Yarışın sonları daha gelmemişken attığım tweet gerçek olacak diye düşünmemiştim doğrusu. Şöyle bir temennide bulunmuştum: "keşke peloton bir salaklık yapsa ve kaçış alsa da ilk gün değişik bir şey izlemiş olsak."
Açıkçası bunun olmasını istiyordum ama beklemiyordum. Son bölümdeki bol ve keskin dönüşleri en iyi tanımlayan şey yarışı anlatan Caner Eler'in "Şehirde dönülecek ne kadar keskin viraj varsa döndük!" sözüydü. Cidden ufacık şehirde dönülebilecek tüm riskli virajlar dönülüyordu neredeyse. Bir sprint finişi için haddinden fazla risk alınmıştı ki bu da sprint dışı bir finişe olanak tanıyordu. En azından az çok bisiklet takip edip ara ara parkura göz atanların aklına gelmiştir bu.
Bora'nın Sam Bennett için çalışacağı açıktı, Greipel-Ewan-Gaviria üçlüsünü yenmeleri mümkün değildi bence ama yine de denemek lazımdı. Baktılar ki son km ile beraber bu mümkün olmadı, takımın 1992 doğumlu, 25'lik genci Lukas Pöstlberger, atağını yaptı ve adeta son 250 metrede dalga geçerek, arkasından canavarlar sprint için saldırırlarken kollarını kaldırıp zaferini kutlayarak etabı aldı. 100. Giro'nun ilk etabı, ilk pembe mayosu, ilk siklamen mayosu ve ilk beyaz mayosu bu genç adamın oldu. Kesinlikle muhteşem bir başarı.
Lukas Pöstlberger'in, bu tip etaplarda pek de görmeye alışık olmadığımız ve görsek de %90-95 civarı başarısızlıkla sonuçlandığına tanıklık ettiğimiz türden olan bu cesur ve kararlı atağı, kariyerinin en önemli birkaç başarısını üst üste getirmiş oldu. Yarın mayoyu koruyup korumaması biraz belirsiz olacaktır ama en azından ana grupta kalıp Bennett ile beraber bir sprint deneyecektir bir umut. Denemezse de sorun yok, bu genç adam alacağını daha ilk günden aldı. Hatta beklediğinden çok daha fazlasını aldı diyebiliriz. Bundan sonrası elbette formalite olmayacak, daha iyi bir kariyer, daha iyi kontratlar ve hepsinden önemlisi daha keyifli ve unutulmaz bir Giro d'Italia yaşamak için muhteşem bir fırsatı var önünde.
Etap konusunda uzun uzun bahsedecek çok da şey yok... Ben böyle sprint etabı olup da alışılmışın dışında biten etapların hastasıyım.
Sadece arkada Ewan'ın ikincilik sprintinde Greipel'i ve diğerlerini nasıl çiğ çiğ yediğini görmezden gelmeyelim diyorum.
Ha bir de, bugüne dek gördüğüm en güzel bilgi akışı sağlanıyor yayında. Giro zaten birçok kişi için yarış olarak en keyifli tur olmayı başarmışken, izlenirken ekranı bu denli verimli kullanmasıyla da büyük bir artı aldı ilk günden. Özellikle yokuşlarda üç ana sprinterin kalp atışlarını düzenli olarak almamız harikaydı, kimin ne kadar yorulduğunu canlı canlı görme imkanı bulduk.
İlk etap için fazla bile konuştum sanırım.
Not: Özellikle de genel klasmanı ilgilendiren etaplarda günlük mini podcast yapabiliriz. Her etap için planlasak da ilk üç günün sonunda sprintleri toplu halde konuşmayı daha uygun bulduk.
5.05.2017
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder