Aytron Senna, 1994’teki talihsiz ölümünden dolayı benim gibi 1990lı
yıllarda ve sonrasında doğanların aklında sadece müthiş bir yarışçı olarak yer
edindi. Senna filmi de Brezilyalının
kusursuz imajını daha da kuvvetlendirdi. Ancak Senna dönemine daha iyi şahitlik
etmiş kişilerin yazdıklarını okuyup, o dönemki yarışları izleyince her şeyin kusursuz
olmadığını görebiliyoruz.
Bu yazıda “Senna’yı iyi
biliyorsunuz ama aslında itmiş kopukmuş, rakiplerinin lastiklerini şişleyip
benzin depolarına işiyormuş.” gibi şeyler yazmayacağım. Tek amacım kendisinin
bana ilginç gelen olaylı vakalarını yazmak. Senna, birçok büyük sürücü gibi
kazanmak için yaşayan, bunun için pistte her şeyi göze alıp kuralları
esnetmekten çekinmeyen, agresif, politik oyunlara başvuran bir isimdi. Bu
yüzden seveni kadar sevmeyeni de varmış ancak “nefret” eden kimse olduğunu sanmıyorum.
Zaten Formula 1’de nefret duygusu yaratan sürücüye de pek rastlanmaz. Misal ben
Alonso, Raikkonen ve Hamilton’a karşı olan hoşnutsuzluğumu sık sık dile
getirsem de bunu nefret olarak tanımlayamam, bu adamlarla yarışların ayrı bir
güzel olduğunu bilirim.
Michael Schumacher’in de pistte yaptıkları yüzünden sevmeyeni çoktu, pist
dışında Formula 1’in en arkadaş canlısı en sevilebilir isimlerinden biri olan Sebastian
Vettel’in de Red Bull döneminde pistte yaptıklarından dolayı sevmeyenleri çok. Niki
Lauda’nın da tüm başarılarına rağmen yarış yıllarında dost cemiyetlerinin
aranan ismi olmadığı malum. Yılların başarılı ismi Lewis Hamilton ile takım
arkadaşı Nico Rosberg arasında yaşananlar, arkadaşlıklarını bitme noktasına getirip
Rosberg’in emekli olmasına yol açan olaylar çok taze. Bu, bahsi geçen isimlerin
kötü insanlar oldukları anlamına gelmiyor, tıpkı Senna’da olduğu gibi. Birçok
sporun ama özellikle Formula 1’in doğasında bu var, kazanmak istiyorsanız
pistte acımasız olmalı ve arkadaş canlısı olmamalısınız.
Ayrton Senna’nın karanlık diye tabir ettiğim tarafına özellikle 1988’de
Prost ile takım arkadaşı olduktan sonraki süreçte sıkça rastlamak mümkün. Bunun
en önemli sebebi genç bir yetenek olan Ayrton Senna’nın tecrübeli Alain Prost’u
kendine hedef belirlemiş olması. Hedefine Prost’u koymuş ve ondan daha iyi
olmak için çabalamış. Senna’nın karıştığı en büyük vakalar da Prost ile girdiği
mücadelelerden kaynaklanmakta.
Aralarındaki ilk gerginlik 1988 Portekiz GP’de Senna’nın Prost’u pit duvarına sıkıştırmasıyla
başlıyor. Ben bu hamlenin çok benzerlerini yıllar boyunca gördüm, izledim o
yüzden bana garip gelmedi ancak anladığım kadarıyla o zaman için oldukça
agresif, hatta düşmanca kabul ediliyormuş. Schumacher emeklilikten döndükten
sonra bir yarışta Barrichello’yu duvarla bir ediyordu, o hareketin o
zamanlardaki eşi sanırım. Bir sezon sonra San Marino GP’de hala takım arkadaşı
olan isimler bir anlaşmaya varıyor. İlk virajı önde geçen yarış sonuna kadar lider
gidecek, arkadan gelen geçmeye çalışmayacak. Yarış başladığında Senna ilk
virajı önde geçiyor ancak yarış bir kazadan ötürü tekrar başlatılıyor. Bu sefer
de Prost ilk virajı önde geçiyor ancak Senna yarış sırasında kendisini geçiyor.
Prost’a göre yarış yeniden başladığına göre yapılan anlaşma da yeni starta göre
olmalı, Senna’ya göre ise yarış ilk başladığında kendi önde olduğu için
birincilik kendi hakkı. Bu arada Senna’nın Honda’yı parmağında oynattığına dair
farklı ifadeler var. Prost’un da Ferrari’den sonraki kısa emekliliğinden sonra
gittiği Williams’ta “Senna’yı transfer edemezsiniz” maddeli bir sözleşme
yapması bunun doğru olabileceğini gösteriyor. Hatta bu yüzden Williams,
bedavaya kendilerine gelmek isteyen Senna’yı transfer edemiyor.
İkili arasındaki tansiyon bitmiyor. 1989’da iki isim şampiyonluk için kafa
kafaya son yarışa geliyor ancak Senna’nın şampiyon olmak için Japonya GP’sini
kazanması şart. Prost önde başlıyor, Senna bitime 13 tur kala Prost’u
yakalıyor. Senna’nın yarışı mutlaka kazanmak zorunda olduğunu bilen Prost ilk
geçiş denemesinde aracını
iç çizgiye kaydırıyor ve ikili çarpışıyor. Burada kimin suçlu olduğu
konusunda hala tartışmalar var ki ben Prost’un bu hamleyi kasten yaptığını
düşünüyorum. Senna yarışa devam ediyor ve kazanıyor fakat piste dönerken “kaçış
yolunu kullandığı” gibi saçma bir bahaneyle diskalifiye ediliyor.
Bir sezon sonra Prost, Ferrari’ye geçiyor ve bu sefer son yarışta
şampiyonluk için kendisinin kazanması gerekiyor. Suzuka’da pole pozisyonu Senna’da
ancak pole, pistin kirli tarafında (yol tutuşunun zor olduğu) alanında kalmış
durumda. Sürücüler bunun değiştirilmesi için oy verse de FIA başkanı Balestre
(bir önceki sezon Senna’yı diskalifiye eden isim) bu öneriyi reddediyor. Yarış
başladığında Prost öne geçiyor, Senna daha ilk virajda Prost’a arkadan çarparak ikisini de
yarış dışı bırakıyor. İlk başta “bilinçli değildi” dese de bir süre sonra
(şampiyonluğun elinden alınmayacağı kesinleşince) 1989’un intikamı olduğunu
kabul ediyor.
Senna sözünü sakınmayıp bir basın toplantısında Prost’a açık açık “korkak” demekten
de geri kalmamış bir isim. Ancak iki ismin özellikle Prost emekli olduktan
sonra iyi arkadaş olduğunu da anlatılanlardan biliyoruz.
Bu iki olayda da başrollerden olan Alain Prost’un da masum olmadığını
belirtmem lazım. Başta yazdığım örnekler gibi kendisi de kazanmak için yaşayan
bir sürücü. Hatta o zamanlar kullanılan “sezon boyunca alınan en iyi 11 sonucun”
değerlendirildiği puan sistemi olmasa dünya şampiyonluğu sayısı Schumacher ile
eşit oluyor bildiğim kadarıyla. 1989’daki diskalifiyede Balestre ile iyi
ilişkilere sahip olmasının etkisi olduğu bir gerçek. Daha önceki bir çevirimde
takım arkadaşı Nigel Mansell’ın kullandığı şasiyi gizlice kendi aracına
taktırdığını da yazmıştım.
Senna’nın genç pilotlara karşı pek tahammülünün olmadığı da bilinen bir
şey. 1993’te yine Japonya GP’de (ne uğursuz yermiş be) yarışı kazanan Ayrton
Senna, tur bindirirken kendisine zorluk çıkardığına inandığı Eddie Irvine’ı hemen
tören sonrasında ziyaret eder. Çarpacaktın çarpmayacaktım diye tartışırlarken, en
sonunda Irvine “Yarışıyordum!” der ancak Senna “Yarışmıyordun! Aptal gibi sürüyordun a... k...! Sen yarış
sürücüsü değilsin sen a... k.... bir aptalısın!” diye bağırır ve Irvine’a
yumruk sallar. Yumruğun Irvine ile ne derece temas ettiği biraz muamma.
