Matt Randall, East Yorkshire’da yaşayan Britanyalı bir fotoğrafçı ve resmi olarak fotoğrafçılık konusunda hiç eğitim almamış olsa da gençliğinden beri fotoğrafları bakmayı sevmiş bir isim. Fotoğrafa olan bu tutkusu sayesinde artık fotoğrafları o çekiyor. Spora ve bisiklete olan önsezisi sayesinde onun işleri artık neredeyse bisiklet fotoğrafçılığıyla eşanlama geliyor. Dünyanın en iyi bisiklet giyim ve aksesuar markası olan Rapha ile olan işbirliği de bunun özeti gibi.
*Blogun şablonu
fotoğrafların hepsini eklemeye müsait olmadığından sadece birkaç örnek fotoğraf
ekledim, bütün fotoğrafları görmek için lütfen yazının sonundaki orijinal yazı adresini
ziyaret edin.
Lütfen bize bu projenin neler içerdiğine dair,
amaçlarını da katarak, çalıştığın markayla birlikte vs. bir özet ver.
Bu projenin
hedefi bisiklet sporunun ruhunu hem amatör hem de profesyonel seviyede yakalayabilmek.
Benim görevim sporun farklı yüzlerini fotoğraflayarak yol bisikletinin farklı
seviyelerindeki benzerlikleri öne çıkarmak. Yarışa hazırlanırkenki tutkudan,
acı çekme ve bağlılığa, stilin rolüne ve kazanmanın gururuna kadar. Bisiklet
giyim markası Rapha ile ve (A.S.O. akreditasyonum sayesinde) Jochen Hoops of
Creative Hub Paris (beni temsil eden ajans) ile çalıştım.
Bu fotoğraflar nerede çekildi; bisikletçilerin
düzgün fotoğraflarını çekmek için gereken koşulları yakalamak zor muydu?
Fotoğraflar
İtalya ve Birleşik Krallık’ta çekildi. Fotoğrafçılık işine gelince, tahmin
edeceğiniz üzere hava durumu fotoğraf üzerinde büyük etkiye sahip ancak dürüst
olmak gerekirse bunu kontrol edemediğim için bunun üstüne çok düşünmemeye
çalışıyorum. Bisikletçilerin düzgün fotoğraflarını yakalamak konusuna gelirsek,
özellikle aksiyon fotoğraflarda bisiklet yarışı hayranı olmamın,
bisikletçilerin yolda nerede pozisyon alacağını tahmin etmemde çok yardımcı
olduğunu keşfettim. O noktada zihnimde fotoğraf için hangi açının iyi olduğuna
karar verebiliyorum. İşime böyle yaklaşıyorum, eğer bir plan yapabiliyorsam
yapmak isterim. Elbette yolculuk boyunca bazı anlarda yakaladığım mükemmel fotoğraf
şans anları oluyor bazen de kaçırıyorum ancak özellikle bu anlar fotoğrafçılığı
özel kılıyor çünkü belli bir ölçüde ne olacağını asla bilemiyorsunuz.
Lütfen bisikletle olan kişisel ilişkinizi
paylaşın, fotoğrafçılık ve bisiklet arasında karşılaştırmalar yapabilir
misiniz?
Erken yaştan beri
bisikleti çok sevdim, özellikle ergenliğimde Tour de France’ı ilk kez gördükten
sonra. O zamanlar bisiklet sürmeye tek başıma çıkardım ve kırklı yaşlarımda
hala çoğunlukla aynı yaklaşıma sahibim. Her zaman tek başıma bisiklet sürmekten
keyif aldım çünkü sanırım başkalarına yaslanmadan kendi başıma yapabileceğim
bir şey olması hoşuma gitti. Fotoğrafçılık da benim için bu konuda benzer.
Kendi başımayım, kendi başıma çalışıyorum yani bu açıdan bakınca sanırım
benzerlikler var.
Bu fotoğrafları çekmek için Leica M9 kullandınız,
bu tarz hızlı aksiyon sporları için kullanılabilecek diğer ekipmanları
düşününce, neden sizin seçiminiz bu oldu?
İlginç bir soru!
Bugünlerde bu tarz etkinlikler için birçok farklı kamera seçeneği olduğu
konusuna katılıyorum ama ilk ve en önemlisi M9’u çok seviyorum – fotoğrafçılık
için, özel bir tarza kısıtlı olmadan. Gerçekten bağlandığım bir kamera ve bu
yüzden M’yi aldıktan sonra bir DSLR almayı neredeyse hiç düşünmedim. Birisi
bunun orta seviye hızlı spor fotoğrafçılığı için pratik olmadığını söyleyebilir
ve katılırım, yani örnek olarak otofokus özelliği bile yok ama belki de ben
onun bu pratiklikten uzak oluşunu seviyorum. M9 kullanmanın beni diğerlerinden
daha iyi bir fotoğrafçı yaptığını söylemiyorum ama belki de bu pratiklikten
uzak olma benim diğerlerinden daha farklı tarzda fotoğraflar yakalamama yol
açıyordur? Bir an düşünüp dünyada ne kadar fazla fotoğrafçılık işi olduğunu düşündüğümde
ve bu kalabalıktan sıyrılıp bir kariyer yapmayı ümit ettiğimde aklımda beliren
yol ve yaklaşım olaylara farklı yaklaşmak oluyor. İnancıma göre imkanlarını
kısıtlamak seni daha yaratıcı yapıyor. Artı olarak M9 çok güzel fotoğraflar
çekiyor!
Fotoğraflardan anladığımız kadarıyla kendini “bisikletçinin
hayatından bir gün” olarak tanımlanabilecek bir konuya kaynaştırmış durumdasın.
Birisi bu fotoğraflarda sporcuların böylesine bir spor için ihtiyaç duyduğu güç
ve dayanıklılığı görebilir. Kendini bu ortama nasıl kaynaştırdın?
Gerçekten de
bunlar çok güçlü sporcular, amatör seviyede bile spora olan bağlılıkları çok
etkileyici. Kendinizi bu spora kaynaştırmak çok kolay olmuyor çünkü birçok
etkinlik için giriş ve basın akreditasyonları gerekiyor. Bisiklet giyim markası
Rapha’nın fotoğraflarıma ilgi duyması ve onlarla birkaç sefer çalışmış olmam çok
şanslı olduğumu gösteriyor. İnanıyorum ki bu ilişki A.S.O. (Amaury Spor Organizasyonu)
akredite fotoğrafçısı olmama yardım etti ve bunun için minnettarım. Bu benim
dünyanın bazı en iyi bisikletçilerine yaklaşabilmemi sağladı, özellikle bu
yılki Tour de Yorkshire’da. Bu kadar yakın bir mesadefen fotoğraf çekme
ayrıcalığına sahip olmak inanılmaz bir deneyimdi. Erişiminiz olduktan sonra ise
mevzu doğru zamanı sabırla bekleyip o belirleyici an geldiğinde kesinlikle
hazır olmak çünkü özellikle aksiyon çekimlerde o an çok hızlı gelip gidiyor.
Portre fotoğraflar bile zor olabiliyor çünkü bisiklet dünyasında hiçbir şey
fazla statik kalmıyor.
Anton Corbijn’den sizi fotoğraf anlamında
etkileyen bir isim olarak bahsettiniz. Onun fotoğrafçılığı hakkında neyi
özellikle sevdiğinizi ya da kendi stilinize uygulamaya çalıştığınızı
söyleyebilir misiniz?
Kesinlikle Anton’un
işlerini çok seviyorum ve sanırım bunun ana sebebi, benim bakış açıma göre o
kendi dünyasını yaratıyor, neredeyse başka bir gerçekçilik gibi? Kendi
fotoğraflarında kesinlikle kendi kimliği var ve bu benim de işimde yakalamaya
çalıştığım bir özellik. Belki açıklaması biraz zor ama onun işinde beni
özellikle etkileyen bir ruh hali var. Onun fotoğrafçılığını her zaman sevdim
ancak kendim fotoğrafçı olduğumda onun işinin ‘mükemmel’ olmaktan çok benim
içimde bir tele dokunduğunu fark ettim. Geçen yıl kendi filmi olan Life’ın
gösteriminde Anton ile tanışma fırsatım oldu, röportaj verirken ‘kusursuz
olmamak benim kusursuzluğum’ cümlesini kurduğuna şahit oldum ve onun bunu
söylediğini duymak anlamamı sağladı. Yani bu onun işinin kendi
fotoğrafçılığımda yansıtmaya çalıştığım bir özelliği ama kamerayla dışarı
çıktığım her seferinde yeni bir şey öğreniyorum. Benim için bu belki daha çok
siyah & beyaz fotoğrafçılığa uygun bir yaklaşım.
