maçlar var. Ancak eskiden olduğu gibi değil.”

Yine de ofsayt kuralını yırtıp atmak neredeyse kesin olarak yaratıcı oyunculara alan açmak için seçilmesi gereken yol değil. Böyle bir değişiklik muhtemelen hücum oyuncularının kale ağzında dolaşıp, ileri şişirilecek topları beklemelerine yol açarak rakibin defansın daha da geri çekilmesini, böylece “kale önündeki 9-10 defans” probleminin şiddetlenmesine yol açacaktır. Hücumlar ve savunmalar iki uçtaki üçüncü bölgelere toplanırken orta saha bomboş bir çöle dönecektir.

Jonathan Wilson’ın Inverting the Pyramid (Piramidi Ters Çevirmek) kitaında ustaca açıkladığı gibi, 2005’te yapılan ofsayt kuralının yumuşatılması sahanın orta kısmında daha çok alan açılmasına sebep oldu. Etkili oyun bölgesinin 35-40 metreden 55-60 metreye kadar açılmasına yol açtı. Bu değişim halihazırda ufak, teknik açıdan yetenekli Xavi, Andres Iniesta ve Mesut Özil gibi orta sahaların ön plana çıkmasına yol açarken Pep Guardiola’nın Barcelona’sı gibi takımların büyümesine imkan verdi.

Ne var ki Barcelona’nın oyun tarzının ortaya çıkmasına yol açan 2005 değişikliği aynı zamanda defansları da geriye itti ve Van Basten’in şikayet ettiği derin blok futbolunu yarattı. Bu oyun şekli sık sık, efektif oyun alanının büyümesiyle gelen topa sahip olma oyununa karşı koymak için en mantıklı yol olarak görülüyor. Bu da kedi fare oyununa yol açıyor, defansa karşı hücum, son Avrupa Şampiyonası’nda sık sık gördüğümüz ve Tony Pulis ve Jose Mourinho gibilerin kulüp seviyesinde oynattığı 6-3-1 formasyonları gibi.

Bunun olumsuz bir şey olduğunu ve son bölgede daha çok alan yaratmak istediğimizi kabul edersek başka bir çözüm bulunmalı. Bu da muhtemelen saha ölçülerini dramatik şekilde büyütmek ya da her takımda oynayan oyuncu sayısını azaltmak anlamına geliyor. İki çözümden ilki lojistik olarak imkansız olur -halihazırdaki stadyumların limitleri sebebiyle- bu sebeple ikinci öneriyle devam etmemiz gerekir. Socrates, bir önce alıntıladığımız röportajda bunu önermişti. “Futbol aynı ölçüdeki sahada ancak 9ar kişiyle oynanmalı, bu oyunun oynanması gereken ruhu tekrar canlandırabilir.”

Van Basten ve Socrates oyunu ön göremeyeceğimiz yeni şekillere değil eskiden olduğu şekle döndürmek isteyen öneriler sunuyorlardı. Oyunun nasıl olması gerektiği tartışılabilir. Ofsayt kuralının kaldırılmasının Hollandalının istediği etkiyi yaratacağı oldukça şüpheli ancak alan yaratmak böylece sahadaki yaratıcılığı arttırmak için alınması gereken önlemler hakkında bir tartışma kesinlikle yapılmaya değer.

Bu çevirinin orijinali thesefootballtimes.co adresinde Joshua Law tarafından 1 Şubat 2017’de yayınlanmıştır.


Bu çeviri artemiofranchi.org dışında kaynak gösterilse dahi izin alınmaksızın yayınlanamaz.

Hiç yorum yok:

  ©Artemio Franchi. Template by Dicas Blogger.

TOPO