M. Schumacher de gençlik yıllarında Senna ile kapışıp azar işitmiş bir
isim. 1992 Brezilya GP’de yarıştan sonra Senna’dan şikayetçi olan
Schumacher, Senna’yı kendisinin daha hızlı olmasına rağmen geçmesine izin
vermemekle, zor duruma düşürüp diğer pilotların kendisine karşı avantaj
kazanmasını sağlamakla suçlar. Anavatanında Senna’ya laf söylediği yetmezmiş
gibi Magny Cours’ta Senna’ya çarparak yarış dışı bırakan Alman sürücü yarış
sonunda Senna’dan “Brezilya’daki
gibi homurdanmadan önce bir sorunun varsa gel benle konuş” diye azarı işitir.
Schumacher, Senna’yı fren yaparken çizgi değiştirmekle suçlar, bir tur önce de Brezilyalı
sürücünün Grossjean ile temas ettiğini, problemin Senna’da olduğunun ortada
olduğunu söyler. Senna ise Grossjean’in geç fren yapıp kendine çarptığını,
Schumacher’in de aynı şeyi yapmasını istemediğini ancak onun bunu fırsat görüp
kendisini geçmeye çalışırken çarptığını iddia eder.
İki ismin daha sonra başbaşa 20 dakika boyunca tartıştığı ve sonradan “ikimizin
de birbirimizi anlamaya ihtiyacı vardı, sorunlarımızı konuşarak çözdük” dedikleri
de biliniyor. Birçok yarışsever ve yorumcu da Senna’nın o zamanlar Schumacher’de
kendi gençliğini gördüğünü ve başına bela bir rakip olacağını bildiğini
söylemekte. Senna’nın sık sık diğer genç sürücülere pist dışında gözdağı
vermekten geri kalmadığını aktaranlar da mevcut. Ancak bunun da “beni geçersen
seni faveladan çağırdığım adamlara dövdürürüm oğlum” şeklinde olmadığı belli.
Yazıyı bitirirken Ayrton Senna’nın gerektiği anda kazanma hırsını bir
kenara bırakabildiğine en güzel örnek olan Eric Comas kazasını
paylaşmak istiyorum. Spa 1992’de sıralama turlarında kaza yapan Comas’a ilk
yardım eden isim olan Senna, Comas’ın aracının motorunu kapatarak çıkması çok
olası bir yangından kurtarır.
1 Mayıs’ta Formula 1 dünyası kendisini bütün ihtişamıyla tekrar anacak.
Benim gibi kendisini zamanında izleyememiş olanlar ise hayıflanmakla yetinecek.
Bu yazı ArtemioFranchi.org dışında kaynak gösterilse dahi izin alınmadan yayınlanamaz.
-
Bu yazı AmazeLaw sponsorluğunda yazılmıştır. "Starting A Law Firm" makalesi ile hukuk bürosu nasıl açılmalıdır, hukuk bürosu açarken nelere dikkat edilmelidir, hukuk bürosu özellikleri gibi birçok sorunun cevabına ulaşabilir, site üzerinden hukuk konusunda bilinmesi gerekenler hakkında detaylı incelemeleri takip edebilirsiniz: https://amazelaw.com/starting-a-law-firm/
-
Bu yazı AmazeLaw sponsorluğunda yazılmıştır. "Starting A Law Firm" makalesi ile hukuk bürosu nasıl açılmalıdır, hukuk bürosu açarken nelere dikkat edilmelidir, hukuk bürosu özellikleri gibi birçok sorunun cevabına ulaşabilir, site üzerinden hukuk konusunda bilinmesi gerekenler hakkında detaylı incelemeleri takip edebilirsiniz: https://amazelaw.com/starting-a-law-firm/
2 yorum:
güzel yazı hocam emeğine sağlık
Güzel yazı hocam emeğine sağlık
Yorum Gönder