Ayrıca Ben Ingham’dan bahsediyorsun, daha spesifik
olarak bisiklet hakkında çektiği siyah & beyaz fotoğraflar hakkında. Çok
farklı tarzlar olsa da (Corbijn ve Ingham arasında) işinin bu iki isimden
etkilendiğini söyleyebilir misin?
İyi soru. Ben’in
işlerini benim için dönüm noktası olan bir zamanda buldum aslında. Otuzlu
yaşlarımın ortalarındaydım ve bisikleti yavaşça yeniden keşfediyordum,
ergenliğimin son zamanlarında çok sevdiğim ama yirmili yaşlarımda kenarda
kalmış bir şeydi. Halihazırda zaten ilgimi çeken şeyleri ufak Leica C-Lux’üm
ile fotoğraflıyordum ama bisiklet yoktu. Ben’in Rapha için yaptığı çalışmayı
görmek bisiklete olan tutkumu tazeleti ve daha iyi bir fotoğrafçı olmayı
istememi sağladı. O zamanlarda başka kimsenin bisikletçileri kumlu bir siyah
beyaz şekilde fotoğrafladığını hatırlamıyorum. Yine bu fotoğraflarda benim
içimde yansıyan belli bir ruh hali ve huzursuzluk vardı. Çoğunlukla cilalanmış
olan ticari spor fotoğrafçılığından çok uzak, daha gerçek görünen. Yine
açıklaması zor ama bazılarını sanki bir film karesi, sinematik gibi görüyorum.
Yani evet işlerimin (zihnimde ya da görüşümde) bazı zamanlarda hem Anton’un hem
de Ben’in işlerinden türediğini söyleyebilirim ama dünyanın benim
fotoğraflarımı nasıl algıladığı tamamen farklı olabilir.
Tahmin ediyorum ki Rio Olimpiyatları’nın bir
kısmını izledin doğru mu? Bisikleti takip edebildin mi ve ticari spor
fotoğrafçılığı hakkındaki düşüncelerin neler?
Rio Olimpiyatları’nın
ufak bir bölümünü izleyebildim, izlemek istediğim kadar izleyemedim çünkü diğer
projelerle meşguldüm! Esasında ticari spor fotoğrafçılığına pek bakmıyorum bazı
gördüklerim son derece etkileyici olsa da, genellikle teknik açıdan, genel
olarak bunları çok fazla cilalanmış buluyorum. Benim zevkime göre çok fazla
rötuş var, dürüst olmam gerekirse. Piyasadaki yerini ve değerini tamamen anlayabiliyorum
ancak çok teknik bir fotoğrafçı olmadığım için pek benim tarzım değil.
Son olarak okuyucularımızın bilmesi için eklemek
istediğin bir şey var mı ya da belki şu an çalıştığın başka projeler?
Sıradaki meyvesini
vermeye yaklaşan fotoğraf projem Fransız bisiklet dergisi ‘Steel’ için yaptığım
portre çalışması. Ben ve yazar arkadaşım Yorkshire merkezli bisiklet kadro
üreticisi Feather bisikletten Ricky Feather’ı ziyaret ettik. Yaptığı
bisikletler çok güzel ve bunu baskıda görmek ve yaptığı bisikletlerin değerini gösterebilmek
için sabırsızlanıyorum. Daha ilerisi için ise gelişmeye, bisiklet yarışının
atmosferini belgelemeye ve daha yaratıcı olmaya devam etmek istiyorum. Ayrıca
dergiler için daha çok portre çalışma yapmak isterim, ilginç insanları ziyaret
edip yazılı dünyayla fotoğrafları birleştirerek tanıştığımız insanların
öyküsünü anlatmak. Bu gerçekten heyecan duyduğum bir şey!
Teşekkürler Matt!
Matt Randall’ın fotoğrafçılığı hakkında daha fazla
bilgi almak için lütfen resmi websitesini ziyaret edin ve Instagram’da kendisini takip edin.
Bu yazının orijinali 7 Kasım
2016 tarihinde Leica-Camera.com
adresinde yayınlanmıştır.
Bu çeviri ArtemioFranchi.org
dışında kaynak gösterilse dahi izin alınmadan yayınlanamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder