Uzun zaman aradan sonra(dört yıl kadar) blogdaki ilk yazım
oluyor bu. Son 2 senedir çok ilgilendiğim, çok sevdiğim bisiklet üzerine ilk
yazım. Fırat Selçuk için büyük sürpriz olacak. Keyifli okumalar...
Bu yıl 100. kez organize edilen İtalya’nın en büyük bisiklet
organizasyonu Giro d’Italia, yoluna her zamanki gibi “Fight for Pink” parolası ile çıktı. Pembe
mayo ilk üç etap sonunda üç farklı yarışçı tarafından kürsüde giyilerek, kavganın
ciddi boyutlara varacağının ipuçlarını bize vermiş oldu.
Tabii ki ilk üç etap hem yarış atmosferine girme, hem de etapların genel klasmancılar için sadece peloton içinde kalma amacı
taşıdığından, esas yarışın yarın başlayacağını söyleyebiliriz. Caner Eler’in
4-5 saatlik yayınlarda sürekli olarak tekrarlamaktan bıkmadığı favoriler
listesinin üzerinden bir daha geçersek, Quintana(Movistar), Nibali(Bahrain
Merida), Pinot(FDJ) isimlerine ek olarak Kruijswijk(LottoNL Jumbo), Geraint
Thomas(Sky), Landa(Sky) ve Tom Domoulin(Sunweb) gibi isimleri de sayabiliriz.
Söz konusu sürücüler için ilk üç gün dediğimiz gibi pelotonda kalma mücadelesi
içinde geçti, zaten Kruijswijk hariç ciddi de bir kayıp yaşamadan dinlenme gününe girdiler.
Contador olsaydı bu 3 günün birinde düşmüş, diğerinde kazaya denk gelmiş,
sonuncusunda ise mide rahatsızlığı geçirip yarıştan çekilmiş olabilirdi mesela.
İlk turu bizleri şaşırttığı kadar, sürprizi ile mutlu eden
Bora-Hansgrohe sürücüsü Pöstlberger, “chapeu” denecek bir cesaret örneği ile
etabı arkasındaki sprinterleri ağlata ağlata aldı ve pembe mayoyu sırtına
geçiren ilk isim oldu.
İkinci güne geldiğimizde “Rostock Gorillası" Greipel’in bize
gösterecekleri olduğunu gördük. Sprint finişine kalan etap sonunda Greipel,
Gaviria ve Caleb Ewan arasındaki mücadelede ben şahsen Ewan’ı şanslı
görüyordum, fakat Gaviria ile omuz omuza temas etmeleri sonucu hem kal pedaldan
çıktı, hem de yanlış görmediysem zinciri attı. O anki hayal kırıklığı büyük
güneş gözlüklerinin ardından bile seçilebiliyor vaziyetteydi. Finali alan Andre Greipel, katılıdığı 12
büyük turun her birinde en az bir etap alma geleneğini de sürdürmüş oldu ve
pembe mayoyu Pöstlberger’den devraldı. Bu etap sonunda sprint mayosu olan siklamen mayo klasmanında da lider Greipel olurken, dağların
kralı KOM mayosu da Qhubeka’dan(evet Dimension Data demeyeceğim) Daniel Teklehaimanot’un
sırtına geçti.
Üçüncü günde ise nispeten daha kısa bir etap karşımızdaydı.
148 km’nin başları sessiz sakin bir Pazar gezintisi havasında geçse de, sonu
müthiş bir macera filmi havasında geçti. Peloton’un yer kapma çabaları,
özellikle de tepe kameradan çekimler ile muazzam bir seyir zevki yaşattı
bizlere. Çapraz rüzgarların etkisine rağmen 42 km/s ortalamalarında seyreden
pelotonu rüzgarın ustası Quick-Step Floors yıktı, dağıttı, parçaladı. Grubun
başında ise Bob Jungels vardı. Bahar klasiklerinde bu gibi dominasyonların
ipuçlarını bize vermişti Jungels, takımı aldı götürdü, hatta bazen dönüp
arkasına bakıp yavaşladığı anlar da oldu. Rüzgarı alnına alıp, tempo yapıp,
arkasındakileri bile koparabilen bir güç gösterisi, inanılmaz... Bu arada pembe
mayo Greipel de kopan gruba yetişemeyip arka grubu bekledi, ön grup ile
Qhubeka’dan Naas ve Trek Segafredo’dan Nizzolo kalabildi. Quick-Step bu işleri
çok iyi yapıyor, Gaviria’yı sona kadar çok iyi taşıdılar, o da aldı götürdü
zaten. Benim dikkatimi çeken ön grubun koptuğu sıralarda Gaviria’nın nabzıydı,
194! Dünyadaki insan popülasyonunun %90'ının Zone 5’ine(en üst aktivite nabız aralığı,
maksimum 20 saniye boyunca) giren bu derecede son kilometreleri sürüp bir de
üstüne sprint atmak. Kolombiya güzel ülke...
Dinlenme gününün ardından ortalık yangın yeri olacak gibi
duruyor. İsmi bile insanı heyecanlandıran Etna etabı için biz TV başında, anlatanlar da Eurosport’ta olacak. Caner Eler ilk üç gün boyunca mükemmel bir “solo-muhabbet”
döndürdü. Takip ediniz, feyz alınız.
Yanardağ sonrası görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder